Rivayetlerde ayet-ul kürsi'nin Kur'an-ı Kerim ayetlerinin zirvesi olduğu ve herkes bu ayetlere okumaya tavsiye edildiği beyan edilmiştir. Allah resulü (sav) İmam Ali'ye (sa) hitaben şöyle buyurmuştur: Kur'an-ı Kerim üstün kelam ve kelamların efendisidir ve bu kitapta Bakara suresi de Kur'an-ı Kerim surelerinin efendisini ve yine Bakara suresinde ayet-ul Kürsi ayetleri diğer ayetlerden daha üstündür.
Geçen bölümde Bakara suresinin Kur'an-ı Kerim'in en uzun suresi olduğunu ve 286 ayetten oluştuğunu anlattık. Bu surenin nazil olmasının ardından yeni yeni kurulan İslam toplumunun bazı gereksinimleri karşılanmış oldu ve Müslümanlar kendi aralarında ve yabancılarla ilişkilerini nasıl düzenleyeceklerini öğrenmeye başladı. yine dedik ki, bu surede fıkhi ahkam, medeni yasalar ailevi konularla ilgili izdivaç ve boşanma gibi hükümler ve yine bazı ticari yasalar ve kurallar ve özellikle veresiye veya borç üzerine yapılacak alış verişler ve rübe temelli ticaret ve diğer bazı konular yer aldığını ifade ettik.
Hz. Adem'in yaratılışı ve iblisin yüce Allah'ın mahlukların efendisi Adem'e secde edilmesi ile ilgili emrine karşı çıkması, Bakara suresinin gerçekten ibret verici öykülerinden biridir. Belki de bu surenin geniş çapta konuları kapsaması ve geniş çaplı öğretileri yüzünden yüce Allah bu sureyi Kur'an-ı Kerim surelerinin efendisi olarak adlandırdı ve kim bu sureyi sıkça okursa büyük bereketlerle vadetti. Kur'an-ı Kerim bu surede yaratılış sürecinin bir çok işaretlerine işaret ederek tevhidin önemini gündeme getiriyor ve bir kaç ilginç misalle maaddan ve insanların kıyamet gününde yeniden dirileceklerinden söz ediyor ve bu konuya açıklık getiriyor. Bu örneklerden biri Hz. İbrahim tarafından öldürülen ve daha sonra yüce Allah'ın iradesi ile yeniden dirilen kuşların öyküsüdür.
Yüce Allah'ın sevdiği peygamberi Hz. Üzeyr'in öyküsü gerçekten dinlemeye değer bir öyküdür. Bu öyküye göre o hazret bir yolculuğunda yanında aldığı biraz yiyecekler atı üzerinde seyahat etmektedir. Hz. Üzeyr bir köyün kenarından geçerken orada köyün müthiş bir şekilde darmadağın olduğunu ve köy halkının çürümüş cenazeleri ve kemikleri ortada kaldığını fark eder. Bu manzara Hz. Üzeyr'i çok şaşırtır ve büyük bir şaşkınlık içinde: yüce Allah bu ölüleri nasıl diriltebilir, diye kendi kendine sorar. O sırada yüce Allah Hz. Üzeyr'e ölülerin kıyamet gününde nasıl yeniden dirilteceğini aydınlatmak için o hazretin canını alır. Yüz yıl sonra yüce Allah Üzeyr'i yeniden canlandırır ve ardından sorar: Sen ne kadar süre bu çölde kaldın? Üzeyr biraz önce orada olduğunu düşünerek hemen karşılık verir: bir gün ve belki de daha az bir süre. O sırada nida gelir ve Üzeyr'e bunun böyle olmadığı, kendisi yüz yıldan beri burada bulunduğu anlatılır ve kendisinde yanına aldığı su ve yiyeceklere bakması ve bu süre içerisinde hiç değişmediğini görmesi emredilir. Yine Üzeyr'e ölümü üzerinden yüz yıl geçtiğini bilmesi için merkebine bakması emredilir, çünkü merkebinin vücudu tamamen dağılmış ve çürümüştür. Bu öykü Bakara suresinin 259. ayetinde şöyle anlatılır: Yahut görmedin mi o kimseyi ki, evlerinin duvarları çatıları üzerine çökmüş (alt üst olmuş) bir kasabaya uğradı; "Ölümünden sonra Allah bunları nasıl diriltir acaba!" dedi.
Bunun üzerine Allah onu öldürüp yüz sene bıraktı; sonra tekrar diriltti. Ne kadar kaldın? dedi. "Bir gün yahut daha az" dedi. Allah ona: Hayır, yüz sene kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamıştır. Eşeğine de bak. Seni insanlara bir ibret kılalım diye (yüz sene ölü tuttuk, sonra tekrar dirilttik). Şimdi sen kemiklere bak, onları nasıl düzenliyor, sonra ona nasıl et giydiriyoruz, dedi. Durum kendisince anlaşılınca: Şimdi iyice biliyorum ki, Allah her şeye kadirdir, dedi. Bakara suresinin diğer bazı ayetleri tarihi olaylardan söz eder ve özellikle Yahudilerin ve İsrailoğullarının öyküsü ve tutumlarını ve uygulamalarını anlatır. Bu surede gündeme gelen konulardan biri, İsrailoğullarını Hz. Musa'ya yönelik eziyetleri ve sürekli bahane aramalarıdır. İşin ilginç tarafı, günümüzde bile dünyada siyonistler olarak bilinen radikal Yahudilerin ayı o dönemde Hz. Musa'ya yaptıkları gibi ahitlerine bağlı kalmamak, üstünlük taslamak, sultacı ve işgalci huyları ile tanınmalarıdır.
