Kur'an'ı Kerim hakikatleri beyan etmek üzere misal tekniğinden büyük ölçüde yararlanmıştır. Bu misaller bu büyük ilahi kitabın fesahat ve belagatinin en bariz örnekleridir. Kur'an'ı Kerim’de sunulan misallerde kullanılan zarif noktalar ve her birinde göze çarpan güzel ve ilginç benzetmeler bu semavi kitabın mucize olduğunu bir kez daha ispat ediyor. Aslında bu misaller, Kur'an'ı Kerim’in yüce mealini idrak edebilecek güçten yoksun olan insanlara bu kavramları daha rahat anlayabilmeleri için bir fırsat sayılıyor.
Genel olarak her hangi bir konuda veya tartışmada misal kullanmanın önemi ve rolü tartışma götürmezdir ve bu yüzden hiç bir önemli tartışma, içindeki hakikatleri aydınlatmak ve onları zihnin algılayabilmesi için hazırlamaktan bağımsız değildir. Nitekim bazen hesaplı ve amacımızla uyumlu bir misal bir kitabın yapacağı işi görür ve karmaşık konuları daha kolay ve daha anlaşılır hale getirir. Bu yüzden dünya edebiyatçıları ve şairlerinin kullandığı en önemli tekniklerden biri de temsil tekniğidir. Bugünkü sohbetimizde yine her hafta olduğu gibi Kur'an'ı Kerim’den güzel bir misali ele alacağız. Yüce Allah Tahrim suresinin 11. Ayetinde şöyle buyurur:
وَ ضَرَبَ اللّهُ مَثَلا لِلَّذینَ آمَنُوا امْرَأَتَ فِرْعَوْنَ اِذْ قالَتْ رَبِّ ابْنِ لى عِندَکَ بَیْتاً فِى الْجَنّةِ وَ نَجِّنى مِنْ فِرْعَوْنَ وَ عَمَلِه وَ نَجِّنى مِن الْقَوْمِ الظّالِمینَ
Allah, inananlara da Firavunun karısını misal gösterdi. O: Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap; beni Firavundan ve onun (kötü) işinden koru ve beni zalimler topluluğundan kurtar! demişti. Firavunun eşinin adı Asiye ve babasının adı Muzahim’di. Bu pak kadın Hz. Musa’yı Nil ırmağından kurtardıklarında Firavundan bu çocuğu evlat edilmelerini talep etti ve böylece o hazretin ölümden kurtuluşuna vesile oldu.
Asiye Hz. Musa peygamber olarak seçilmesinin ardından o hazretin daveti üzerine pak fıtratı gereği yüce Allah’a iman etti ve kalbinin en derin noktaları güçlü ve muktedir yaratana iman nuru ile aydınlandı. Mısır kraliçesi Allah’a iman ettiğini gizliyordu, ancak zamanla ve düşündükçe imanı daha da alevlendi, öyle ki tüm vücudunu sardı ve ışınları dışa vurmaya ve çevresini de aydınlatmaya başladı. Asiye sürekli halvette yüce Allah’a ibadet ediyor ve salih ameller işliyordu.
Eşinde iman işaretlerini fark eden Firavun, Asiye’den gerçeği sordu. Asiye yegane Allah’a olan imanını ve kutsal aşkını gizleyemedi ve sonunda hakikati beyan etti. Asiye’nin Allah’a iman ettiğinden haberdar olan Firavun bir çok kez eşini tehdit etti ve Allah’a iman etmekten men etti. Firavun Asiye’den Hz. Musa’nın inancını ve onun bahsettiği Allah’ı bırakmasını istiyordu, ancak bu imanlı kadın asla Firavunun bu talebine boyun eğmedi.
Sonunda Firavun Asiye’nin elini ayağını çivilerle çakarak yakıcı güneşin altında bırakılmasını ve göğsüne de ağır bir taş koymalarını emretti. Bu imanlı kadın hayatının son anlarında ise şu duada bulunuyordu: Ey yüce Rabbim, bana cennette kendi katına yakın bir yerde bir ev yap ve beni Firavundan ve amellerinden ve şu zalim kavimden kurtar. Yüce Allah da bu mümin, pak ve fedakar kadının dualarını icabet buyurdu ve onu cennetin en güzel yerlerinden birine, kendisine yakın bir yere yerleştirdi ve daha sonra da Asiye’nin yaşamının tüm imanlı kadın ve erkekler için bir misal ve bir model olduğunu buyurdu.
