Bugün Kur'an'ı Kerim’in 11. Suresi olan Hud suresini ele alıyoruz. Müfessirlere göre Hud suresinin tüm ayetleri Mekke’de nazil olmuştur. Hud suresinin ayetleri Ebu Talib ve Hz. Hatice vefat ettikten sonra İslam peygamberinin (sav) Mekke’de kaldığı son yıllarda nazil oldu. Bilindiği üzere o günlerde müşriklerin ve kafirlerin Müslümanlara yönelik baskıları doruk noktasına ulaşmıştı.
Bu surede yer alan ayetlerin büyük bir bölümü başta Hz. Nuh olmak üzere geçmiş peygamberlerin öykülerinden ve düşmanlara galip gelmelerinden oluşuyor. Gerçi peygamberler sürekli müşriklerin inat ve düşmanlığı ile karşı karşıya geldi, ancak hiç biri hiç bir zaman yollarını devam etmekten vaz geçmedi ve umutsuzluğa kapılmadı. Hud suresinin ayetleri, diğer Mekki surelerin ayetleri İslam maarifinin ilkelerini ve özellikle şirk ve putperestlikle mücadele ve ölümden sonra ahiret dünyasını gözetlemek gibi durumları beyan ediyor. Bu surenin ayetleri arasında müminlerin direniş zarureti ile ilgili net ve açık hükümler de yer alıyor ve Müslümanların hiç bir zaman düşman sayısının fazla oluşu veya ağır saldırıları yüzünden arenayı boş bırakmamaları gerektiğini vurguluyor.
Bu sureye Hud adı verilmiştir, çünkü Hz. Hud’un yaşam öyküsü surenin 50 ila 60. Ayetlerinde çok güzel ve detaylı bir şekilde beyan edilmiştir. Hud suresinin 6. Ayeti yüce Allah’ın rızık veren rezzak olduğuna ve geniş ilmine işaret ediliyor: Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı, yalnızca Allah'ın üzerinedir.
Allah o canlının durduğu yeri ve sonunda bırakılacağı mekanı bilir. (Bunların) hepsi açık bir kitapta (levh-i mahfuz'da) dır. Yüce Allah tüm mahlukların ve canlıların rızkını, alemin neresinde olursa olsun sunmaktadır. Yüce Allah hem mahlukları yaratan ve hem onlara rızık verendir ve onların bekası için gerekli zemini hazırlamıştır. Varlık aleminde irili ufaklı, ne kadar mahluk varsa bu ilahi kanuna tabidir.
Yüce Allah yeryüzünde sudan yiyeceğe, havadan nura ve özetle yaşam için gerekli olan her şeyi tedarik görmüştür. Bundan başka yüce Allah mahluklarının bu muhabbetlerden yararlanmalarını da kolaylaştırmıştır. Anasının rahiminde yer alan bir cenin, ya da yerin en derin noktalarında veya dağların zirvesinde veya ovaların en ücra noktalarında bulunan tüm hayvanlar ve haşereler hiç bir zaman Allah’ın ilminden gizli değildir ve Rabbimiz hepsine rızkını verir.
Kuşkusuz Allah’ın rızık veren olması, insanın çabaları ve faaliyetleri ile çelişmez, nitekim çaba sarf etmeksizin pak ve helal rızık elde etmek de mümkün değildir. Evet, biraz önce de belirtildiği üzere Hud suresinde enbiya tarihinden çok güzel ve ince noktalar beyan edilmiştir. Sure ilkin Hz. Nuh’un öyküsü ile başlıyor ve 26 ayette o hazretin yaşamının önemli başlıklarından söz ediyor. Kuşkusuz Hz. Nuh’un öyküsü ve asi ve isyankar kavmi ile mücadele etmesi ve kavminin korkunç akıbeti, beşeri tarihin en ibret verici öykülerinden biridir ve her bir köşesi büyük bir ders niteliğindedir.
Hud suresinin 25 ve 26. Ayetlerinde şöyle okumaktayız: Andolsun, biz Nuh'u kavmine elçi gönderdik. Onlara: "Ben (dedi), sizin için apaçık bir uyarıcıyım. Allah'tan başkasına tapmayın! Ben, size (gelecek) elem verici bir günün azabından korkuyorum." Hz. Nuh döneminde fesat ve kötülük her tarafı sarmıştı.
İnsanlar tevhit ve adalete sırt çevirmiş putlara tapmaya başlamıştı. O dönemde sınıfların arasındaki uçurum daha da derinleşmiş, zorbalar zayıfları iyice ezmeye başlamıştı. İşte o sırada yüce Allah Hz. Nuh’u peygamber olarak seçti ve şeriat ve kitapla birlikte o kavime gönderdi. Ancak Hz. Nuh’un kavmi bu ilahi peygambere direndi ve sen de bizim gibi bir beşersin ve seni izleyenleri saf ve sapkın insanlar olarak görüyoruz, dedi. Hz. Nuh’un kavmi onu üstün görmediklerini, bilakis yalancı biri olarak gördüklerini belirtti. Ancak Hz. Nuh vaz geçmedi ve onları uyardı ve hidayete erdirmeye çalıştı.
Bu ayetlerde hem korkutma ve hem nasihat etmeye vurgu yapmasının sebebi şu ki insan, tehlikede olduğunu hissetmediği müddetçe yerinden kalkmaz. Bu yüzden enbiyanın uyarıları ve tehlikeleri beyan etmeleri sapkın insanları uyarmakta ve değiştirmekte her zaman etkili olmuştur. Fakat her şeye maddi açıdan Bakan mal ve servet sahibi insanlar Hz. Nuh’un çağrısına boyun eğmek istemedi.
