Rahman ve rahim olan yüce Allah’ın adıyla... Allah’ın selamı Muhammed-i Mustafa (sav) ve pak hanedanı üzerine olsun.
Bakara suresinin oruçla ilgili 184. ayetini ele almak istiyoruz. Yüce Allah bu ayette orucun belli ve sayılı günler için farz kılındığını buyurmaktadır. Bu ayette ایاما" معدودات ifadesi ile karşılaşıyoruz.
Mecmeül Beyan tefsirinde şöyle denilmekte: ایاما" معدودات belli ve sayılı günler demektir. Nitekim oruçla ilgili Kurani ayetlere bakıldığında yüce Allah’ın oruç farizasını belli günler için farz kılmıştır, ki bildiğimiz ramazan ayıdır ve bu ayın kendine özgü özellikleri söz konusudur.
Ancak sayılı sözcüğünün kullanılması, seyrek veya az sayıda gün demek değildir. Yüce Allah bu vasfı kullanırken aslında kullarına, bu günler her ne kadar çok olursa bile oruç farizasının muazzam sonuçları ve getirileri karşısında az ve sayılıdır, şeklinde buyurmak istiyor. Nitekim Hz. Yusuf’u (sa) satın almak için ödenen bedel de sayıca kayda değer olmasına karşın o hazretin azameti karşısında az ve naçizane sayılırdı.
Değerli dostlar, bizi önemli bir hakikat ile aşına eden çok güzel bir Nebevi hadis vardır. Bu hakikat da şu ki orucun sayılı günler için farz kılınması ilahi takdir ve irade gereğidir ki bu fariza uygun tesirini her yıl ve belli bir terbiye dönemi için yapabilsin. Aslında terbiye nitelikli bu dönem oruçlu kimseye takva ve korunmada yüce mertebelere erişme ve değerli sonuçlarından yararlanma fırsatı sağlamaktadır.
İranlı büyük düşünür Şeyh Saduk, şöyle rivayet ediyor:
Bir gün yahudi bir adam Allah Resulü’nden (sav) sorar: Neden Rabbin senin ümmetine orucu 30 gün farz kıldı? İslam peygamberi (sav) şöyle karşılık verir: Hz. Adem yasak ağacın meyvesini yediğinde, yedikleri karnında 30 gün kaldı ve yüce Allah ona 30 gün aç ve susuz kalmayı farz kıldı.
Bu sözlerin ardından Allah resulü (sav) şu ayeti tilavet etti:
کتب علیکم الصیام کما کتب علی الذین من قبلکم لعلکم تتقون . ایاما معدودات ....
Aslında bu hadis-i şerif, sayılı günler teriminin, insan ruhu ve cisminin arınması için belli bir dönemin göz önünde bulundurulduğunu beyan ediyor. Bu dönem, yani mübarek ramazan ayının günleri, oruçlu kimseye ilahi kata yaklaşmak için karşısında bulunan bazı engelleri ortadan kaldırma fırsatı veriyor. Bu engeller insanların elini kolunu bağlayan ve kemal zirvesine tırmanmasını engelleyen zincirler gibidir. Ramazan ayında oruç tutmak insanlara, dünyevi bağlardan kurtulma mutluluğunu tatma fırsatı sağlar.
Rahman ve rahim olan yüce Allah’ın adıyla... Allah’ın selamı Muhammed-i Mustafa (sav) ve pak hanedanı üzerine olsun.
Bugün yine oruçla ilgili ayetlerle birlikte olup oruç farizasını doğru biçimde yerine getirme yollarını öğrenmeye çalışacağız.
Geçen bölümde orucun sayılı günler için farz kılındığını anlattık. Şimdi Bakara suresinin 184. ayetinin devamını gözden geçirelim:
فمن کان منکم مریضا او علی سفر فعده من ایام اخر
Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde kaza eder.
Değerli dostlar, oruç şartlarını beyan eden ayetten size tilavet ettiğimiz bu bölümü, yüce Allah’ın oruç farzını üzerlerinden düşüren ve onlara başka günler kaza etmelerine izin veren kesimleri açıklıyor.
