İnsan sosyal bir mahluktur ve ihtiyaçlarını karşılamak üzere sosyal yaşama muhtaçtır. Sosyal yaşama olan ihtiyaç ister fıtrat gereği ister zaruret gereği olsun, her halükarda inkar edilemez bir gerçektir. Ancak sosyal yaşamın gereği de sağlıklı ve kalıcı ilişkilerin kurulmasıdır ki bu ilişkilerin kurulmasında din, önemli rol ifa eder.
Dini öğretiler ve hükümler ister bireysel ister sosyal, tüm boyutlarda insanları hidayete erdirmeye ve yol göstermeye çalışır ve bunun sonucunda insanlar arasında sağlıklı ve güçlü ilişkiler ortaya çıkar. Bu yüzden İslam dininde bu tür sağlıklı ve sağlam ilişkileri zarar verecek ve sosyal ilişkilerde halel ve kusur yaratacak her şey men edilmiş, yasaklanmış ve sosyal ilişkileri güçlendiren etkenlere vurgu yapılmıştır.
Bu kurallara uymak ise, sağlıklı sosyal ilişkilerin inşa edilmesine vesile olur ve böylece insan haklarına riayet edilir ve karşılıklı saygı ilkesi korunur ve insanların sosyal kişilikleri zedelenmez. Bugünkü sohbetimizde sosyal ilişkileri tahrip eden ve dini maarifte tenkit v men edilen bazı etkenlerle ilgili misallere değineceğiz. Yüce Allah Hucurat suresinin 12. Ayetinde şöyle buyurmakta:
« یَا أَیُّهَا الَّذِینَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا کَثِیرًا مِّنَ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ ۖ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا یَغْتَب بَّعْضُکُم بَعْضًا ۚ أَیُحِبُّ أَحَدُکُمْ أَن یَأْکُلَ لَحْمَ أَخِیهِ مَیْتًا فَکَرِهْتُمُوهُ ۚ وَاتَّقُوا اللَّـهَ ۚ إِنَّ اللَّـهَ تَوَّابٌ رَّحِیمٌ
Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir. Yüce Allah bu ayette müminleri üç işten sakındırmıştır. İlkin aşırı suizan ve kuşkulardan sakınmaları ve başkalarına yönelik kuşku duymamalarıdır.
Çünkü bazı kuşkular yanlıştır ve bu yüzden insanı hataya ve günaha sürükler. Yüce tüm müminlerden güvenli ve emin bir ortamda yaşamaları ister. Müminlerin canı, malı ve onuru korunmalıdır. Bu durum sadece toplumda ve dış ortamda değil, aynı zamanda düşüncelerimizde de bu güvenlik hakim olması gerekir.
Çünkü yanlış düşünce, yanlış karar ve yanlış amele zemin hazırlar. İslam peygamberi (sav) suizan hakkında şöyle buyurur: Yüce Allah müminlerin dört şeyine tecavüz etmeyi haram kılmıştır: kanı, malı, haysiyeti ve hakkında suizannı. Eğer gerçekten suizan ve kuşkudan uzak durmak gibi bir tek ahlaki ilkeye uyulursa, dünyada bir çok kin, haset ve düşmanlıklar yok olur, çünkü bir çok günahın başlıca kaynağı, kuşkudur.
Yüce Allah’ın Hucurat suresinin 12. Ayetinde insanları sakındırdığı ikinci amel, başkalarının işini kurcalamaktan kaçınmaktır. Bir rivayette şöyle okumaktayız: eğer biri bir başkası ile konuşurken sağına soluna bakıyorsa, söyledikleri onun sırrıdır ve dinleyen kimse bunu ifşa etmeye hakkı yoktur. Çünkü insanların sırlarını ifşa etmek, en büyük günahlardan biridir. Eğer insanın sırrı ifşa edilirse, bireysel yaşamı sarsılır ve sosyal ilişkileri bozulur. Gerçekte insanlar bir birine güvenmeksizin bir araya yaşayamaz ve başkalarının işini kurcalamak, güven temellerini sarsar.
Ayette üzerine vurgu yapılan üçüncü ahlaki tavsiye, gıybetten ve başkalarını çekiştirmekten kaçınmaktır. Kur'an'ı Kerim müminlere başkalarını çekiştirmemeyi ve sırlarını ifşa etmemeyi emrediyor. Hucurat suresinin 12. Ayetinde bu üç günahın bir arada zikredilmesi, her üç günahın bir biri ile bağlantılı olduğunu ve biri diğerini tetiklediğini gösteriyor.
