Vefalı Oğul Yusuf (a.s) 1-2
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
Yıllar önce Ken’an diyarında Yakup isminde yaşlı ve inançlı biri vardı. O Allah’ın peygamberi idi. Yakup’un 12 oğlu vardı. Onların en küçüğü Yusuf idi.
Bir gece Yusuf, rüyasında Ay ve 11 yıldızın kendisine secde ettiğini gördü.
Yusuf, gördüğü rüyayı babasına anlattı. Yakup, onun gelecekte bir peygamber olacağını anladı. Bu yüzden oğulları arasından Yusuf’a özel bir ilgi ve sevgi gösteriyordu.
Fakat kardeşleri Yusuf’u kıskandılar ve onu babasından ayırmaya karar verdiler. Bir gün onu da hayvanları gütmek bahanesi yanlarında sahraya götürdüler. Yusuf’u sahradaki derin bir kuyuya attılar. Sonra da elbisesine koyun kanı sürdüler ve ağlayarak babalarına geldiler. Dediler ki: Biz oyuna dalmışken bir kurt geldi ve Yusuf’u yedi. İşte bu da kardeşimizin kanlı elbisesi!..
Fakat Yüce Allah’ın lütfü ile sahradan geçen bir kervan kuyudan su almak için kovalarını sarkıttıklarında Yusuf’u gördüler. Kervanın başkanı Yusuf’u yanında götürdü ve onu Mısır azizine sattı.
Yusuf, çalışkan ve fedakâr biri olduğu için kısa sürede Aziz’in danışmanı oldu.
Aziz’in karısı kötü biriydi. Yusuf’tan, Allah’ın hoşuna gitmeyen işleri yapmasını istedi. Ama Yusuf onun isteklerini yapmadı. Bu yüzden hiçbir suçu olmadığı halde Yusuf hapse atıldı.
Yusuf, uzun süreden beri hapiste yalnızdı. Ta ki Mısır azizi, padişahın emri ile onun iki hizmetçisini hapse attı.
Onlardan biri padişahın özel ekmekçisi Meclet, diğeri ise padişahın sofracısı Yunna idi.
Onlar padişahı kızdırmışlardı. Dolayısıyla padişah tarafından affedilecekleri veya öldürülecekleri güne kadar hapiste kalmalıydılar.
Artık Yusuf hapiste yalnız değildi. Yanına iki iyi arkadaş gelmişti. Yusuf onlara sevgiyle yaklaştı, teselli verdi ve bazı zamanlar onların gördükleri rüyaları yorumluyordu.
Yusuf, bir gün Meclet ile Yunna’nın çok üzgün olduklarını gördü. Niçin üzgün olduklarını sorduğunda onlar dediler ki: ‘Biz bir rüya gördük ve bu yüzden tedirginiz.’
Yusuf, onlardan gördükleri rüyayı kendisine anlatmalarını istedi.
Yunna dedi ki: ‘Ben rüyamda üzüm ağacı gördüm. Onun üç dalı vardı ve her birinden kocaman üzüm salkımı sallanıyordu. Ben onları koparıp suyunu bir bardağa sıktım ve padişaha verdim.’
Yusuf, ona dedi ki: ‘Yakında özgürlüğüne kavuşacaksın ve padişahtan lütuf göreceksin.’
Daha sonra Meclet dedi ki: ‘Ben rüyamda başımın üzerinde beyaz üç sepet gördüm. Onların içi ekmek doluydu. Kuşlar onların üzerine konup ekmekleri yiyorlardı.’
Yusuf ona ‘üç gün sonra padişah boynunu vuracak’ dedi.
Meclet bunu duyunca çok üzüldü. Yusuf, ona yine de teselli verdi.
Yusuf Yunna’ya dedi ki: ‘padişahın yanına gittiğinde benim beş yıldır hiçbir suçum olmadığı halde burada olduğumu söyle, şayet beni serbest bırakır.’
Üç gün sonra Yusuf’un söylediği gibi Meclet öldürüldü. Yunna ise özgürlüğüne kavuşarak saraya padişahın yanına gitti. Ancak o sarayı ve padişahı görünce Yusuf’u unuttu. Yusuf’un sözlerini padişaha iletmedi.
