Kurani Misaller ve Hikmetler - 14
Dini kitaplar ve Kur'an-ı Kerim ayetleri peygamberlerin yüce Allah tarafından gönderilmelerinin en önemli sebebi, insanları kurtuluşa hidayete erdirmek ve ilahi nur sayesinde doğru yaşama yolunu öğretmek olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Dolaysıyla peygamberlerin mücadelelerinin temel eksenini şirk ve putperestlik üzerine inşa edilmişti ve insanları davet ettikleri en önemli ve en temel ilke ise tevhitti. Günümüzde bir çok sosyolog, insanın tüm sıkıntılarının kökü tevhitten sapma ve putperestliğe yönelmeden ve saadet ve kurtuluşa ermenin de tevhidden ibaret olduğu konusunda hemfikirdir. Tevhid inancı insanın fikrini aydınlatırken kalbini de nurani yapar ve muvahhid toplum için vahdet ve birliktelik mesajı verir.
Putperestlik ise cahillikle beraber olduğu için karanlığı beraberinde getirir ve beşeri toplum için tefrika ve dağılmadan başka bir getirisi olamaz. Belki de bu yüzdendir ki Kur'an-ı Kerim ayetlerinin üçte bir kadarı tevhid ve tevhidle ilgili konuları gündeme getirir. Bugünkü sohbetimizde şirk ve putperestlik üzerine bir misal hakkında konuşacağız. Birlikte dinleyelim.
Kur'an-ı Kerim'in bir çok suresi şirk ve tevhid hakkında olduğundan Kurani misallerin bir bölümü de çeşitli şekillerde bu konuya ayrılmıştır. Örneğin Ankebut suresinin 41. Ayetinde şöyle okumaktayız: Allah'tan başka dostlar edinenlerin durumu, örümceğin durumu gibidir. Örümcek bir yuva edinir; halbuki yuvaların en çürüğü şüphesiz örümcek yuvasıdır.
Keşke bilselerdi! Bu anlamlı ayette Allah'tan başkasına gönül veren putperestler, kendine bir yuva edinen ve ona sığınan örümceklere benzetilir. Örümcek ağı en çürük ve en kırılgan yuvalardan biridir ve türlü hadiselere karşı hiç bir direnci olmayan bir malzemeden yapılır. Yağmur damlaları bu yuvayı parçalar, ya da çok zayıf bir ateşin alevi bu evi yakmaya yeter.
Hatta çok yavaş esen bir meltem bile örümceğin yuvasını yıkmaya yeter. Bu yuva o kadar zayıftır ki en ufak bir tozla da dağılır. Bu yüzden yüce Allah kendisinden başkasına dayananları örümcek gibi yaşamak için böyle bir yuvayı seçen bir mahluka benzetir. Yüce Allah bu ayette putperestleri örümceğe ve taptıkları putları da örümcek ağına benzetmiştir.
Müfessirlere göre bu ifade genel bir ifadedir ve sadece taştan ve ahşaptan yapılan putlarla sınırlı değildir. Dolaysıyla bu misal makam putu, saltanat ve iktidar putu, şehvet putu, nefsin hevesleri putu, servet putu ve insanın Allah'tan başka ilah saydığı ve günaha sapmasına yol açtığı her şeyi kapsar. Putperestlerin örümceğe ve putları örümcek ağına benzetilen bu ayeti duyan müşrikler neden yüce Allah'ın onları böylesine zayıf ve güçsüz bir hayvana benzettiği için itirazda bulundular ve acaba böyle bir benzetme yüce Allah'ın şanına yakışır mı, diye sorgulamaya başladılar.
Kur'an-ı Kerim bu soruya ve itiraza aynı surenin 43. Ayetinde şöyle karşılık veriyor: İşte biz, bu temsilleri insanlar için getiriyoruz; fakat onları ancak bilenler düşünüp anlayabilir. Dolaysıyla bu cevaptan hareketle misalin önemi ve zarafeti büyüklüğüne veya küçüklüğüne bağlı olmadığını ve esas, amaca uygun olması önemli olduğunu söyleyebiliriz. Bazen misalin küçük olması en büyük özelliğidir.