Gerçekte insanların arasındaki ilişkilerde ve muaşeretlerde ilkin suizan, yani kuşku ortaya çıkar ve eğer insan bunu bertaraf edebilirse, en iyi sıfata kavuşmuş olur, aksi takdirde kuşku başkasının özel yaşamını kurcalamakla sonuçlanır. Bu aşamada da eğer insan nefsi ile savaşır ve nefsine galip gelebilirse ne ala, yoksa başkalarının işini kurcalamak, gıybetle sonuçlanır gıybet başkalarının işini kurcalamanın sonucu olur.
Dolaysıyla suizan, başkalarının işini karıştırmanın ve başkalarının işini karıştırmak da gıybetin kaynağıdır. Yüce Allah bu üç büyük ahlakli günahı beyan ederek müminleri bu günahlardan men ettikten sonra gıybet için bir misale işaret ediyor. Gerçi bu ayette misal sözcüğü geçmiyor, fakat manevi ve maddi olmayan bir durumu, maddi ve hissedilebilir bir duruma benzetmesi kurani misal olmasına vesile olmuştur. Yüce Allah bir müslümanın arkasında gıybet etmek ve kimsenin bilmediği sırrını ifşa etmek, ölen kardeşin etine benzediğini buyuruyor. Her insan ölen kardeşinin etini yeme konusunda ne denli nefret ve inzicar duygusu taşıyorsa, gıybet de görecede basit bir olay gibi gözükse de, ölü eti gibi insan sağlığını tehlikeye attığı gibi rahatsız edici ve iğrençtir.
Numune tefsirinde ise şöyle okumaktayız: Müslüman kardeşin haysiyeti, onun eti gibidir ve bu haysiyeti gıybet ve sırrını ifşa ederek çiğnemek, onun etini yemek gibidir. Burada ölü tabiri aslında gıybetin, gıybeti yapılan kişinin yokluğunda gerçekleştiği ve bu kişinin ölüler gibi kendini savunamadığı için kullanılmıştır ve gıybet, insanın kendi kardeşi hakkında reva görebileceği en namertçe zulümdür. İslam alimleri gıybet hakkında bir çok tanımda bulunmuş ve bu fiil için bazı kriterlerden söz etmiştir. Bazı fakihler gıybetin kriterlerini şöyle beyan etmiştir: Ne zaman biri, bir başkasının yokluğunda hakkında konuşur ve bu sözler örf ve adetlere göre halkın gözünde bir kusur ve ayıp sayılıyorsa ve amacı, o kişinin bir kusurunu ifşa etmek veya onu serzeniş etmekse, gıybet günahını işlemiştir. Rivayetlerde de şöyle okumaktayız:
Ebuzer şöyle anlatıyor: Allah resulünden (sav) gıybetin ne olduğunu sordum. O hazret şöyle buyurdu: gıybet, kardeşin hakkında onun hoşlanmadığı bir şeyi söylemektir. Ebuzer sorar: Hatta bu sıfata veya özelliğe sahip olsa bile mi? O hazret şöyle buyurur: eğer bu sıfata sahipse gıybettir, yoksa iftira sayılır. Kadının biri sürekli komşusunun kötülüklerini tekrarlayıp duruyordu. Bir kaç gün içinde tüm mahalle sakinleri macerayı öğrendi. Anlatılanlar hakkında olan kişi bunu duyunca derinden rencide olur. Bir kaç gün geçer ve gıybeti yapan kadın, söylediklerinin tamamen yanlış olduğunu anlar.
Kadın çok üzülür ve yaşlı bir bilgenin yanına gider ve hatasını nasıl telafi edebileceğini sorar. Yaşlı bilge şöyle der: git bir tavuk satınlar ve onu kes. Ardından eve dönerken tavuğun tüylerini bir bir kopar ve geçtiğin yola bir bir at, yarın yeniden bana gel. Kadın gerçi bu cevaptan şaşırır, ancak bilgenin söylediklerini yapar. Erkesi gün yaşlı bilge kadına şöyle der:
şimdi git ve dün yere attığın tüm tüyleri topla ve bana getir. Kadın aynı yoldan gider, fakat hayal kırıklığına uğrar, çünkü rüzgar yere attığı tüm tüyleri alıp götürmüştür. Kadın saatlerce aradıktan sonra sadece bir kaç tüy bularak geri döner. Yaşlı bilge şöyle der: bak, gördün mü, tüyleri yere atmak ne kadar kolaydı, ama onları geri getirmek imkansız. Gıybet de böyle bir şeydir. Her tarafa dağıtmak kolaydır, ancak bunu yaptın mı, artık onu asla tam olarak telafi edemezsin. İşte bu yüzden İslam dini en sert tabirlerle gıybetten söz etmiş ve müslümanları bu büyük günahı işlemekten şiddetle men etmiştir.