Kur'an-ı Kerim son semavi kitap ve insanların bireysel ve sosyal, maddi ve manevi, her türlü acılarına merhem olan ve yapıcı öğretileri ile mutluluk ve saadet yolunu gösteren bir kitaptır. Kur'an-ı Kerim yol gösteren kanunları beyan ederken insanları sosyal geleneklere ve ahlak ilkelerine bağlı kalmaya davet eder. Bu ilkelerden biri anlaşmalara ve yükümlülüklere uymaktır.
Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'in Tevbe suresinin 111. ayetinde kendisi herkesten daha fazla ahit ve anlaşmalara bağlı olduğunu buyuruyor ve şöyle diyor: ... Allah'tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır! Evet, bundan önceki bölümlerde de beyan edildiği üzere Kur'an-ı Kerim bazı hakikatleri beyan etmek için misallerden büyük ölçüde yaralanmış ve bu misaller semavi kitabın fesahat ve belagatinin en bariz misdağı sayılır.
Kur'an-ı Kerim'de kullanılan temsillerde öylesine güzel ve zarif noktalar yer almıştır ki bu misalleri okuyan düşünce ehli herkesi misallerin üzerinde derin derin düşünmeye yöneltir. Bugünkü sohbetimizde Kur'an-ı Kerim'in ahit ve anlaşmalara bağlı kalma konusundaki misalleri ile tanışmaya çalışacağız. Bir toplumun en önemli sermayesi, bireylerinin bir birine karşılıklı güvenmesidir. Aslında insanları bir araya getiren ve adeta bir zincirin halkaları ile bir birine bağlayarak bir toplumu oluşturan etken, insanların bir birine karşılıklı güvenmesidir, öyle ki bu duygu her türlü sosyal faaliyetin ve geniş çaplı işbirliğinin de en güçlü desteği sayılır.
Ahit, anlaşma ve yemin etme, bu dayanışmanın ve karşılıklı güvenin üzerine yapılan vurgudur. Fakat eğer bir gün gelir ve ahit ve anlaşmalar çiğnenirse, işte o gün toplum bu büyük sermayesini, yani karşılıklı güven duygusunun kaybeder ve bir bütün haline gelen o toplum dağılır gider ve böylece birlikten doğan gücünü de yitirir.
İşte bu yüzden Kur'an-ı Kerim ayetlerinde sürekli olarak ve İslamî rivayetler de geniş çapta ahde vefa ve sözünü tutma meselesine vurgu yapmış ve yemini bozmak ve anlaşmalara uymamak gibi durumları büyük günahların arasında saymıştır. Nitekim Enam suresinin 152. ayetinde şöyle okumaktayız: Allah'a verdiğiniz sözü tutun. İşte Allah size, iyice düşünesiniz diye bunları emretti. Yüce Allah Nahl suresinin 92. ayetinde de mümin kullarına bir örnek vererek anlaşmaları bozma ve verdikleri sözü çiğnememe konusunda uyarır ve ahit ve anlaşmanın değersel konumunu beyan ederken şöyle buyurur:
وَ لا تَکُونُوا کَالَّتى نَقَضَتْ غَزْلَها مِنْ بَعْدِ قُوَّة اَنْکاثاً تَتَّخِذُونَ اَیْمانُکُمْ دَخَلاً بَیْنَکُمْ اَنْ تَکُونَ اُمَّةٌ هَِى اَرْبى مِنْ اُمَّة اِنَّما یَبْلُوکُمْ اللّهُ بِه وَ لَیُبَیِّنُنَّ لَکُمْ یَوْمَ الْقِیامَةِ ما کُنْتُمْ فیهِ تَخْتَلِفُونَ»
Bir toplum diğer bir toplumdan (sayıca ve malca) daha çok olduğu için yeminlerinizi, aranızda bir fesat aracı edinerek ipliğini sağlamca büktükten sonra, çözüp bozan (kadın) gibi olmayın. Allah, bununla sizi imtihan etmektedir. Hakkında ihtilafa düşmekte olduğunuz şeyi kıyamet gününde mutlaka size açıklayacaktır. Rivayetlere göre, Kureyş aşiretinden Rayita adında bir kadın cahiliye döneminde sabahtan öğle vaktine kadar nedimeleri ile birlikte ellerinde bulunan yünleri tarar ve ip haline getirir ve ardından nedimelerine tekrar bu ipleri açmalarını ve eski haline getirmeyi emrederdi.