Bilindiği üzere yüce Allah’ın mükemmel mahluku olarak yaratılan kadın, insan yaşamında oldukça yapıcı ve değerli bir konumu vardır. Kadın erkekle beraber ve yüce Allah’ın emanet ettiği içindeki onca yetenek ve eşsiz kabiliyetleri ile yaşamın engebeli yolunu kat eder ve sonuçta seçkin rolünü ifa ederek hakkettiği kemale erer. Kur'an'ı Kerim açısından kadın ve erkek, kerametli ve bilge mahluklardır ve ikisi de aynı kaynağın ürünüdür. Yüce Allah bu iki mahluku bir birini tamamlamak üzere yarattı ve her birine farklı bir doğa sundu ve böylece bir birinden ayırt edilmelerini sağladı ve bu iki mahluk sayesinde yeryüzünde sosyal yaşam ve hayat devam etti.
Kur'an'ı Kerim bu yaklaşımdan hareketle kadın ve erkeği ilahi hükümleri yerine getirmekle yükümlü kıldı ve onları hidayete erdirmek üzere peygamberler gönderdi. Dolaysıyla nerede insaniyetten ve insan olarak kadın ve erkekten söz edilirse, bu iki mahluk arasında hiç bir farklılık yoktur ve esas kriter, kadın ve erkeğin sahip olduğu ortak zattır. Kur'an'ı Kerim bu manayı bir kadını hem kadınlara ve hem erkeklere örnek göstererek ortaya koymuştur.
Firavunun eşi Asiye, yaşadığı çağın toplumu üzerindeki tüm baskılara ve Firavun sarayındaki şatafatlı eşraf yaşamına ve onu sürekli sıkıştıran zorunluluklara karşın Hz. Musa’nın çağrısına lebbeyk eden ve ilahi ve insani değerleri ve ilkeleri tercih etti. Kur'an'ı Kerim’in iyilik ve şayesteliğinden söz ettiği bu kadın pak fıtratı ve basiret gözü ile Firavunun ve yaşadığı çağın insanlarının sapkınlığını gördü ve Hz. Musa’nın hakkaniyetini anladı ve bu yüzden Firavunun iktidarını has zanneden o çağın cahil insanları ile birlikte hareket etmediği gibi büyük bir cesaret ve iman örneği sergileyerek yüce Allah’a inancını tam da Firavunun sarayının göbeğinde ilan etti ve bu imanı üzerinde ısrarla durdu.
İşte bu yüzden yüce Allah Asiye’yi ister kadın, ister erkek, tüm iman edenlere bir misal olarak sunuyor. Gerçekte Kur'an'ı Kerim’de kalbi Allah’ı anarak güven ve huzura kavuşan ve kendini cahillik ve sapkınlık karanlığından kurtaran her insan, müminler için en iyi örnektir. Buna karşı Kur'an'ı Kerim batıl inancı seçen ve yollarını kaybederek sapan kadınlardan da söz ediyor ve onları da misal olarak gösteriyor, fakat onlar Firavunun eşi Asiye’nin tam tersi istikametinde misal oluşturuyor. Yüce Allah bu konuda Tahrim suresinin 10. Ayetinde şöyle buyuruyor: Allah, inkâr edenlere, Nuh'un karısı ile Lût'un karısını misal verdi.
Bu ikisi, kullarımızdan iki sâlih kişinin nikâhları altında iken onlara hainlik ettiler. Kocaları Allah'tan gelen hiçbir şeyi onlardan savamadı. Onlara: Haydi, ateşe girenlerle beraber siz de girin! denildi. Bu iki kadın yüce Allah’ın kerim kulları ve peygamberi civarında oldukları halde gözlerini çevrelerini aydınlatan iman nuruna gözlerini kapadı ve yüce Allah’ın onlara sunduğu bereketli maideden nasibini alamadı.
Bu durum, ilahi fıtrat ve doğalarının dışına çıkar ve hak ve hakikate katlanamayan insanların sonucudur. Lut ve Nuh’un eşleri, ilahi seçkin insanlar olan eşlerini itaat etmekten kaçındı ve hayır ve maslahatlarını fesat ve sapkınlıkla değişti ve asi, huysuz ve hak düşmanı kadınların birer örneği oldu. Bu isyan ve inat, Kur'an'ı Kerim’in vurgu yaptığı bir konudur, şöyle ki insanlar ister kadın ister erkek, sadece yaptıklarına ve söylediklerine karşı sorumludur ve bu sorumluluğun cinsiyetle hiç bir ilgisi yoktur. İbni Abbas Allah resulünden (sav) naklen şöyle buyurduğunu anlatır: Cennet ehli en üstün kadınlar dört kişidir. Bunlar eşim Hatice, kızım Fatıma, Ümran kızı Hz. İsa’nın annesi Meryem ve Muzahim kızı Firavunun eşi Asiye’dir.