Kuşkusuz kaza ameli, bir sonraki ramazan ayı gelmeden önce yerine getirilmelidir, tabi burada orucu kaza olan kimsenin özrü bertaraf edilmiş olması gerekir ve hadisler de bu konuya vurgu yapmaktadır.
Hadis-i şeriflerden anlaşıldığı üzere yolculuk esnasında oruç tutmamak, yüce Allah’ın Hz. Muhammed (sav) ümmeti için belirlediği hükümlerdendir.
Resulullah (sav)’ın şöyle buyurduğu rivayet edilir:
Yüce Allah bana ve ümmetime, başka ümmetlerin mahrum olduğu bir hediye sunmuştur. O hazretten sorulur: Ya Resulullah (sav), bu hediye nedir? Allah resulü (sav) şöyle karşılık verir:
Yolculuk esnasında orucu bozmak ve namazı da kısaltmak ve kim bu işten vazgeçerse, ilahi hediyeyi reddetmiş olur.
Allah Teala ihsan ve merhameti yüzünden hasta ve yolcu insanlara ramazan ayı yerine başka günler oruç tutmalarını ve böylece ramazan ayında oruç tutmanın bereketinden yararlanmalarına izin vermektedir.
Ebi Basir’in Tefsir-i Ayaşi adlı eserinde şöyle rivayet edilir: imam Sadık’tan (sa) hasta kimsenin orucunu bozacağı derecede hastalığının ağırlığı sorulur. O hazret şöyle karşılık verir:
Bu durumda karar yetkisi mümine aittir. Eğer kendinde zafiyet ve güçsüzlük hissediyorsa orucunu bozabilir, ancak eğer kendini güçlü hissediyorsa, o zaman orucunu tutsun.
Değerli dostlar bu rivayette, mümin kulların sevilip sayıldığı, ayrıca ilahi emri uygulama kararı kendilerine bırakıldığı, yani güçlüyken oruç tutmak ve zayıfladığı zaman bozmak mümin için farz kılındığı görülmektedir.
Demek ki müminlerin oruç tutması veya tutmaması, Allah’a kulluğun gerçek gerekçesi olmalıdır. Bunun dışında hastalık ve yolculuk sırasında oruç tutmama izni yüce Allah’ın merhamet ve şefkatinin aynasıdır ki dinde zorluk gibi durumları söz konusu etmemiş ve kulları için kolaylık istemiştir.
Rivayetlere göre imam Sadık’ın (sa) sahabelerinden Velid Bin Zebih, ramazan ayında kulağından rahatsız olur. İmam kendisine biraz yağ ve sirke gönderir ve şöyle buyurur: Orucunu boz ve oturarak namazını kıl.
Bu günkü sohbetimize Bakara suresinin 184. ayeti ile devam ediyoruz:
فمن کان منکم مریضا" او علی سفر فعده من ایام آخر و علی الذین یطیقونه فدیه طعام مسکین
(İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da) oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir.
Değerli dostlar ayetin bu bölümü yüce Allah’ın merhameti sayesinde oruç tutmaktan muaf tutulanlar için meselenin detayları ve özel şartları ifade ediliyor.
Geçen bölümde yüce Allah’ın şefkat ve merhameti yüzünden ramazan ayında mazereti bulunan kullarına oruç tutmamayı ve oruçlarını bozmayı ve kazasını yerine getirmelerini buyurduğunu, böylece Allah da onlara ramazan ayının sevabını nasip etmesini anlattık.
Yüce Allah bu ayette, üçüncü mümin kesiminin hükmünü zikrediyor ve eğer kesinlikle oruç tutamayanlar var ise kaza yerine, yoksulları doyuracak kadar fidye vermesini emrediyor.
Bu zümrede yer alan müminler, ehli beyt (sa) hadislerinden de anlaşıldığı üzere ne geçici hastalık, ne de yolculuk yüzünden oruç tutamayan insanlardır. Bunlar, daimi zafiyet yüzünden oruç tutamayan kullardır, bu insanlar oruç tuttukları takdirde ciddi zarar görür veya hastalıkları süreklilik arz eder. Bu insanlar hatta bir sonraki ramazan ayı gelinceye kadar bile kaza amelini yerine getiremez. Yüce Allah’ın bu kullarına belirlediği hüküm, gerçekte orucun esas amaçlarından biri doğrultusundadır ve imam Hüseyin (sa) bu temel amaca işaret etmiştir.
