Geçmişleri körü körüne taklit etmek, müşriklerin peygamberin karşısında ileri sürdüğü mantıksız bir tutumdu ve bu temelsiz mantık müşriklerin günahlarından ve sapkın inanç ve davranışlarından el çekmelerine mani oluyordu ve ilahi peygamberler insanları tevhide ve putperestlikten el çekmeye davet ettiklerinden putperestler kabul etmiyordu. İnsanların Kur'an-ı Kerim ve maariflerinden yararlanmaları, onların şayesteliğine ve gücüne bağlıdır.
Kur'an-ı Kerim herkesin kendi gücü ve zevki yettiğince, çiçeklerinden yararlanabildiği bir bostan gibidir. Kur'an-ı Kerim susamış insanların doyasıya doyuran duru bir pınar gibidir. Bu arada yanlarında ne bir kabı olan ve ne de bu ilahi rahmet kaynağından yararlanabilmeleri için her hangi bir imkanı bulunan kafirler ve putperestler, atalarının putperestlik inancını körü körüne taklit etmenin ilahi rahmet pınarından yararlanmalarına mani olan zavallı insanlardır.
Bir başka ifade ile geçmişlerin yanlış inançlarını izlemek, onların gözünü, ağzını ve kulağına örten ve hakikati tanıma şansını onların elinden alan kalın bir perde gibidir. İlahi peygamberlerin davetleri yolunda en önemli ve her zaman var olan engellerden biri geçmişlerin inancını taklit etmektir. İlahi peygamberler ümmetlerini tevhid, adalet ve hak inancını kabul etmeye davet ettiklerinde onlar büyük bir bağnazlık ve inat içinde sadece geçmişlerinin inancını izlediklerini söylemiştir.
Yüce Allah Bakara suresinin 170. ayetinde şöyle buyurur:
وَ اِذا قیلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا ما اَنْزَلَ اللّهُ قالُوا بَلْ نَتَّبِعُ ما اَلْفَیْنا عَلَیْهِ آبائَنا اَوَلَوْ کانَ آباءُهُمْ لایَعْقِلُونَ شَیْئاً وَ لا یَهْتَدُونَ
Onlara (müşriklere): Allah'ın indirdiğine uyun, denildiği zaman onlar, "Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız" dediler. Ya ataları bir şey anlamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler? Kafirler peygamberlerin davetini reddetme gerekçesi olarak geçmişlerinin ve atalarının inancını körü körün izlemeyi gündeme getiriyordu. Hatta İslam peygamberi (sav) insanları yegane Allah'a ve İslam dinine davet ettiğinde, kafirler Allah resulü (sav) nasıl eski geleneklere karşı çıktı diye şaşkınlık bile yaşadıklarını belirttiler. Kafirler ve müşrikler kendi elleri ile yaptıkları putlara tapıyordu.
Örneğin hurmadan yaptıkları putları vardı, öyle ki acıktıkları zaman da bu putları yiyenler de vardı. Yüce Allah bu konuda kafirlerin dilinden şöyle buyurmakta: Tanrıları, tek tanrı mı yaptı? Doğrusu bu tuhaf bir şeydir! dediler. Kur'an-ı Kerim bu hurafe mantığı ve geçmişleri körü körüne taklit etmeyi kısa ve kesin bir şekilde kınarken şöyle buyurmakta: Ya ataları bir şey anlamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler?
Kur'an-ı Kerim açısından eğer kafirlerin ataları bilge ve hidayete ermiş insanlar olsaydı, onları izlemek haklı olabilirdi. Ama kafirler ataları cahil ve bilge olmayan insanlar olduklarını bildikleri halde onları izlemenin asla haklı gerekçesi olamaz. Acaba bu, cahilin cahili taklit etmesinin mısdağı değil midir? Maalesef etnik meseleler ve bağnazlıklar özellikle geçmişlerimizle ilgili olduğu vakit tan baştan bir çok toplumda yaygın olan bir durumu olmuş ve günümüze dek böylece süregelmiştir. Fakat Allah'a iman eden insan, gözü kulağı kapalı bir şekilde atalarını izlemeyi reddetmektedir.