Bu kadın yaptığı bu beyhude iş yüzünden Arap toplumunda ahmak kadın olarak ün yapmıştı. Çünkü yünler bir kez ip haline getirildi mi, yeni bir şekle ve kıvama girer ve bu yüzden yeniden onları açmak ve eski haline getirmeye çalışmak beyhude ve akla ziyan bir iştir. Nitekim Allah'a bir söz veren ve bir yükümlülüğün altına giren insanların bu sözü tutmamak yolunda atacakları her türlü adım beyhudedir ve sadece kişiliklerini çökmesine sebep olur.
Yüce Allah bu misali İslam'ın ilk günlerinde ve Müslümanlar azınlıkta ve düşmanlar ve müşrikler çoğunluk konumunda bulunduğu sıralarda Müslüman olan insanlar için gündeme getiriyor. O günlerde Hz. Muhammed'e (sav) hayranlık duyan bazı gençler o hazrete iman eder, fakat aile, dost ve yakınları ve müşrikler tarafından baskı altına alınırdı. Bu aşamada Ebuzer, Bilal ve Ammar gibi bazı gençler iman konusunda sağlamdı ve hatta canı pahasına imanından geri dönmedi, fakat bazı yeni Müslümanların imanı zayıftı ve başkalarının aşağılamalarına, serzenişlerine ve itirazlarına katlanamıyordu ve bu yüzden kısa bir süre sonra yeniden müşriklerin saflarına katılıyordu. Nahl suresinin 92. ayeti imanları gevşek olan bu yeni Müslümanların bu amelini işte o Arap kadının beyhude işine benzetiyor.
Yüce Allah bu ayette yeni yeni Müslüman olan ve bazı meşakkatlere katlanarak İslam ve iman merhalelerini geride bırakın ve en pak semavi dini benimseme onuruna nail olan bu insanları uyarıyor ve o cahil kadın gibi olmamalarını ve İslam'a iman ederek bunca zorluğa katlandıktan sonra çabalarını heba etmemelerini ve şirk ve küfre geri dönmemelerini buyuruyor. Çünkü onların bu ameli özellikle İslam peygamberi (sav) ile yaptıkları anlaşma ve sözleşmenin ihlali sayılırdı ve çok çirkin bir ameldi. Anlaşmalara saygı duymak ve yerine getirmek elzemdir ve her insan bunu ilk okulunda, yani insani fıtratının nezdinde öğrenir ve ondan ilham alır.
Beşeri toplumlarda bu durumun fıtri olması itibarı ile ahit ve anlaşmayı çiğnemek de çirkin ahlaki özellik sayılmıştır ve insanların kişiliğine telafisi mümkün olmayan zararlar verir. Rivayetlerde de ahde vefa ve sözünü tutmaya vurgu yapılmıştır. İslam peygamberi (sav) sözün ehli olmanın imanın temel şartlarından biri olduğunu beyan etmiştir. İmam Ali (sa) Mısır'a atadığı valisi Malik Eştere yazdığı ünlü mektubunda bu meselenin cahiliye ve İslam dönemlerinde önemine işaret ediyor ve bunun en önemli meselelerin arasında yer aldığını beyan ederken, hatta müşriklerin bile anlaşmalarına bağlı olduklarını, çünkü anlaşmayı çiğnemenin acı sonuçlarını idrak ettiklerini beyan ediyor. İmam Ali (sa) Malik Eşter'e yazdığı mektubunda şu ifadelere yer veriyor:
Eğer düşmanla bir anlaşma yaparak onları koruma altına aldıysan, anlaşmana bağlı kal ve gerekirse canın pahasına anlaşmayı koru, çünkü ilahi vacipler arasında hiç bir konu, insanlar arasında ahde vefa kadar önemli değildir. Anlaşmayı bozan insan, dünyevi itibar ve değerini kaybettiği gibi ahirette da ağır cezalarla karşı karşıya kalır. İmam Ali (sa) bu tür insanların akıbetini şöyle beyan ediyor: Cehennemde sağlam kale anlamına gelen Hesene adında bir kent vardır. Acaba bu kentin içinde ne olduğunu sormayacak mısınız? Sahabe sorar: Ya emirülmüminin, kentin içinde ne var? İmam (sa) şöyle buyurur: anlaşmaları çiğneyenlerin eli. Gerçekte bu eller anlaşma yapmak veya biat etmek için uzanan, fakat daha sonra sözlerine bağlı kalmayan ellerdir.