Bugünkü sohbetimizde geçen bölümde başladığımız Rad suresi ile ilgili ayetleri gözden geçirmeye devam edeceğiz. Rad suresinin 13. Ayetinde şöyle okumaktayız: Gök gürültüsü Allah'ı hamd ile tesbih eder. Melekler de O'nun heybetinden dolayı tesbih ederler. Onlar, Allah hakkında mücadele edip dururken O, yıldırımlar gönderip onlarla dilediğini çarpar. Ve O, azabı pek şiddetli olandır.
Bu ayet gök gürültüsüne ve Allah’a tesbih etmesine işaret ettiği için Arapça gök gürültüsü anlamına gelen Rad olarak adlandırılmıştır. Kur'an'ı Kerim burada yüce Allah’ın azametinin işaretlerine ve yaratılış sırlarına ve tevhid işaretlerine değiniyor ve bir kaç doğal olguya temas ederek müminlerin kalbini iman ve marifet nuru ile aydınlatıyor. Kur'an'ı Kerim burada bulutların arasında göze çarpan ışığa dikkat çekiyor ve bu ışığın parıltısı gözleri kamaştırdığını ve gök gürültüsü insanları bazen dehşete düşürdüğünü beyan ediyor. Fakat gök gürültüsü ve şimşekler genellikle sağanak yağışlara yol açtığından insanların içinde bir umut kaynağı doğruluyor ve onları bir süre bu korku ve umut arasında tutuyor.
Günümüzde bilimsel araştırmalar şimşeklerin insan ve doğa için bir çok faydası bulunduğunu ortaya koymuştur. Gerçekte her şimşekten sonra sağanak yağış başlar ve yağmurun iri damlaları yeryüzüne düşer. Bu yüzden bu doğal hadise yağışta ve yerin sulanmasında önemli rol ifa eder. İkincisi yağmur damlaları şimşek ve aşırı ısı yüzünden asit özelliğine kavuşur ve yeryüzüne yağdığı vakit, topraktaki maddelerle birleşerek bir nevi yararlı bitkisel gübre oluşturur ve böylece bitkilerin beslenmesine katkı sağlar. Ayet daha sonra şimşekle beraber duyulan gök gürültüsüne işaret ederken şöyle buyurmakta:
Gök gürültüsü Allah'ı hamd ile tesbih eder. Melekler de O'nun heybetinden dolayı tesbih ederler. Bu ses şimşekle beraber Allah’ı tesbih eder ve bir başka ifade ile gök gürültüsü şimşeğin konuşan dilidir ve yaratılış aleminden ve yaratanın azametinden söz eder. Aslında sadece gök gürültüsü ve madde aleminin tüm parçaları Allah’a tesbit etmiyor, aynı zamanda melekler de Allah korkusu ile O’na hamd ediyor ve tesbih ediyor. Rad suresinin 17. Ayetinde yüce Allah çok ilginç ve anlaşılır bir misalle hakla Batılı karşılaştırıyor: O, gökten su indirdi de vâdiler kendi hacimlerince sel olup aktı.
Bu sel, üste çıkan bir köpüğü yüklenip götürdü. Süs veya (diğer) eşya yapmak isteyerek ateşte erittikleri şeylerden de buna benzer köpük olur. İşte Allah hak ile bâtıla böyle misal verir. Köpük atılıp gider. İnsanlara fayda veren şeye gelince, o yeryüzünde kalır. İşte Allah böyle misaller getirir. Gökten saf ve duru su yağar. Dereler, çukurlar ve nehirler her biri kendi kapasitesine göre gökten yere yağan bu suyun bir bölümünü içerir, nehirler birleşir ve ırmaklar oluşur ve ırmaklar birleşir dağlardan muazzam seller akmaya başlar. Seller geçtikleri her yerde yollarında bulunan her türlü engeli ortadan kaldırır.
O sırada suyun azgın dalgaları arasında köpükler görünmeye başlar. Kur'an'ı Kerim tabiri ile seller üzerlerinde bu köpükleri taşır. Köpüğün ortaya çıkışı sadece yağmurun yağmasına özgü bir hadise değildir, nitekim metaller de ateşin yardımı ile eriyerek türlü aletlerin yapımında veya süs eşyalarında kullanıldıklarında suyun köpüğüne benzer köpükler meydana getirir. Ayette ise şöyle buyurmakta: O, gökten su indirdi de vâdiler kendi hacimlerince sel olup aktı. Bu sel, üste çıkan bir köpüğü yüklenip götürdü. Süs veya (diğer) eşya yapmak isteyerek ateşte erittikleri şeylerden de buna benzer köpük olur.
