Yüce Allah Kur'an'ı Kerim’in Yasin suresinin 13 ila 29. Ayetlerinde Ashabul Kariye olarak anılan ve bugün Antakya olarak bilinen bölgede yaşadıkları rivayet edilen bir kavimin öyküsünü anlatıyor. Bu öykü hiç kuşkusuz iman ehli olanlar ve düşünürler için ibret verici bir derstir. Öykünün önemi o kadar büyüktür ki yüce Allah peygamberi Hz. Muhammed’den (sav) bu öyküyü insanlar için misal olarak anlatmasını istiyor ve şöyle buyuruyor:
Onlara, şu şehir halkını misal getir: Hani onlara elçiler gelmişti. Bu ayetlerde şöyle deniliyor: yüce Allah rivayetlere göre bugünkü Türkiye’nin Antakya yöresinde yaşayan bir kavimin uyanması ve hidayete ermesi için ilkin onlara iki peygamber gönderiyor ve bu insanları tevhide davet ediyor. Ancak yöre halkı iki peygamberin karşısında direniyor ve ikisini de tekzip ediyor. Allah teala iki önceki peygambere yardım etmek üzere üçüncü bir peygamber gönderiyor.
Yöre halkı bundan önce de bir çok isyankar kavmin ilahi peygamberlere karşı direndiği gibi direniyor ve şöyle diyor: Sizler de bizim gibi insansızın ve Rahman olan Allah hiç bir şey nazil etmiş değil, sizin sermayeniz yalandan başka bir şey olamaz. Eğer Allah tarafından bir elçi gelecek olsaydı mutlaka melek olurdu, sizin gibi insan değil. Ancak halkın sert direnişine karşın üç peygamber umutsuzluğa kapılmadı ve mücadelelerini sürdürdü ve halkın bu mantığına karşı şu cevabı verdi: Rabbimiz bizim O’nun elçileri olduğumuzu kesin bilmektedir.
Ancak kalpleri kararan sapkın kavim peygamberlerin açık mantığı ve mucizelerine karşı teslim olmadı, bilakis peygamberleri tehdit ederek şöyle demeye başladı: sizler bize uğursuz geldiniz, Eğer bu işten vazgeçmezseniz, andolsun sizi taşlarız. Ve bizden size mutlaka fena bir kötülük dokunur. Allah’ın elçileri şöyle cevap verdi: Sizin uğursuzluğunuz sizinle beraberdir. Size nasihat ediliyorsa bu uğursuzluk mudur? Bilakis, siz aşırı giden bir milletsiniz. Eğer bir uğursuzluk varsa bunu kendi çirkin ve şom amellerinizde arayın, bizim davetimizde değil. Asıl sizler putperestlik, heva ve hevesleriniz ve zulümlerinizle kendi yaşamınızı kapkaranlık yapıyorsunuz.
Bu arada her kavimde olduğu gibi bu kavimde de bazı insanlar hakkın davetine boyun eğmiş ve kurtuluş yolunu bulmuştur. Bu kavimde iman eden ve çoğu müfessir adını Habib olarak zikreden biri vardı. Bu insan ilahi peygamberlerin davetlerinin ilk günlerinde onların hakkaniyetini anlaşım ve iman etmiş ve hak yolunda adım atmıştı.
Habib halkın peygamberlere karşı isyan ettiğini duyunca artık susmayı caiz görmedi ve elinden geldiğince ilahi peygamberleri savunmaya başladı. Habib sıradan bir insandı ve büyük bir güç veya haşmeti yoktu, ancak iman gücü onun kalbini o kadar ısıtmış ve aydınlatmıştı ki yaptıklarının sonu ne olacağını hiç düşünmeksizin tevhid yolunda mücadele veren peygamberleri savunmak için devreye girdi ve böylece Allah resulünün (sav) çağında iman eden az sayıda müslüman için iyi bir örnek oluşturdu ve müslümanlar mümin bir insanın sorumlulukları olduğunu ve haksızlığa karşı susmanın caiz olmadığını öğrendi.
Yasin suresinin 20 ila 25. Ayetlerinde yüce Allah maceranın devamını şöyle buyurmakta: Derken şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi. "Ey kavmim! dedi, bu elçilere uyunuz!" "Sizden herhangi bir ücret istemeyen bu kimselere tâbi olun, çünkü onlar hidayete ermiş kimselerdir. “Bana ne olmuş ki, beni yaratana ibadet etmeyecekmişim!
