Tefsir İlmi ve Müfessirlerin Sınıfları 2
Bazı[7] alimlere göre tefsir düzeninde meydana gelen bozukluk, işte buradan başlıyor. Bu tefsirlerde bir çok sözler, naklinin doğruluk ve itibarı göz önünde bulundurulmadan, senedi belirtilmeden tabiin ve ashaba nisbet verilmiştir. Bu tutumun doğurduğu karışıklık yüzünden bir çok uydurmalar da doğrulara karışmış ve sözlerin itibarı sarsılmıştır.
Fakat mana açısından rivayetleri dikkatle inceleyerek bu rivayetlerin üzerinde titizlikle duran kimse, bunlar arasında uydurma ve ilavelerin oldukça fazla olduğu üzerinde, tereddüde kapılmayacaktır. Birbirleriyle çelişkili sözler, hatta çoğu kez, aynı sahabeye veya aynı tabiin’e bile nisbet verilmiştir.
Bu rivayetler içinde hikayesel anlatım oldukça fazla görülmektedir. Ayetlerin şekil ve biçimine uymayan nüzul sebebi, nâsih ve mensuh nedenlerini açıklayan bu gibi rivayetler, gözardı edilebilecek bir veya iki tane değildir. Bu hususta Ahmed İbn-i Hanbel (ki kendisi bu sınıfın meydana gelmesinden önce yaşamıştır) şöyle diyor: “Üç şeyin aslı yoktur; Meğazı (savaş ve gazveleri anlatan rivayetler), melahem (savaşta gösterilen kahramanlıkları anlatan rivayetler) ve tefsir rivayetlerinin.” İmam Şafii’nin de İbn-i Abbas’a nisbet verilen hadislerden yalnızca yaklaşık 100 hadisin sahih olduğunu söylediği nakledilmiştir.
Altıncı sınıf ise çeşitli ilimlerin bulunuşundan ve bunların müslümanlar arasında yaygınlaşmasından sonra meydana gelmiştir. Şöyle ki her ilim dalında uzman olanlar kendi özel uzmanlıklarıyla tefsir yazdılar. Nahvi nahv yoluyla, tefsir yazmış; örneğin[8] Zeccac, Vahedi, Ebu Heyyan gibiler ayetlerin harekeleri üzerinde durmuştur.
Edebiyatçı (Beyancı) belagat ve fesahat yoluyla tefsir yazmış, örneğin Zemahşeri[9] Keşşaf’ında, kelamcılar (İslâmi inançları inceleyen bilginler) kelam ilmi yoluyla Kur’an’ı tefsir etmeye çalışmışlar. Mesela “Tefsir-i Kebir” sahibi Fahri Razı[10] bunlar arasındadır. Arifler irfan yoluyla Kur’an’ı incelemişlerdir. İbn-i Arabi ve Abdurrezzak Kaşi[11] kendi tefsirlerinde bu yöntemden yararlanmışlardır. Muhaddisler de hadisle tefsir yöntemine başvurmuşlardır. Örneğin Se’lebi[12] kendi tefsirinde bu yolu seçmiştir. Fakih ise fıkıh yoluyla Kur’an’ı tefsir etmeye çalışmış. Misal olarak Kurtubi[13] tefsirinde bu yola baş vurmuştur. Başka bir grup da muhtelif ilimlerden yararlanarak çeşitli tefsirler yazmış. Örneğin Ruhul beyan[14] tefsiri ve Ruhul meâni[15] ile Nişaburi[16] tefsiri...
Bu sınıftan olan müfessirlerin tefsir dünyasına ait değerli hizmeti, tefsir ilmini önceki beş merhalede bulunduğu durgunluktan çıkarıp bahis ve inceleme merhalesine getirmeleridir. Ancak şu bir gerçektir ki, insaf gözüyle meseleye bakan bir kimse, bu son sınıftaki bütün tefsir incelemelerinde ilmi görüşlerin Kur’an’a tahmil edildiğini ve Kur’an ayetlerinin kendi mana ve anlamına dikkat edilmediğini görecektir.
[7]- İtkan-ı Suyuti, 2. fasıl, s.110.
[8]- Zeccâc, ünlü nahiv alimlerinden, vefa 310 H. (Reyhane).
Vahedi: Nahv alimi ve müfessir. Vefat 468 (Reyhane).
Ebu Heyyan: Ebdülüslü nehvi, müfessir ve kıraatç. Vefat Hicri 745 Mısır’da (Reyhane).
[9]- Zemehşeri: Edebiyat alimlerinden biridir. “Keşşaf” tefsirinin müellifi. Vefat 538 Hicri (Keşf-ül Zenun).
[10]- İmam Fahri Razi: Ünlü kelamcı ve müfessir “Mefatih-ül Gayb” tefsirinin sahibi. Vefat 606 Hicri (Keşf-ül Zenun).
[11]- Abdurrezzak Kaşi: Hicri 8. asrın alim ve ariflerindendir. Hicri 720-751 de vefat etmiştir (Reyhane).
[12]- Se’lebi: (Ahmed ibn-i Muhammed İbn-i İbrahim se’lebi) Se’lebi tefsirinin yazarı. Vefat Hicri 426-427 (Reyhane).
[13]- Muhammed İbn-i Ahmed İbn-i Ebi Bekir Kurtubi: Vefat 668’de (Reyhane).
[14]- İstanbullu Şeyh İsmail Hakkı tarafından keleme alınmış vefat Hicri 1137 (Mülhakat-ül Keşf’uz-zünun).
[15]- Bağdatlı Şehabettin Mahmud Alusi tarafından yazılmış vefat 1270 Hicri. (Mülhakat-ül Keşf’uz-zünun).
[16]- Geraib-ül Kur’an” adında Nizamettin Hasan Kummi Nişaburi’nin telifi vefat Hicri 728 (mülhakat’ül Keşfu zünün).