Uhud Savaşı

Uhud Savaşı

Bedir Savaşı'ndaki yenilginin acısını çıkarıp Müslümanlardan intikam almak isteyen Kureyşliler, Mekke'ye sağ salim ulaşan ilk ticaret ker-vanından sağladıkları gelirle hemen bir ordu hazırlayıp Medine'ye saldırı tedarikine giriştiler;[1] bazı kabileleri de kendileriyle işbirliğine ikna ederek çok büyük imkânlarla Medine'ye doğru harekete geçtiler.[2] Savaş meydanında askerleri teşvikte bulunup coşturmaları için yanlarına bir grup kadın da almışlardı.[3]

 

Hz. Resulullah (s.a.a) amcası Abbas'ın Mekke'den gönderdiği gizli bir raporla durumdan haberdar oldu[4] ve askerî bir şura kurarak düşmana nasıl karşı durulması gerektiği konusunda Müslümanların görüşlerini aldı. Abdullah b. Ubey'le ensar ve muhacirlerin bazı ileri gelenleri şehirde kalıp müdafaa savaşında bulunmaktan yanaydılar;[5] ama Bedir Savaşı'nda bulunma feyzinden mahrum olan bazı gençlerle ensar ve muhacirlerden Hz. Hamza gibi kimi tanınmış isimler düşmanla şehir dışında çarpışmanın daha doğru olacağını, savunuyor şehirde oturup kalmanın düşmanın cüretini artıracağını, Müslümanları aciz ve zayıf göstereceğini, bunun da Müslümanların Bedir'de gösterdiği güçle bağdaşmayacağını söylüyorlardı.[6]

Sonunda Hz. Resulullah (s.a.a) bu cesur ve coşkulu grubun önerisini kabul ederek bin kişilik bir orduyla[7] Uhud Dağı'na doğru hareket etti.[8]Yolun yarısında Abdullah b. Ubey, Hz. Resulullah'ın (s.a.a) onun görüşlerine değer vermeyip gençlere uyduğu[9] ve aslında savaş çıkmayacağı gibi bahanelerle[10] yanındaki 300 adamını da alarak geri döndü!

Peygamber (s.a.a) sayıları 700'e inen askerlerini[11] Uhud eteklerine yerleştirdi; Müslümanlar şimdi Uhud'u arkalarına almışlardı, karşılarında Medine, sollarında da Ayneyn Dağı vardı.[12] İslâm ordusu batıya, müşrikler ise doğuya doğru durmuş durumdaydılar.[13]

Hz. Resulullah (s.a.a) bölgeyi askerî açıdan incelerken Ayneyn Dağı'nın konumu dikkatini çekti, savaş esnasında düşman bu dağı dolanıp Müslümanları arkadan vurabilirdi! Bu nedenle Abdullah b. Cübeyr komutasında 50 kişilik bir okçu birliği bu tepeye yerleştirerek orayı korumakla görevlendirdi[14] ve şöyle buyurdu:

Biz yensek de, yenilsek de siz sakın burayı terk etmeyin! Bizi sırtımızdan vurmaya kalkışacak düşman süvarileri olursa onları ok yağmuruna tutarak buradan sızmalarını engelleyin![15]

Bu arada Ebu Süfyan da şirk ordusuna çeki düzen verip sancaktarla-rını seçmedeydi. O günlerde savaş meydanlarında sancak çok önemli bir rol oynuyordu, bu nedenle de sancağı en korkusuz ve en mahir savaşçılara verirlerdi. Sancağı taşıyan savaşçının yiğitlik ve cesareti orduya moral verir, sancağın dalgalanışını ve ilerleyişini görmek askerlerin özgüvenini artırırdı. Sancaktarın öldürülmesi ve sancağın yere düşmesi ordunun moralini çökerten ve askerler üzerinde çok olumsuz etki bırakan bir olaydı. Ebu Süfyan sancaktarları gözüpeklik ve cesaretiyle ünlü olan Abduddaroğulları arasından seçerek şöyle dedi:

Siz Abduddaroğulları'nın sancağı taşımaya bizden daha layık olduğunuzu biliyoruz. Sancağı iyi koruyun ve ondan yana içimizin rahat olmasını sağlayın. Sancağı yere düşen bir ordu, savaşı sürdüremez artık.[16]

 

[1]- Vakidî, el-Meğazî, 1/200. İbn Hişam, Siretu'n-Nebeviyye, 3/64. İbn Sa'd, et-Tabakat, 2/37.

[2]- Müşrik ordusu 3 bin kişiydi; 700'ü zırhlıydı, 200 at, 1000 de develeri vardı. bk. Vakidî, el-Meğazî, s.203. İbn Sa'd, et-Tabakat, s.37. İbn Ebi'l-Hadid, Nehcu'l-Belağa Şerhi, Kahire, Daru İhyai'l-Kutubi'l-Arabî, 1962, 14/217.

[3]- Vakidî, age. 202-203. İbn Sa'd, age. s.37. İbn Hişam, Siretu'n-Nebeviyye, 3/66.