İşte Allah hak ile bâtıla böyle misal verir. Köpük atılıp gider. İnsanlara fayda veren şeye gelince, o yeryüzünde kalır. Bu misalde yüce Allah hakkı duru suya ve Batılı suyun yüzeyindeki köpüğe benzetir. Seller dağlardan inerek düz ovalara geldiklerinde yatışır ve içindeki cisimler yavaş yavaş dibe doğru çöker, köpükler yok olur ve duru su yüzünü gösterir.
Kur'an'ı Kerim bu misalde hakkın her zaman yararlı olduğunu ve duru su misali hayat ve yaşam kaynağı olduğunu, fakat batılın boş ve beyhude olduğunu beyan eder. Su hatta yeryüzünde kalmadan yerin derinliklerine sızdığında, bir süre sonra çeşmeler, pınarlar, kuyular şeklinde yüzeye çıkar ve susamışları susuzluğunu giderir. Bu su ağaçları sulandırır, çiçekleri açtırır ve yeryüzünde yaşamın sürmesine vesile olur. Kuşkusuz suyun yüzeyinde oluşan köpük, ne kimsenin susuzluğunu giderir, ne de bir ağacın yeşermesine yardımcı olur, nitekim metaller eritilirken oluşan köpüklerin de bir faydası yoktur ve çöpe atılır.
Batıl suyun yüzeyinde oluşan köpük gibi her zaman en üstte olur ve çok gürültülüdür, fakat içi boş ve muhtevasızdır. Oysa hak asil ve köklüdür ve özgüvene sahiptir. Batıl esas itibarı ile sahtekardır, herkesin seveceği şiarları kullanır ve her an yeni bir kılığa bürünerek hak gibi görünmeye çalışır, fakat köpük gibi köksüzdür ve hemen yok olur. Eğer hak galeyana gelir ve harekete geçerse batıl, köpüğün yok olduğu gibi yok olup gider. Bu durum başlı başına hakkın her zaman coşması ve Batılı dışlaması gerektiğinin bir başka işaretidir. Rad suresinin 20 ila 22. Ayetlerinde akıl sahipleri ve hak taraftarlarının özellikleri beyan ediliyor ki bunları da şöyle sıralayabiliriz:
Onlar, Allah'ın ahdini yerine getirenler ve verdikleri sözü bozmayanlardır. Onlar Allah'ın gözetilmesini emrettiği şeyleri gözeten, Rablerinden sakınan ve kötü hesaptan korkan kimselerdir. Yine onlar, Rablerinin rızasını isteyerek sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık olarak (Allah yolunda) harcayan ve kötülüğü iyilikle savan kimselerdir. İşte onlar var ya, dünya yurdunun (güzel) sonu sadece onlarındır. Rad suresinin 28. Ayetinde yüce Allah’a yönelenler hakkında ilginç bir açıklamada bulunurken şöyle buyurmakta: Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah'ın zikriyle sükûnete erenlerdir.
Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur. Bu ayet çok hoş bir ahenkle ancak Allah’a iman etmek ve O’nu zikretmekle sükunete ermenin mümkün olduğunu beyan ediyor. Burada Allah’ı zikretmekten maksat, sadece O’nun adılı telaffuz etmek değildir. Burada maksat, insan tüm kalbi ile alemleri yaratan Allah’a yönelmesidir.
Kaygı ve ıstırap her zaman insanlar için büyük bir sorun olmuştur, öyle ki bu hislerin sonuçları insanların bireysel ve sosyal yaşamlarını etkilemiştir. Oysa sükunet ve huzura ermek, insanın en önemli kayıplarından biri sayılır. Genelde huzurlu veya ıstıraplı yaşamak, bireyin ve toplumun sağlığı veya hastalığı, saadeti ve şekaveti üzerinde etkilidir. Kur'an'ı Kerim çok kısa ama derin manalı bir ifade ile insanın sükunete kavuşması için en kısa yolu gösteriyor ve şöyle buyuruyor: bilin ki Allah’ı anmak kalplere huzur verir. Kadir ve mihriban olan Allah’a iman etmek, kullarının kefaletini her zaman üstlenen Allah’a iman etmek, insanın kaygılarını hafifletir ve onu sükunete kavuşturur. Rad suresi kafirleri iddialarına ve yüce Allah’ın peygamberine güvence vermesine işaret ederek son buluyor: Kâfir olanlar: Sen resûl olarak gönderilmiş bir kimse değilsin, derler.
De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve yanında Kitap’ın bilgisi olan yeter. Kafirler her gün yeni bir bahane üretiyor, her gün yeni bir mucize bekliyor ve buna karşın işin sonunda yine sen peygamber değilsin diyor. Onlara de ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve yanında Kitap’ın bilgisi olan yeter.