Isra suresinin ayetlerini irdelemeye ve sureyi tanımaya çalışacağız.
Bugünkü sohbetimizde Isra suresinin ayetlerini irdelemeye ve sureyi tanımaya çalışacağız. 111 ayeti olan Isra suresi Kur'an'ı Kerim’in 17. Suresi ve Mekki surelerdendir.
Sure İslam Peygamber’inin –s– miracına işaret ettiği için Isra ve İsrailoğullarının öyküsünü anlattığı için “Beni İsrail” olarak adlandırılmıştır. Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla. Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.
Isra suresinin birinci ayeti İslam Peygamber’inin –s– Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya gece vakti yolculuk etmesini anlatıyor. Bu seyahat Allah Resulü’nün –s– daha sonra miraca yükselmesinin başlangıcı oldu. Bir gecede gerçekleşen bu yolculuk o çağda yaşayan insanların sahip olduğu imkanlarla asla mümkün değildi ve tamamen ilahi mucize ile gerçekleşen bir seyahatti.
Kur'an'ı Kerim ayetleri ve hadislere göre Allah Resulü’nün –s– miracı kesinlikle vuku bulan bir hadisedir. Yüce Allah bir gece İslam Peygamberi’ni –s– Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya ve oradan da göklere götürdü. Allah Resulü –s– o gece göklerde yaratılışın acayip şeylerini ve alemin melekutunu gördü ve yüce maariflere kavuştu.
Bazı rivayetlere göre İslam Peygamberi Mescid-i Aksa’da Hz. İbrahim, Hz. Musa ve Hz. İsa ile birlikte namaz kıldı ve onlara imamlık etti. Daha sonra bu noktadan Resulullah’ın –s– semavi yolculuğu başladı ve yedi göğü bir bir ardı sıra kat etti. Allah Resulü –s– göklerde yeni yeni manzaralarla karşılaştı ve peygamberler ve meleklerle görüştü.
Allah Resulü –s– ayrıca cennet ve cehennemi de gördü ve burada cennet ehli olanların konumunu ve yararlandıkları nimetleri ve cehennem ehli olanların azabına şahit oldu. İslam Peygamberi –s– göklerde ve o nurani alemde yüce Allah katına en yakın noktaya kadar ilerledi ve orada Hak tealanın muhatabı oldu ve önemli emirler aldı. Bir çok kutsi hadis bu seyahatte o hazrete aşikar oldu. Beş vakit namaz miraç sırasında Allah Resulü’ne –s– vacip kılındı ve Hz. Cebrail –s– Allah Resulü –s– ile birlikte bu namazları kıldı. Bu namazlar daha sonra Müslümanlara farz olan ve beş vakit kılınan farz namazlardır.
İslam Peygamberi –s– göklere yaptığı bu mucizevi seyahati ve yüce Allah’ın varlık alemindeki azametini görmesi ve ilahi enbiya ile buluşması ve Hak teala katına ibadet etmesinin ardından aynı gece ve şafak sökmeden Mekke’ye geri döndü ve sabah namazını Mekke’de kıldı. Allah Resulü –s– miraç yolculuğu sırasında uyanık ve bilinci tam olarak yerindeydi ve miracı sırf Ruhani bir seyir olarak sanan bazılarının düşüncesinin aksine bu seyahat fiziksel bir seyahatti ve Resulullah –s– efendimiz yanık halde ve bedeniyle bu seyahati gerçekleştirdi. Gece vakti gerçekleşen bu seyahatin sebebi, yüce Allah peygamberine azametinin işaretlerini göstermek ve Resulullah’ın –s– büyük ruhu ilahi ayetleri gördükten sonra insanları hidayete erdirmek için daha da hazırlıklı hale gelmesi içindi.
Bir başka tabirle miracı bir amacı, beşerin maddi dünyadan idrakini geliştirmek ve karşısında yepyeni ufuklar açmaktı. İmam Sadık –s– miracın sebebi hakkında şöyle buyurur: Allah asla mekan ve zamana tabi değildir, fakat Allah teala meleklerine ve gök sakinlerine peygamber aralarına gelerek saygı göstermek ve ayrıca azametinin işaretlerini peygamberine göstermek istedi ki peygamber dönünce insanlara anlatsın.