Eğer geçmişleri izlemek hiç düşünmeden ve tamamen gözü kulağı kapalı bir şekilde olursa, bunun sonucu geriye dönüş ve irticadan başka bir şey olamaz. Çünkü deneyimler yeni kuşakların geçmiş kuşaklara nazaran daha deneyimli ve daha bilgili olduğunu göstermiştir. Yüce Allah Bakara suresinin 171. ayetinde de bu tür insanlara bir misal vererek şöyle buyurur:
«وَ مَثَلُ الَّذِینَ کَفَرُوا کَمَثَلِ الَّذِى یَنْعِقُ بِمالا یَسْمَعُ اِلاَّ دُعَاءً وَ نِداءً صُمٌّ بُکْمٌ عُمْىٌ فَهُمْ لایَعْقِلُونَ
(Hidayet çağrısına kulak vermeyen) kâfirlerin durumu, sadece çobanın bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer. Çünkü onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple düşünmezler. Bu kurani misalde kafirler hayırsever çobanın feryatlarından gürültüden başka bir şey anlamayan hayvanlara benzetilmiştir. Eğer bu ses güçlü ve yankılı olursa hareket ederler ve eğer yavaş olursa hareket etmezler. İşin ilginç tarafı, putları ve sahte tanrıları çağıran insanların misali de böyledir. Çünkü putlar idrak gücü bakımından hayvanlar gibi ve hatta daha da beterdir ve putperestler onlara seslendiklerini kesinlikle hiç bir şey anlamazlar, ama nedense müşrikler onları kendilerinin tanrıları olduğunu savunma konusunda ısrarını sürdürür.
Geçmişleri körü körüne taklit etmek, müşriklerin peygamberin karşısında ileri sürdüğü mantıksız bir tutumdu ve bu temelsiz mantık müşriklerin günahlarından ve sapkın inanç ve davranışlarından el çekmelerine mani oluyordu ve ilahi peygamberler insanları tevhide ve putperestlikten el çekmeye davet ettiklerinden putperestler kabul etmiyordu. Kuşkusuz insanın dış dünya ile irtibatı için bazı araç ve gereçler gerekir ki bunlara tanım aracı adı verilir. Ve daha da önemlisi bunun için göz ve kulak görmek ve duymak için ve dil de sormak için gereklidir.
Dolaysıyla yüce Allah insanları tanım araçlarını kullanmadıkları için sağır, kör ve dilsizlere benzeterek, bu zümre bu yüzden hiç bir şey anlamadığını buyurur. Kur'an-ı Kerim burada bilimlerin en önemli temelleri göz, kulak ve dil olduğunu, göz ve kulak doğrudan idrak etmek ve dil de başkaları ile irtibat kurarak bilim öğrenmek için olduğunu buyurur. Bu yüzden Kur'an-ı Kerim'ın kafirlerin taklitlerine karşı çıkmasının sebebi, bu zümrenin akıllarını ve bilim ve ilimi kullanmamalarıdır. Ancak eğer taklit bilinçli ve akli ve fıtri ilkelere dayanırsa reddedilmeyen bir durum olmadığı gibi, hatta insanların bundan yararlanmaları tavsiye edilir.
Dolaysıyla taklit meselesinden olumlu yollarda yararlanmak mümkün, ancak burada bu taklit insanların akılcılıktan uzaklaşmasına yol açmaması gerekir. Gerçekte toplumda örnek insanları izlemek ve onları izlemeye tavsiye etmek, bilinçli taklit alanında anlam ve mana kazanır. Olumlu düşünce modelleri ve davranış biçimlerini taklit etmek, İslamî talim ve terbiyeyi tamamlayan ve İslam kültürünü bir kuşaktan bir kuşağa aktaran bir durumdur.
İnsan yaşamında şayeste örneklerin bulunması, insanı olumlu yönde etkileyen bir durumdur ve böylece olumsuz etkenleri de bertaraf ederek bilinçli taklidin yolunu açar ve gelecek kuşaklar bu mısdakları izleyerek doğru yolu bulur. Reddedilen çirkin taklit ise, mantık ve akıl kriterlerinden yoksun olan taklitlerdir. Etnik, ailevi ve aşirete dayalı bağnazlığa dayanan taklit, Kur'an-ı Kerim açısından tenkit edilen ve reddedilen bir ameldir.
Bu yüzden bir çok ayette bu tür taklitler kınanmıştır ve bunu yapanlar da serzenişe layık görülür. Bazı ayetler uygunsuz taklitlerin cahillikten veya şeytani telkinlerden kaynaklandığını ve bu tür bir taklidin helak olmaktan ve ilahi azabla cezalandırılmaktan başka sonucu olmayacağını vurgular. Kur'an-ı Kerim körü körüne akılsızca taklit için bir çok olumsuz tesirden söz eder ve örneğin insanın geri kalmışlığı, hurafelere sapması, hakkı kabul etmemesi, fesada yönelmesi ve ıslah olmayı reddetmesi ve peygamberlere ve evliyalara karşı çıkmasının bu tesirlerden bazıları olduğunu beyan eder.