[4]- Vakidî, age. s.204, 206. İbn Ebi'l-Hadid, Nehcu'l-Belağa Şerhi, 14/27. Bir rivayete göre ise Hz. Resulullah'ın (s.a.a) dostu olan ve Müslümanları seven Huzae kabilesi bu olayı bildirmiştir. bk. İbn Ebi'l-Hadid, age. s.218. Belki de her iki yolla bu haber Peygamber'e (s.a.a) ulaşmıştır.

[5]- Vakidî, age. s.210. İbn Hişam, Siretu'n-Nebeviyye, c.3, s.67. Biharu'l-Envar, 20/48.

[6]- Vakidî, age. s.210, 212, 213. İbn Hişam, age. 3/67. İbn Sa'd, et-Tabakat, s.38.

[7]- İbn Şehraşub, Menakıb, Kum bas. 1/191. Meclisi, Bihar, 20/117.

[8]- Uhud Dağı Medine'nin kuzeyindedir. Güneydeki doğal engeller nedeniyle düşmanın Medine'ye girme imkanı yoktu. Şehri arkadan dolanıp kuzeyden saldırmak zorundalardı. bk. M. Hamidullah, Resul-i Ekrem der Meydan-ı Cenk, çev. Seyyid Gulamrıza Saidi, Tahran bas. 1363 H.Ş. s.79-85.

[9]- Vakidî, el-Meğazî, 1/219. İbn Sa'd, et-Tabakat, 2/39. İbn Hişam, Siretu'n-Nebe-viyye, 3/68.

[10]- Âl-i İmran, 167. Vakidî, age. s.219. Tabersî, Mecmau'l-Beyan, 1379 H. 2/533.

[11]- Tabersî, İ'lamu'l-Vera, Tahran 3. bas. s.80. Ebu Said Vaiz Herguşî, Şerefu'n-Ne-bi, çev. Necmuddin Muhuhammed Ravendî, Tahran, Babek Yay. 1361 H.Ş. s.345. es-Siretu'l-Halebiyye, İnsanu'l-Uyun, Beyrut, 2/494. İbn Hişam, Siretu'n-Nebeviyye, 3/70.

[12]- Vakidî, el-Meğazî, s.220. İbn Sa'd, et-Tabakat, s.39. Nuruddin Semhudi, Vefau'l-Vefa, Beyrut, 3. bas. 1401 H. 1/284.

[13]- Vakidî, age. s.220.

[14]- Meclisi, Bihar, 20/25, 49. bk. İbn Hişam, Siretu'n-Nebeviyye, 3/70. İbn Sa'd, et-Tabakat, 2/39-40. Semhudî, Vefau'l-Vefa, 1/285. Taberi Tarihi, Beyrut bas. 3/14.

[15]- Tarih kaynakları Müslüman okçuların konuşlandığı yeri dağ veya bir derenin ağzı olarak tanımlıyor. Muhtemelen burası Uhud Dağı'ndaki bir yar veya yamaçtı. Halid b. Velid'in Müslümanlara buradan saldırdığı söylenir. Ama hocasının, Hz. Peygamber'in (s.a.a) savaşları ve özellikle coğrafya konusundaki bilgileri daha sağlam olan Vakidî'nin kâtibi Muhammed b. Sa'd (bk. Meğazî, Jones inc. giriş, s.6) bu noktadan "Ayneyn" olarak söz eder. (Tabakat-ı Kübra, 2/39) Bu da, İslâm ordusunun solunda yeraldığını belirttiğimiz dağla bağdaşıyor. Yanında iki pınar olduğu için (bk. age) bu adla anılıyordu. Çünkü "ayn"ın bir anlamı da pınardır. Geçmişteki Müslüman coğrafyacılar bu bölgeden söz eder. Mesela Yakut Hamevî der ki: Ayneyn, Uhud sıradağlarından bir dağın adıdır, burada bir vadi vardır. (bk. Mu'cemu'l-Buldan, c.4, s.174, ayn kelimesi) Abdullah Bekrî Endülüsî de şöyle der: Ayneyn Dağı Uhud'dadır ve Hz. Peygamber (s.a.a) Uhud savaşında okçuları bu dağın tepesinde konuşlandırmıştır. (bk. Mu'cemu Ma İs'te'ceme min Semai'l-Bilad ve'l-Mevazi, 3/978, ayn terimi.)

Mevcut karinelere ve bugünkü Uhud'un coğrafî konumuna bakılarak "ayneyn"-den maksadın, Uhud Dağı karşısında, Medine tarafındaki toprak tepe olduğu ve savaşın bu tepeyle Uhud Dağı arasında yapılmış olduğu söylenebilir. Nitekim savaş meydanında defnedilen Uhud şehitlerinin mezarı da bu ikisinin arasındadır. Binaenaleyh okçular Uhud Dağında konuşlanmamıştır. Nitekim burayı bizzat yakından gidip gördüm. Uhud Dağında 200 atlının geçebileceği böyle bir yer bulunmamaktadır. 1932-1945-1947-1963 yıllarında bu savaş bölgesini dikkatle inceleyen Prof. Muhammed Hamidullah'ın da bu konuda önemli bir eseri vardır. bk. Resul-i Ekrem der Meydan-ı Cenk, çev. Seyyid Gulamrıza Saidî, s.92-95.

[16]- Vakidî, el-Meğazî, 1/221. İbn Hişam, Siretu'n-Nebeviyye, 3/106.