Ta ki padişah bir gece çok acayip bir rüya gördü.
O, rüyasında Nil nehrinden yedi tane semiz ineğin çıktığını gördü. Hemen ardından da yedi tane zayıf inek aynı yerden çıktı ve semiz inekleri yediler.
Padişah gördüğü bu rüyadan çok korktu ve yerinden sıçrayarak uyandı. Çok endişelendi ve tekrar uykuya dalmak istedi. Uyuduğunda bu defa rüyasında yedi tane büyük ve dolgun buğday başağı gördü. Onların yanında yedi tane küçük ve kuru başak vardı. Aniden küçük başaklar büyük başakları yuttu.
Padişah sabah uykudan uyanınca ülkedeki rüya tabirinden anlayanların hepsini saraya çağırttı. Saraya bir sürü insan geldi. Ancak onların hiçbiri padişahın gördüğü rüyayı yorumlayamadı. Sarayda bulunan Yunna, padişahın rüyasını duyunca hemen Yusuf’u hatırladı ve ona verdiği sözü unuttuğu için çok üzüldü.
Öte yandan yıllardır hapiste bulunan Yusuf, oradan kurtulmak için Allah’a yalvardığı sırada saraydan bir grup görevli onun yanına geldi. Onu hapisten çıkardılar ve üzerine uygun elbiseler giydirip padişahın yanına götürdüler.
Saraya vardıklarında padişah gördüğü rüyaya Yusuf’a anlattı.
Yusuf, padişahın rüyasını dinledikten sonra şöyle dedi:
‘Yedi semiz inek ve yedi dolgun başak bolluk ve bereket demektir. Yedi zayıf inek ve yedi kuru başak ise kıtlık demektir. Yani yedi yıl ülkenizde bolluk ve bereket olacak. Ardından yedi yıl kuraklık ve kıtlık olacak. Siz kıtlık yıllarında halkınızın sıkıntı çekmemesi için bollukla geçen yıllarda tasarruf etmeli ve ambarlarınıza buğday depolamalısınız.’
Padişah çok sevindi ve Yusuf’u serbest bırakmalarını emretti.
Yusuf hapisten kurtulduktan bir süre sonra Mısır azizi vefat etti. Padişah, Yusuf’un kendisine yardımcı olmasını istedi. Padişahın yardımcısı ve danışmanı olan Yusuf, ondan tüm şehirlerdeki fazla mahsulleri toplatmasını ve ambarlarda depolamasını istedi. Böylece kıtlık yılları için hazırlık yapılmaya başlanmıştı. Padişah da onun dediğini yaptı.
Padişah da halk da böyle bir vezire sahip oldukları için çok mutluydular.
Yusuf, bolluk yıllarında bütün şehirlere ve köylere gidip oralarda fazla mahsulleri depolayabilecekleri ambarlar yaptırdı. İhtiyaç fazlası ürünler o depolarda biriktiriliyordu.
Bollukla geçen yedi yıl sona ermişti. İkinci yedi yıl başladı. Gerçekten kuraklık kendisini göstermişti.
İlk senesi halk para vererek buğday alıyordu. İkinci yıl artık paraları kalmadığı için getirdikleri altınları karşılığında buğday alıyorlardı. Sonraki yıllarda evlerindeki eşyaları getirip onların karşılığında buğday aldılar. Son yıllarda artık halkın verecek hiçbir şeyi kalmamıştı. Dolayısıyla Yusuf’un yanına geldiler ve padişahın sarayında hizmetçi olarak yaşadılar.
Kıtlıkla geçen bu yılların birinde Yusuf’un kardeşleri buğday almak için saraya gelmişlerdi. Çok merhametli olan Yusuf kardeşlerini tanıdı ve onları affetti. Onlardan babası Yakup’u da getirmelerini istedi. Nihayet kıtlıkla geçen yıllar sona erdi. Yusuf padişahın yanına gitti. İnsanlardan ne almışsa kendilerine geri vermesini istedi. Padişah da insanlardan alınan malları kendilerine geri verdi. Herkes kendi evinin yolunu tuttu.
İnsanlar eskisi gibi yeniden yaşantılarına devam ettiler ve Yusuf peygamber de onlara doğru yolu anlatmakla meşgul oldu.