Allah Resulü –s– miraç dönüşü Beytulmukaddes’e geldi ve oradan da Mekke’ye döndü. Yolda ve Mekke’ye dönüşü sırasında Kureyşin ticaret kervanına rastladı. Kervan bir deveyi kaybetmiş, onu arıyordu. Allah Resulü –s– Mekke’ye döndükten sonra insanlara bu önemli hadiseyi anlattı. Ancak Kureyş kavimi her zaman yaptığı gibi o hazreti tekzip etti. Allah Resulü –s– bu kez Mekke ile Beytulmukaddes arasındaki yolculuğu sırasında Kureyşin kaybettiği devenin macerasını anlattı. Bir süre sonra Ebu Sufyan’ın kervanı Mekke’ye döndü ve Allah Resulü’nün –s– anlattıklarını doğruladı. Isra suresinin ikinci ila sekizinci ayetleri İsrailoğullarının maceralarını anlatıyor ve dördüncü ayetten sonra iki kez bu kavmin isyan ve fesadına işaret ediyor:
Biz, Kitap'ta İsrailoğullarına: Sizler, yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız ve azgınlık derecesinde bir kibre kapılacaksınız, diye bildirdik. Ve daha sonraki ayetlerde kavmin her iki merhalede yaşadıklarını beyan ediyor: Bunlardan ilkinin zamanı gelince, üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik. Bunlar, evlerin arasında dolaşarak (sizi) aradılar.
Bu, yerine getirilmiş bir vaad idi. Sonra onlara karşı size tekrar (galibiyet ve zafer) verdik; servet ve oğullarla gücünüzü arttırdık; sayınızı daha da çoğalttık. Eğer iyilik ederseniz kendinize etmiş, kötülük ederseniz yine kendinize etmiş olursunuz. Artık diğer cezalandırma zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine Mescid'e (Süleyman Mâbedi'ne) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi büsbütün tahrip etsinler (diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallat kıldık). Belki Rabbiniz size merhamet eder; fakat siz eğer yine (fesatçılığa) dönerseniz, biz de sizi yine cezalandırırız.
Biz cehennemi kâfirler için bir hapishane yaptık. İsrailoğullarının iki kez fesat ve isyan çıkardıkları durumların hangi tarihi olaylara denk geldiği konusunda uzmanlar farklı görüşleri gündeme getiriyor, ama kesin olan şu ki bu kavim tarih boyunca engebeli bir süreci geride bırakmıştır. Şimdi de bu kavimden siyonist denilen zümre isyan ediyor ve fitne çıkarıyor ve yeryüzünde her türlü cinayeti işliyor. Siyonistler Filistin topraklarını gasp ederek Filistinli mazlum kadınları, çocukları ve erkekleri katlediyor ve hiç bir insani ilkeye uymuyor. Kur'an'ı Kerim açısından İsrailoğullarının fesadını anlatmak, sadece tarihi bir hadiseyi beyan etmek için değildir.
Burada amaç, ibret almaktır ve zalimler ve fesat çıkaranlar Allah katında hesap vermek zorunda olduklarını bilmeleri gerekir. Ayetler insanlara iyilik ve dürüstlük yolunu izledikleri takdirde kurtulacaklarını ve isyan ettikleri takdirde onları kötü bir kader beklediğini bilmeleri konusunda uyarıyor. Her halükarda ümmetin iyi kötü her türlü davranışının sonucu yine kendilerine dönecektir. Isra suresinin 9 ve 10. Ayetinde ise yüce Allah şöyle buyurmakta: Şüphesiz ki bu Kur'an en doğru yola iletir; iyi davranışlarda bulunan müminlere, kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler. Ahirete inanmayanlara gelince, onlar için de elemli bir azap hazırlamışızdır.
Surenin 11. Ayetinde de insanların aceleci davranmalarına işaret ederek şöyle buyurmakta: İnsan hayrı istediği kadar şerri de ister. İnsan pek acelecidir! Böylece ayet insanın zatı itibarıyla aceleci bir mahluk olarak tanıtıyor. Oysa aceleci olmak insanın düşünce ve amelini olumsuz etkileyen bir afettir. İnsan daha fazla menfaat için acele edince bu kez işin detaylarını gözetlemez ve bu kez gerçek hayır ve maslahatını teşhis etmekte zorlanır ve bazen heva ve hevesleri gerçekleri gözünde ters yüz gösterir ve hayır yerine şerrin peşinden gider. Nitekim imansızlığın bir sebebi de hayır ve şerri birbirine karıştırmaktır.
Isra suresinin 12. Ayeti ise gece ve gündüzün yaratılışı ve bu iki durumun bereketleri ve menfaatleri hakkında söz ediyor ve bu durumların Allah’ı tanımaya yardımcı olan işaret olduğunu belirterek şöyle diyor: Biz, geceyi ve gündüzü birer âyet (delil) olarak yarattık. Nitekim, Rabbinizin nimetlerini araştırmanız, ayrıca, yılların sayı ve hesabını bilmeniz için gecenin karanlığını silip (yerine, eşyayı) aydınlatan gündüzün aydınlığını getirdik. İşte biz, her şeyi açık açık anlattık. Yaratılış nizamında gece ve gündüz gerçekte doğal ve kolay anlaşılır bir takvimdir ve insanlara yaşamlarında planlı hareket etmekte yardımcı olur.
Gerçekte varlık aleminin her şey hesap kitap üzerinedir ve alemin hiç bir düzeni hesapsız değildir. Doğal olarak insan da bu alemin bir parçasıdır ve hesapsız kitapsız yaşaması mümkün değildir.