Sünnete önem vermeyenler, gerçekte bizzat Kur'an'a önem vermemektedirler...
Hiç kimse "Bize Allah'ın kitabı yeter!" diyerek Kur'an hakikatlerini açıklaması ve tefsiriyle nasıh ve mensuh ayetlerini, genel ve özel nitelikli hitaplarını ve yine dinin usul ve furuunu kavrayışla ilgili peygamber sünneti ve hadislerini bir kenara itemez. Zira Kur'an-ı Kerim gayet net bir dille Hz. Resulullah'ın (s.a.a) söz ve amellerinin Müslümanlar için hüccet (kesin delil) olduğunu belirtmiş ve o hazretin sünnetinin, İslam'ın anlaşılması ve İslam hükümlerinin belirlenip, ortaya çıkmasını sağlayan bir kaynak olduğunu vurgulayarak Haşr suresinin 7. ayetinde şöyle buyurmuştur:
"Peygamber size ne (emir) verirse alın (emre uyun ve uygulayın). Sizi neden sakındırırsa artık ondan sakının ve Allah'tan korkun."
Ahzab suresi 36. ayette açıkça şöyle buyrulmaktadır:
"Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman, mümin olan bir erkek ve mümin olan bir kadın için kendi işlerinde seçim hakları yoktur. Kim Allah'a ve Resulüne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapıtmıştır."
Hz. Resul-i Ekrem'in (s.a.a) mübarek sünnetine önem vermeyenler, gerçekte bizzat Kur'an'a önem vermemektedirler. Ancak, Hz. Resulullah'ın (s.a.a) sünneti de elbette muteber ve güvenilir yollarla belirlenmiş olmalıdır; o hazretin buyurduğu iddia edilen her sözün, hiçbir inceleme ve araştırmaya tabi tutulmaksızın hemen kabul edilemeyeceği de apaçık ortadadır.
Hz. Ali'nin (a.s) şu buyruğu bu konuya yeterince açıklık getirici niteliktedir: "Henüz Hz. Resulullah'ın (s.a.a) hayatta bulunduğu günlerde, o hazrete nice yalanlar isnad ettiler, o kadar ki, hazret bu hususta bir hutbe okumak zorunda kalarak "Bana, bilerek yalan isnad edenler, ateşteki yerlerine hazırlansınlar!" buyurdular."[1]
Aynı anlama yakın bir diğer hadis de Sahih-i Buhari'de nakledilmiştir.[2]
Ehl-İ BEYT İMAMLARININ SÜNNETİ
Bizzat Hz. Resulullah'ın (s.a.a) emretmiş olduğu üzere, Ehl-i Beyt'in (a.s) hadislerine uymak da farzdır. Zira her şeyden önce Ehl-i Sünnet ve Şia'nın muteber kitaplarının pek çoğunda bulunan ve mütevatir derecesine ulaşmış olup, bizim de burada Sahih-i Tirmizi'den nakledeceğimiz meşhur "Sekaleyn Hadisi"nde Hz. Resulullah efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmaktadırlar: "Ey insanlar! Aranızda iki emanet bırakıyorum; bu ikisine sarılırsanız asla sapmazsınız: Allah'ın Kitabı ve benim soyum olan Ehl-i Beyt'imdir bunlar!"[3]
İkincisi, Ehl-i Beyt (Allah'ın selamı onlara olsun) aktardıkları bütün hadisleri, cedleri Hz. Resulullah'ın (s.a.a) bizzat kendisinden nakletmiş olmalarıdır, "Söylediklerimizin tamamı, babalarımız yoluyla bizzat dedemiz Hz. Resulullah'tan (s.a.a) bize ulaşmıştır." buyurmuşlardır.
Evet, Allah Teâla'nın en sevgili kulu Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a) efendimiz Müslümanların geleceği ve karşılaşacakları temel sorunları ilâhî takdirle, çok iyi bildiğinden, günden güne artacak olan bu sorunların kıyamete dek yegane çözüm yollarının Kitabullah'la Ehl-i Beyt-i Resulullah'ta bulunduğunu ve insanoğlunun ancak bu ikisine sarılması halinde saadete kavuşacağını belirtmiştir.
Bu kadar önemli, nitelikçe buna zengin ve senet açısından da bu kadar sağlam ve sahih bir hadis-i şerifi hafife almak ve görmezden gelebilmek mümkün müdür gerçekten?
Bu nedenledir ki sözkonusu hadis-i şerifte vurgulanan konuya, önem verilmiş olması halinde bugün akaid, tefsir ve fıkhî meselelerde Müslümanların karşı karşıya bulunduğu müşkülatların hiçbirinin varolmayacağına inanmaktayız. Bugün Müslümanların yaşadığı ana müşkülatların sırrı, bu hadis-i şerifin kaleme alınmamış ve asla önemsenmemiş olmasında gizlidir.
-----------------------------------------------
[1]- Nehc-ul Belaga, 210. hutbe.
[2]- Sahih-i Buhari, c:1, s:38, “Nebi'ye (s.a.a) yalan isnadında bulunma" bâbı.
[3]- Sahih-i Tirmizi, c:5, s:662; "Menâkıb-u Ehl-i Beyt'in Nebî (s.a.a) 3786 no'lu hadis. Bu hadisin senetleri, daha ileride değineceğimiz imamet konulu bahsimizde etraflıca verilecektir.
Tebyan