Bu sure işte bu kavmin bu tür özelliklerini en iyi şekilde ortaya koyuyor. Kuşkusuz İslam peygamberine (sav) nazil olan Kur'an-ı Kerim, vahyin duru pınarından gelen ilahi kelamdır ve yüce ilahi hakikatlere dayanır. Bu surede yüce Allah Kur'an-ı Kerim'in mucizesini ve azametini anlatılır ve ayetleri inkar edenlerden eğer yapabiliyorlarsa Kur'an-ı Kerim gibi bir ayet veya sure getirmesini ister. Gerçi tarih boyunca bir çokları Kur'an-ı Kerim'ni ayet ve surelerine benzer ayet ve sureler getirmeye çalışmıştır, fakat bu işte hiç bir zaman başarılı olamamıştır. Nitekim şimdi de bu semavi kitap asırların ardından hiç bir tahrife uğramaksızın beşeriyete miras kalmış ve her zaman tazeliğini korumuştur. Kur'an-ı Kerim hikmetli öğretilerinde insanların iyi kötü, her türlü amelleri kendilerine döneceğini vurgular. Bundan başka yüce Allah'ın bu kitapta belirlediği her hüküm gerçekte insanların maslahatı için getirilmiştir.
Nitekim Bakara suresinin 183. ayetinde de şöyle buyurur: یَا أَیُّهَا الَّذِینَ ءَامَنُوا کُتِبَ عَلَیْکُمُ الصِّیَامُ کَمَا کُتِبَ عَلَى الَّذِینَ مِنْ قَبْلِکُمْ لَعَلَّکُمْ تَتَّقُونَ Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz. Bakara suresinin ayetlerinin devamında oruçla ilgili hükümler yer alıyor ve hasta veya güçsüz insanları ve oruç tutmanın onları zor durumda bırakacak kimseleri bu yükümlülükten mazur görüyor. Surenin 18885. ayeti Ramazan ayının önem ve azametini bu ayda Kur'an-ı Kerim'in resulüllah efendimize (sav) nazil oluşuna bağlıyor. Bu ayette yüce Allah şöyle buyuruyor:
Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir. Bakara suresinin 186. ayetinde ise yüce Allah şöyle buyuruyor: وَإِذَا سَأَلَکَ عِبَادِی عَنِّی فَإِنِّی قَرِیبٌ أُجِیبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذَا دَعَانِ فَلْیَسْتَجِیبُواْ لِی وَلْیُؤْمِنُواْ بِی لَعَلَّهُمْ یَرْشُدُونَ Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. O halde (kullarım da) benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulalar.
Kur'an-ı Kerim'in en faziletli ayetleri ise 255. ayetidir ve ayet-ul kürsi olarak ün yapmıştır. Rivayetlerde ayet-ul kürsi'nin Kur'an-ı Kerim ayetlerinin zirvesi olduğu ve herkes bu ayetlere okumaya tavsiye edildiği beyan edilmiştir. Allah resulü (sav) İmam Ali'ye (sa) hitaben şöyle buyurmuştur: Kur'an-ı Kerim üstün kelam ve kelamların efendisidir ve bu kitapta Bakara suresi de Kur'an-ı Kerim surelerinin efendisini ve yine Bakara suresinde ayet-ul Kürsi ayetleri diğer ayetlerden daha üstündür. اللّهُ لاَ إِلَهَ إِلَّا هُوَ الْحَیُّ الْقَیُّومُ لا تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلا نَوْمٌ لَّهُ مَا فِی السَّمَوَاتِ وَمَا فِی الأَرْضِ مَن ذَا الَّذِی یَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلَّا بِإِذْنِهِ یَعْلَمُ مَا بَیْنَ أَیْدِیهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلا یُحِیطُونَ بِشَیْءٍ مِّنْ عِلْمِهِ إِلَّا بِمَا شَاء وَسِعَ کُرْسِیُّهُ السَّمَوَاتِ وَالأَرْضَ وَلا یَؤُودُهُ حِفْظُهُمَا وَهُوَ الْعَلِیُّ الْعَظِیمُ Allah, O'ndan başka tanrı yoktur; O, hayydir, kayyûmdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur. İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (O'na hiçbir şey gizli kalmaz.) O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez.
O, yücedir, büyüktür. Müfessirlere göre ayet-ul kürsi'nin önemi içerdiği derin ve değerli kavramlar içindir ve bu da yüce Allah'ın yegane oluşu ve yeryüzüne ve göklere mutlak hakimiyeti ile ilgilidir. Çünkü yüce Allah varlık aleminin başlangıç noktasıdır ve her şey yüce Allah'la sonuçlanır. O zaman varlık alemi ezelden beri yüce Allah'a bağlıdır ve ebediyete dek yine O'na bağlı kalacaktır. Yüce Allah Kayyum'dur. Kayyum sözcüğü, kendi zatına kaim olmak demektir. Bu ayette insanların dinlerini seçmelerinde hür olduklarına ve bu konuda hiç bir zorlamanın söz konusu olmadığına vurgu yapılır.