İsra Suresi 2
Bugün geçen bölümde ele aldığımız Isra suresinin diğer bazı ayetleriyle tanışmak istiyoruz. Yüce Allah Isra suresinin 23 ve 24. Ayetlerinde şöyle buyurur: Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine "of!" bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle.
Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: "Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!" diyerek dua et. İslam mantığında tevhid, bütün olumlu, iyi ve yapıcı faaliyetlerin ve işlerin temelidir. Bu bağlamda Kur'an'ı Kerim’de anne ve babaya karşı kadirşinaslık üzerine vurgu yapılmış ve bazı ayetlerde ebeveyne ihsanla Allah’a itaat ve tevhid inancı bir tutulmuştur. Ebeveynle evlat ilişkisi çok değerli bir ilişkidir ve toplumun kıvamı ve bekası buna bağlıdır.
Bu yüzden yüce Allah ebeveyne karşı ihsan ve kadirşinaslığa vurgu yapmıştır. Kur'an'ı Kerim’e göre ebeveyn hatta kafir oldukları takdirde saygı ve sevgiyi hak eder. Isra suresinin 23 ve 24. Ayetlerinde çocukların anne ve babalarına karşı saygılı ve edepli davranmaları vurgulanır. Ayetler bu bağlamda yaşlılık döneminden söz ederken şöyle buyurmakta: Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine "of!" bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle. Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: "Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!" diyerek dua et.
Gerçekte her ne kadar ebeveynin cismi ve ruhi ihtiyaçları fazla olursa, onlara ihsanda bulunmak bir o kadar zaruri olur. Unutmayın, sizler çocukken birer zayıf ve savunmasız insanlardınız, ama onlar sizden sevgilerini esirgemedi ve sizi koruma altına aldı. Bir gün yaşlı adamın biri Allah Resulü’ne –s– şöyle arz etti: Ben bir zamanlar güçlü ve zengindim ve o yıllarda evladıma yardım ediyordum. Ama şimdi o zengin olmuş, fakat bana yardım etmiyor. Allah Resulü –s– bu sözleri duyunca ağladı ve şöyle buyurdu: Bu öyküyü duyacak ve ağlamayacak bir tek taş bile yoktur. Resulullah efendimiz –s– ardından adamın evladına; sen ve malın babana aitsiniz.
Evet Kur'an'ı Kerim yüce bakış ve anlayışıyla anne veya babaya karşı en ufak saygısızlığı kabul etmiyor. Isra suresi daha ileriki ayetlerde İslam’ın akrabaların, yoksulların ve yolda kalmışların hakkı ve yine infakta bulunma ve bunu yaparken her türlü israftan ve ifrat ve tefritten kaçınmayla ilgili hükümlerini beyan ederken şöyle buyurmakta: Eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır, (kaybettiklerinin) hasretini çeker durursun. Burada ayetin kullandığı elin boynuna bağlanmış gibi eli sıkı olma tabiri aslında cömert ol anlamında güzel tabirdir.
Ayet burada insanlara eli boynuna bağlanmış ve bu yüzden başkalarına yardım ve infakta bulunmayanlar gibi olmayın diyor. Öte yandan ayet hesapsız da harcama ve infakta bulunma, çünkü o zaman kendin muhtaç olursun diye buyuruyor. Bazen aşırı derecede infakta bulunmak insanın gücünü olumsuz etkiler ve bu kez kendi yaşamına çeki düzen vermekten kalır ve yaşamında sıkıntıya düşer. Bir gün Allah Resulü –s– evde oturuyordu. Adamın biri kapısını çalar, evde infakta bulunacak bir şey olmayınca, adam Resulullah efendimizin –s– gömleğini talep eder.
Allah Resulü –s– tek gömleğini adama verir ve bu yüzden o gün cemaat namazı için camiye gidemez. O sırada Isra suresinin bu ayeti nazil olur ve cömertlik insanın tek gömleğini başkasına verip evde oturmak zorunda kalması olmadığı ifade edilir. Zinadan, insanları öldürmekten ve yetim mali yemekten sakınmak, az satmamak, kibirli olmamak, Isra suresinin ilerleyen ayetlerinde ele alınan diğer bazı konulardır. Bu hükümlerden biri bir insanın haklı gerekçesi olmadığı müddetçe öldürülmesinin şiddetle yasaklanmasıyla ilgilidir. Ayet 33 bu konuda şöyle buyurur: Haklı bir sebep olmadıkça Allah'ın muhterem kıldığı cana kıymayın.
Bir kimse zulmen öldürülürse, onun velîsine (hakkını alması için) yetki verdik. Ancak bu velî de kısasta ileri gitmesin. Zaten (kendisine bu yetki verilmekle) o, alacağını almıştır. İnsanların kanına ve canına saygı tüm ilahi dinlerde ve beşeri kanunlarda üzerinde durulan bir konudur, fakat İslam dini bu konuya özel önem vermiştir, nitekim Maide suresinde bir insanı öldürmenin bütün insanlığı öldürmekle eşdeğer olduğu beyan edilmiştir. Eğer bir insan bir başka insanı öldürürse, katilin kanının hürmeti ortadan kaldırılmış olur ve bu durumda maktulün ailesine kısas hakkı tanınır.