Hud suresinin 28. Ayetinde Hz. Nuh’un kavminin tutumuna cevabı şöyle beyan ediliyor: (Nuh) dedi ki: Ey kavmim! Eğer ben Rabbim tarafından (bildirilen) açık bir delil üzerinde isem ve O bana kendi katından bir rahmet vermiş de bu size gizli tutulmuşsa, buna ne dersiniz? Siz onu istemediğiniz halde biz sizi ona zorlayacak mıyız?
Hz. Nuh kavminin hidayete erdirmek için gece gündüz çaba harcadı ve her fırsattan onları irşad etmek için yararlandı, belki gaflet uykusundan uyanırlar diye umdu. Ancak kavmi muhalefet etmeye devam etti ve zorbalık ve isyan yaptı. Buna karşın Hz. Nuh onları hak yoluna davet etmeyi sürdürdü, ama onlar asla kulak vermedi. Hz. Nuh’un kavmi Allah’ın peygamberine şöyle dedi: Ey Nuh! Bizimle mücadele ettin ve bize karşı mücadelede çok ileri gittin. Eğer doğrulardan isen, kendisiyle bizi tehdit ettiğini (azabı) bize getir! Kafirlerin onları sevgisi ile uyandırmak ve kurtarmak isteyen Hz. Nuh gibi büyük bir peygambere karşı bu tarzda tepkisi onları cahilliğini ve bağnazlığını yansıtıyordu. Her halükarda az sayıda insan Hz. Nuh’a iman etti. O sırada Hz. Nuh’a şu ayetler nazil oldu: Nuh'a vahyolundu ki: Kavminden iman etmiş olanlardan başkası artık (sana) asla inanmayacak.
Öyle ise onların işlemekte olduklarından (günahlardan) dolayı üzülme. Gözlerimizin önünde ve vahyimiz (emrimiz) uyarınca gemiyi yap ve zulmedenler hakkında bana (bir şey) söyleme! Onlar mutlaka boğulacaklardır! Hz. Nuh gemiyi inşa etmeye başladı, ancak ne zaman kavminden bir grup onun ve ona iman eden mümin insanların yanından geçecek olursa, alay ettiler ve güldüler.
Fakat Hz. Nuh bu alaylara aldırış etmeden hızla geminin inşaatını sürdürdü ve sonunda Hz. Nuh gemi inşaatını bitirdi. Nihayet emrimiz gelip de sular coşup yükselmeye başlayınca Nuh'a dedik ki: "(Canlı çeşitlerinin) her birinden iki eş ile -(boğulacağına dair) aleyhinde söz geçmiş olanlar dışında- aileni ve iman edenleri gemiye yükle!" Zaten onunla beraber pek azı iman etmişti. (Nuh) dedi ki: "Gemiye binin! Onun yüzüp gitmesi de, durması da Allah'ın adıyladır.
Şüphesiz ki Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir." Ve sonunda vaat edilen an ve asi kavmi cezalandırma günü geldi. O sırada gökyüzünü kara ve korkunç bulutlar kapladı, şimşekler çaktı gök gürültüsü kulakları sağır eder gibi oldu. Her tarafta şimşek ışıltıları ve gök gürültüsü vardı. Ardından korkunç bir yağmur başladı, sanki gökyüzü yarılmıştı. Öte yandan yeraltı su kaynakları yükseldikçe yükseldi ve sonunda her taraftan yer yüzünde çeşmeler fışkırmaya başladı ve yavaş yavaş yeryüzünü sular kapladı ve büyük bir okyanusa dönüştü. Su seviyesi yükselince bu kez Hz. Nuh’un inşa ettiği gemi yerden koptu ve suyun yüzeyine çıktı.
Ardından korkunç fırtınalar başladı ve okyanusta devasa dalgalar oluştu. Nuh gemisi içindeki insanlarla beraber azgın dalgaları delerek yoluna devam etti. O sırada Hz. Nuh, geminin dışında kalan oğullarından birine seslendi ve ona gemiye binmesini ve kafirlerle kalmamasını, aksi takdirde helak olacağını söyledi. Hz. Nuh sadece bir baba olarak değil, yılmaz bir öğretmen onumunda evladının tövbe etmesini umuyordu.
Ancak kötülerle oturup kalkan oğlu gemiye binmeyi reddetti ve babasına onu merak etmemesini, yakında bir dağın zirvesine sığınarak kurtulacağını söyledi, ancak tam o sırada büyük bir dalga geldi ve baba oğlu bir birinden ayırdı ve Hz. Nuh’un oğlu denizin dibine gömüldü. Büyük fırtına sadece Hz. Nuh’un oğlunu değil, tüm sapkınları helak etti.
Hud suresi Hz. Nuh’un öyküsünü şöyle sürdürüyor: (Nihayet) "Ey yer suyunu yut! Ve ey gök (suyunu) tut!" denildi. Su çekildi; iş bitirildi; (gemi de) Cûdî (dağının) üzerine yerleşti. Ve: "O zalimler topluluğunun canı cehenneme!" denildi. Nuh Rabbine dua edip dedi ki: "Ey Rabbim! Şüphesiz oğlum da ailemdendir. Senin vâdin ise elbette haktır. Sen hakimler hakimisin." Allah buyurdu ki: Ey Nuh! O asla senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim. Denildi ki: Ey Nuh! Sana ve seninle beraber olan ümmetlere bizden selam ve bereketlerle (gemiden) in! Kendilerini (dünyada) faydalandıracağımız, sonra da bizden kendilerine elem verici bir azabın dokunacağı ümmetler de olacaktır.