Halbuki, hepiniz O'na döndürüleceksiniz." "O'ndan başka tanrılar mı edineyim? O çok esirgeyici Allah, eğer bana bir zarar dilerse onların (putların) şefâati bana hiçbir fayda vermez, beni kurtaramazlar." "İşte o zaman ben apaçık bir sapıklığın içine gömülmüş olurum. “Şüphesiz ben, Rabbinize inandım, beni dinleyin." Aslında Habib, peygamberlerin ilk işareti onların samimiyet ve sadakati olduğunu ve bu davetlerinde hiç bir maddi çıkar söz konusu olmadığını anlattı. Peygamberler insanlardan ne para ne pul istiyor ve hatta basit bir teşekkür bile beklemiyordu.
Bu konu Kur'an'ı Kerim ayetlerinde büyük peygamberler hakkında ve onların ihlas ve temiz kalplerinin işaretleri olarak beyan edilmiş ve üzerine vurgu yapılmıştır. Ancak Habib gibi mümin ve mücahit bir insanın onca güçlü delilleri ve gerçekten dinlemeye değer gerekçeleri kavmin kararan kalplerini etkilemediği gibi, bilakis kin ve düşmanlık alevlerini daha da yükseltti, öyle ki zalim kavim büyük bir acımasızlık örneği sergileyerek Habib’i taşlamaya başladı ve bu işi Habib yere yığılıp hakka yürümesine kadar sürdürdü.
Ancak Habib son ana kadar yüce Allah’a bu kavmi hidayete erdirmesi için yalvarıyor ve bu insanların hakikati bilmediğini söylüyordu. Ayetlerin devamında bu mümin insanın şehit düştükten hemen sonra ilahi cennete yerleştiği ve orada da keşke geriye kalanları onun kaderinden haberdar olurdu diye arzu ettiği beyan ediliyor.
Salabi tefsirinde İslam peygamberinden (sav) şöyle naklediliyor: ümmetlerin öncüleri üç kişiydi ki asla, hatta bir göz kırpma kadar Allah’a kafir olmadılar. Bunlar Ali Bin Ebu Talib, ve Yasin sahibi yani Habib ve Firavun hanedanında iman edendi. Onlar yaşadıkları çağın peygamberini sözleri ve amelleri ile onayladılar ve aralarında en üstün olanı, Ali’dir. Şimdi öykümüzün devamına geçelim ve bakalım Antakya halkı ilahi peygamberlerle muhalefet etmelerinin sonu ne oldu.
Kur'an'ı Kerim öyküye 28 ve 29. ayetlerde şöyle devam ediyor: Biz ondan sonra, onun milletini helâk etmek için üzerlerine gökten herhangi bir ordu indirmedik ve indirecek de değildik. (Onları helâk eden) korkunç sesten başka bir şey değildi. Birdenbire sönüverdiler. Bu öykünün Yasin suresinde nazil oluşunun şanı hakkında ise şöyle deniliyor:
O dönemde müslümanlar Mekke’de azınlıktı ve düşmanlar çoğunluk. Kur'an'ı Kerim bu güzel misali gündeme getirerek bir yandan Mekkeli müşrikleri tehdit ediyor ve sayıca üstünlüklerinden kibirlenmemelerini, çünkü nice çoğunluğun ağır hezimete uğradığını söylüyor ve öbür yandan azınlık konumunda olan müslümanları zafer vaadi ile teselli ediyor ve iman ehli olan insanların sayıca az olmalarından asla korkmamaları gerektiğini beyan ediyor. Nitekim Bakara süresinin 249. Ayetinde de şöyle okumaktayız: ... Nice az sayıda bir birlik Allah'ın izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir.
İmam Ali (sa) da bu konuda şöyle buyuruyor: eğer hidayet yolundaysanız ve size eşlik edenlerin sayısı az ise, asla paniğe kapılmayın, çünkü bu az sayı, yüce Allah katında çoktur ve Allah sizi korur. Ashabul Kariye öyküsünde önemli bir nokta, yüce Allah’ın gönderdiği peygamberlerin onca hakaret ve zulme karşı asla yılmamaları ve direnişlerini sürdürmeleri ve büyük bir sabır ve ihlasla hak yolunda sabit adımlarla ilerlemeleri ve tüm evliyalara ve din önderlerine zor şartlarda geri adım atmamak gerektiği mesajını vermeleriydi. Gerçek lider ve önder, düşmanın muhalefetinden ve yaygara koparmasından korkmayan ve amacından sapmayan liderdir.