Ayete göre suçsuz ve günahsız olduğu halde öldürülen bir insanın velileri kısas talebinde bulunabilir, ama aynı zamanda haklarından fazlasını talep etmeleri gerekir. Nitekim maktulün velileri haddini aşmazsa ilahi rahmetten yararlanır. Kuşkusuz her toplumda bazı hadiseler yüzünden bazı çocuklar yetim kalabilir. İnsanlık şanı bu insanları her açıdan koruma altına alınmalarını gerektirir. Bu yüzden İslam dini bu meseleyi büyük önem vermiş ve Isra suresinin 34. Ayetinde insanları yetim malına ve hakkına el uzatmaktan men etmiştir. Ayetin başında şöyle buyurmakta: Yetimin malına, rüştüne erinceye kadar, ancak en güzel bir niyetle yaklaşın.
Yani yetimin malını yemeyin, bilakis hürmetini koruyun. Ayet bazı insanların yetimin malını başı boş bırakmamaları için onlara yetimin malına en güzel niyetle yaklaşın şeklinde buyuruyor ve böylece hem yetimlerin malının heba edilmesini önlüyor ve hem korunmasını sağlıyor ve başka insanlara kendi malını koruyamayan yetimlere yardım etmelerini emrediyor. Bu yardım yetim çocuk yetişkin hale gelinceye kadar devam etmesi gerekiyor. Isra suresi 39. Ayetten sonra tevhid meselesini ve şirkin reddedildiğini içeren konuları gündeme getiriyor ve ardından yüce Allah’ın azametini ispat etmek üzere varlık aleminde tüm mahlukların hak teala katına tespih ettiğine işaret ederek şöyle buyuruyor: Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O'nu tesbih eder.
O'nu övgü ile tespih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tespihini anlamazsınız. O, halîmdir, bağışlayıcıdır. Kur'an'ı Kerim’in bazı ayetlerinde varlık aleminin Allah Teâlâ’ya hamd ve tespih ettiğini beyan eder, fakat en açık ve en net biçimde bu ayette söz ediliyor ve istisnasız yeryüzünde ve göklerde var olan tüm mahlukların ister insan ister hayvan ister bitki ister diğer mahlukların Allah Teâlâ’ya tesbih ettiğini vurguluyor. Bir başka ifade ile varlık alemi sürekli fısıldıyor ve her mahluk kendine göre bir nevi hak Teâlâ’ya tespih ve hamd ediyor ve tüm bu sesler varlık aleminde yükselirken, cahiller bu sesi duymuyor, ama gönlü iman nuru ile aydınlanan insanlar bu sesi canı gönülden duyuyor. Tespih, bir varlığı pak saymak ve her türlü kusurdan arınmış olarak görmektir. Varlık alemine hakim olan harikulade düzen bu alemi yaratan Allah’ın her türlü kusurdan bağımsız olduğunu gösteriyor.
Aslında yaratılış kendi içinden yükselen sesiyle Allah Teâlâ’nın sıfatlarını, sonsuz güç ve hikmetini anlatıyor. Isra suresinin 78. Ayetinde ise şöyle okumaktayız: Gündüzün güneş dönüp gecenin karanlığı bastırıncaya kadar (belli vakitlerde) namaz kıl; bir de sabah namazını. Çünkü sabah namazı şahitlidir. Bu ayet ve bir sonraki ayet yüce Allah’a ibadete ve namaz meselesine temas ediyor ve bunun şirk ve küfürle mücadele ve şeytan vesvesesinden kurtulmanın yolu olduğunu buyurmak istiyor. Namaz insanı Allah’a yöneltir ve içini her türlü günahtan arındırır.
Namazın insan ruhu üzerinde bir çok tesiri söz konusudur ve insanı günahlardan ve çirkin amellerden sakındırır. 78 ve 79. Ayetler genel bir bakışla beş vakit namaza işaret ediyor, fakat namazların detayına değinmiyor. Gerçi bu konuda var olan diğer ayetler ve rivayetler beş vakit namazın detaylarına açıklık getiriyor. Kur'an'ı Kerim’in önemi ve tesiri, Isra suresinin bir kaç ayetinde gündeme gelen konulardan biridir. Surenin 82. Ayeti Kur'an'ı Kerim’in insanların ruh sağlığı üzerindeki tesirine işaret ederek bu kitabın bireyin ve toplumun acılarına merhem ve şifa olduğunu buyuruyor: Biz, Kur'an'dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, müminler için şifa ve rahmettir; zalimlerin ise yalnızca ziyanını artırır. Gerçekte Kur'an'ı Kerim insanları her türlü fikri ve ahlaki hastalıklardan korur. Kur'an'ı Kerim tealimiyle yetişen insanların içinde insani faziletler filizlenir ve ilahi ahlaka kavuşur.