Namazın Farz Kılınışı ve Akrabaları Davet

Namazın Farz Kılınışı ve Akrabaları Davet

Resulullah (s.a.a) buyurmuştur: “Namaz dinin direğidir.”

NAMAZIN FARZ KILINIŞI

Hz. Peygamber’e (s.a.a) ve Müslümanlara farz kılınan ilk şey, tevhit inancı ve bunun hemen akabinde ise namaz olmuştu.

İnsan ile Allah arasındaki irtibatın ve Allah’ın sonsuz nimetlerine teşekkürün temelini oluşturan namazın önem ve yüceliği buradan da açıkça anlaşılmaktadır.

Bu konumundan dolayı Resulullah (s.a.a) buyurmuştur:

“Namaz dinin direğidir.”

İmam Cafer Sadık (a.s) buyurdu: “Namazını hafife alana bizim şefaatimiz ulaşmayacaktır.”

Namazın kılınış şekli ve şartları iletildikten sonra, İslam tarihindeki ilk cemaat namazı üç kişinin (Hz. Muhammed (s.a.a), Hz. Ali (a.s) ve Hz. Hatice (a.s)) katılımıyla ikame edildi.

İslam’ın ilk dönemlerinde Hz. Resulullah (s.a.a) toplumdaki şartları düşünerek üç yıl boyunca gizli tebliğ yaptı. Hz. Muhammed (s.a.a), Hz. Ali (a.s) ve Hz. Hatice’yle (s.a) Kâbe’nin yanına gelir ve orada insanların göreceği bir şekilde namaz kılarlardı. Bu şekilde dinini sessizce insanlara tebliğ etmekteydi.

Aradan zaman geçtikçe inananların sayısı çoğalmaya başladı ve aleni tebliğ için ortam oluştu.

AKRABALARI DAVET VE İLK MUCİZE

Yüce Allah, Resulünden öncelikle kendi akrabalarını İslam’a davet etmesini istedi.

Hz. Muhammed (s.a.a) Hz. Ali’ye (a.s) önce yemek hazırlamasını ve sonra da kırk kişiye yakın akrabaları davet etmesini emretti. Hz. Ali (a.s) yemeği hazırladıktan sonra akrabaları davet etti. Bütün akrabalar daveti kabul etmiş ve gelmişti.

Önceden hazırlanan ve bir kişiyi bile doyurmaya yetmeyecek yemek geldi. Kırk kişinin tümünün o yemekten yiyip doymasına rağmen yemekten hiçbir şey eksilmemişti. Davetliler bu durum karşısında hayrete düşmüştü. Ebu Leheb düşünmeksizin ortaya atılıp: “Bu bir büyü ve sihirdir!” dedi. Oysaki büyünün, insanı doyuramayacağından gaflet etmişti.

Hz. Muhammed (s.a.a), belki de “mucize” ile “büyü”nün farklı şeyler olduğunu anlamaları için o gün hiçbir şey söylememişti. Çünkü eğer bu, büyü dahi olmuş olsaydı, onlar evden çıktıktan sonra acıkmaları gerekecekti.

Bu davetten bir sonuç çıkmayınca, Hz. Peygamber (s.a.a), bir kez daha yarın için onları yemeğe çağırdı ve bu ağırlamada hazırlanan yemek de dünkü gibi az olmasına rağmen onların tümünü doyurdu. Bunun ardından Hz. Muhammed (s.a.a) onları İslam’a davet ettikten sonra buyurdu: “Kim bu işte bana yardımcı olmak ister? Aranızdan bunu kabul edecek kişi benim kardeşim, vasim ve halifem olacaktır.”

Hz. Peygamber’in (s.a.a) bu davetine, yaşça herkesten küçük olan Ali (a.s) dışında kimse olumlu cevap vermedi. Hz. Ali (a.s) ayağa kalkarak dedi: “Ey Allah’ın Peygamberi, ben sana yardımcı olacağım.”

Hz. Peygamber (s.a.a) davetini ikinci kez takrarladı ve Ali’den (a.s) başkası cevap vermeyince Ali’ye (a.s) işaret ederek buyurdu:

“Bu, sizin aranızda benim kardeşim, vasim ve halifemdir. Onun sözlerini dinleyin ve ona uyun.”

Hz. Peygamber’in (s.a.a) akrabalarından bazıları o gün iman ettiler ama diğerleri cahilliklerinden iman etmekten kaçındılar. O davetin ve yemeğin etkisi büyük olmuştu.

Akrabaları davetle birlikte aleni davet etmeninde ortamı oluşmuş oldu.