Bihar-ul Envar kitabında imam Hüseyin’den (sa) yüce Allah neden orucu kullarına farz kıldığı sorulduğu, o hazretin şöyle karşılık verdiği rivayet edilir:
"Çünkü güçlü ve varlıklı olanlar, yoksulların ve açların açlığını hissetsin ve ihtiyacının dışındakileri yoksullara iade etsin.
Demek ki yüce Allah yoksulları ve muhtaçları doyurmayı oruç tutmayanlara farz kılmış ve bu da Hak teala’nın bu zümrede yer alan mümin kullarına bir hediyedir. Bu hediye onlara orucun önemli tesir ve bereketlerinden birini, yani bir muhtacın ihtiyacını karşılamayı idrak etmelerine yardımcı olmaktadır.
Uyun-ul Ahbar adlı eserde de imam Rıza’dan (sa) orucun şeraiti sorulduğu, o hazret cevabının bir bölümünde şöyle buyurduğu rivayet edilir:
Çünkü açlık ve susuzluk acısı bilinsin ve yoksullara Allah’ın farz kıldığı şekilde mal ve servetten bağışlansın.
Bu günkü sohbetimize Bakara suresinin 184. ayeti ile devam ediyoruz:
فمن کان منکم مریضا" او علی سفر فعده من ایام آخر و علی الذین یطیقونه فدیه طعام مسکین
(İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da) oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir.
Değerli dostlar ayetin bu bölümü yüce Allah’ın merhameti sayesinde oruç tutmaktan muaf tutulanlar için meselenin detayları ve özel şartları ifade ediliyor.
Geçen bölümde yüce Allah’ın şefkat ve merhameti yüzünden ramazan ayında mazereti bulunan kullarına oruç tutmamayı ve oruçlarını bozmayı ve kazasını yerine getirmelerini buyurduğunu, böylece Allah da onlara ramazan ayının sevabını nasip etmesini anlattık.
Yüce Allah bu ayette, üçüncü mümin kesiminin hükmünü zikrediyor ve eğer kesinlikle oruç tutamayanlar var ise kaza yerine, yoksulları doyuracak kadar fidye vermesini emrediyor.
Bu zümrede yer alan müminler, ehli beyt (sa) hadislerinden de anlaşıldığı üzere ne geçici hastalık, ne de yolculuk yüzünden oruç tutamayan insanlardır. Bunlar, daimi zafiyet yüzünden oruç tutamayan kullardır, bu insanlar oruç tuttukları takdirde ciddi zarar görür veya hastalıkları süreklilik arz eder. Bu insanlar hatta bir sonraki ramazan ayı gelinceye kadar bile kaza amelini yerine getiremez. Yüce Allah’ın bu kullarına belirlediği hüküm, gerçekte orucun esas amaçlarından biri doğrultusundadır ve imam Hüseyin (sa) bu temel amaca işaret etmiştir.
Bihar-ul Envar kitabında imam Hüseyin’den (sa) yüce Allah neden orucu kullarına farz kıldığı sorulduğu, o hazretin şöyle karşılık verdiği rivayet edilir:
"Çünkü güçlü ve varlıklı olanlar, yoksulların ve açların açlığını hissetsin ve ihtiyacının dışındakileri yoksullara iade etsin.
Demek ki yüce Allah yoksulları ve muhtaçları doyurmayı oruç tutmayanlara farz kılmış ve bu da Hak teala’nın bu zümrede yer alan mümin kullarına bir hediyedir. Bu hediye onlara orucun önemli tesir ve bereketlerinden birini, yani bir muhtacın ihtiyacını karşılamayı idrak etmelerine yardımcı olmaktadır.
Uyun-ul Ahbar adlı eserde de imam Rıza’dan (sa) orucun şeraiti sorulduğu, o hazret cevabının bir bölümünde şöyle buyurduğu rivayet edilir:
Çünkü açlık ve susuzluk acısı bilinsin ve yoksullara Allah’ın farz kıldığı şekilde mal ve servetten bağışlansın.