Örneğin zayıf ve dayanıksız dayanaklardan söz ederken, örümcek ağı misalini seçmek gerekir, çünkü bu misal hedeflenen zayıflığı ve dayanıksızlığı en iyi şekilde yansıtır. Bu tür bir misal fesahat ve belağatın ta kendisidir. Belki de bu yüzdendir ki Kur'an-ı Kerim'in misallerinin inceliklerini ancak alimlerin anladığı beyan edilir. Gerçekte fesahat ve belağat sahibi olan kimse sözlerini şartlara göre beyan etmesi gerekir.
Eğer konu putperestlerin zayıflığı ve putların dayanıksızlığı ise öyle bir misal verilmelidir ki bu özellikleri en iyi şekilde yansıtsın ve burada örümcek ve ağından daha uygun bir misal yoktur. Tarih sayfalarını çevirdiğimizde Allah'tan başka güçlerin zayıflığı ve itibarsızlığı ile ilgili bir çok örneğe rastlamaktayız. Kur'an-ı Kerim Sebe kavminin macerasını aynı adı taşıyan surenin 15 ila 21. Ayetlerinde beyan ediyor.
Bu ayetler ilahi olmayan güçlerin içi boş ve zayıf güçler olduğunun en güzel misalidir. Bu öykü Kur'an-ı Kerim'in beyan ettiği gerçek ve ibret verici bir hadiseden ibarettir. Sebe diyarında dağlar vardı. Yağmur yağdığından bu dağlardan seller akmaya başlardı. Dağlardan akan seller derelerden taşarak tarlalara ve evlere zarar verirdi. Bu yüzden insanlar bu yıkıcı sellerin karşısında bir set oluşturmaya karar verdi ve muhtemelen insanoğlu ilk toprak barajı burada inşa etti. Evet, Sebe halkı topraktan büyük bir baraj inşa etti ve böylece tehlikeli seller kontrol altına alında ve barajın arkasında da büyük bir göl oluştu.
İnsanlar barajın ardında biriken suları özel kanallardan ve nehirlerden tarlalarına ve bahçelerine yönlendirmeye başladı. Sebe halkının inşa ettiği baraj sayesinde ülkeleri yem yeşil bir diyara dönüştü, buradaki bahçelerde türlü meyve ağaçları yetiştirildi ve barajın sayesinde ülke ekonomisi gelişti ve böylece Sebe medeniyeti adında bir medeniyet oluştu.
Sebe diyarında nimetlerin bolluğu o kadar arttı ki insanlar yolculuklarında caddelerin iki tarafında ekilen meyve ağaçlarının arasında seyrediyor ve ağaçlarda o kadar bol meyve vardı ki hiç kimse yolculuk sırasında yiyecek getirmeye ihtiyaç duymuyordu. Fakat bol nimet bazen insanların gafil olmasına yol açtığı gibi Sebe halkı da Allah'tan gafil olmaya başladı. Sebe halkı Allah'ın nimetlerini hiçe saydı, imar ve güvenliklerini göz ardı etti ve nimetlerden sarhoş olmaya başladı. öte yandan zenginler yoksullara üstünlük taslamaya ve onları fazlalık gibi görmeye başladı.
Sonunda tüm bu nankörlükler ilahi azabın nazil olmasına yol açtı ve Sebe diyarı yerle bir oldu. Peki ama yüce Allah bu imarlı yem yeşil diyarı nasıl yok etti? Yüce Allah bu büyük görevi bir kaç çöl faresine devretti ki onlar tüm insanlara Allah'tan başka her şeyin örümcek ağı gibi kalıcı olmadığını anlatsın. Fareler inşa edilen barajda bir kaç delik açtı. Su bu deliklerden sızmaya başladı ve yavaş yavaş açılan delikler büyüdü, ta ki gece vakti korkunç bir ses barajın kırıldığını haber verdi.
Barajın kırılması ile Sebe diyarı suyun altında kaldı ve bu imarlı yem yeşil diyar kısa sürede artık yaşanmayacak hale geldi. Bu yüzden Sebe halkı başka ülkelere göç etmek zorunda kaldı. İşte böylelikle kocaman baraj, bir örümceğin yuvası gibi gevşedi ve yıkıldı ve böylece insanlara Allah'tan başkasına tevekkül etmemeleri gerektiğini öğretti.