Hakkın Batıla Zaferi Sünneti
Hakkın Batıla Zaferi Sünneti
Allah Tebarek ve Teala, hakkın batıla galip gelmesi ve batılın yok olup ortadan kaybolmasını irade etmiştir. ve bu irade ilahi bir sünnetdir. Allah (c.c), bitmez-tükenmez ve sınırsız ihsanları itibariyle yaratıklarının, kullarının tümünü merhametiyle lütuflandırır, onlardan maddi nimetlerini esirgemez. Ancak kullar nimetleri görmezlikten gelerek nankörlük edip, nimeti nıkmete (ilahi cezaya), hayırı şerre çevirerek batılın temsilciliğine koyuldukları durumda, ilahi sünnetler uygulanacak ve hak batıla galip gelecektir. Kafir ve zalim ümmet ve toplumların helak olması, mümin ve müttaki toplum ve ümmetlerin zafere ulaşmaları bu sünnetin açık bir delilidir:
"Allah (levh-ı Mahfuz'da) yazdı, takdir etti ki andolsun, ben ve peygamberlerim üst geleceğiz; şüphe yok ki Allah pek kuvvetlidir, üstündür." (Mücadele/21)
Tarih boyunca geçici de olsa bazen hak ve hak yanlıları azınlıkta kalır ve batıl hakka galip gelir. Allah (c.c) Kur'an-ı Kerim'de bu sünnetle ilgili olarak şöyle buyurur: " O günler; öyle günler ki, onları biz insanlar arasında çevirip dururuz" Ancak bu durum hiç bir şekilde hakkın gerçekten yenilgisi ve batılın zaferi anlamına gelmez. Çünkü sünnetullah bunun aksini ifade ediyor. Hakla batılı karşı karşıya getirmesi de sünnetullahtandır ve Allah (c.c) daima nihaî zaferi hakka nasip eder. İlginç olan şu ki, hakla batılın çatışması aniden başlar, hakkın zaferinden, batılın ortadan kaybolmasından artık umutların kesildiği bir sırada sünnetullah tahakkuk eder, hakla batıl arasında kızışan mücadelede aniden hakkı muzaffer kılar ve batılı yokeder:
"Eğer size (Uhud'da) bir yara dokundu ise, o topluluğa da (Bedir'de) ağır bir yara dokunmuştu. O günler, öyle günler ki onları insanlar arasında nöbetle döndürür dururuz (kâh bir kavme, kâh ötekine galibiyet veririz; bazen bir topluma iyi veya kötü günler gösteririz, bazen de ötekine). Bu, Allah inananları ortaya çıkarması (başka insanlar için) sizden şahidler edinmesi için (zamanı kah lehinize, kah aleyhinize çevirmekte)dir. Allah, zalimleri sevmez.
Ve (yine bu) inanları (günahlardan) temizlemesi ve kafirleri yok etmesi içindir (böyle günleri insanlar arasında çevirmektedir)." (Al-i İmrân/140,141)
Allah Tebarek ve Teala müminleri yeryüzünün mirasçıları kılacağını çeşitli ayetlerde va'detmiştir:
"Allah sizden, inanıp iyi işler yapanlara va'detti ki; onlardan önce gelip geçenleri nasıl yeryüzüne sâhip ve hakim kıldıysa onları da mutlaka yeryüzüne sâhip ve hâkim kılacak ve kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine sağlamlaştıracak ve korkularının ardından kendilerini (tam) bir güvene erdirecektir. Onlar hep bana kulluk ederler ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Ama kim(ler) bundan sonra da inkâr ederse işte onlar, yoldan çıkanlardır." (Nur/55)
Bu ilahi va'd İmam Mehdi'nin (Allah zuhurunu yakınlaştırsın) zuhuruyla gerçekleşecek ve salih amel işleyenler yeryüzünün hilafetine erişeceklerdir.
Cezalandırma Sünneti
Toplumsal sünnetlere ilişkin incelenebilecek ayrı bir ilahi sünnet de, kafirler, zalimler ve fesatçıların, ayrı bir ifadeyle İslam'ın ilerlemesine karşı engel oluşturan, hakkın zaferine karşı çıkan tüm çevrelerin cezalandırılıp yok edilmesi sünnetidir.
Bu çerçevenin kapsamına giren kişilerin suçları şunlar olabilir: Enbiya'yı yalanlamak, halka zulmetmek, kendine zulmetmek, küfürde-inkarda-israf ve aşırılık, umuma yönelik fesat çıkarma, insafsızlığa dayalı toplumsal ilişkiler, hayatta taşkınlık, kıyamette yeniden dirilme ve haşrolmayı yalanlamak, ahirette sevap ve ceza verileceğini yalanlamak, Allah'a tuğyan ve taşkınlık, ilahi nasihat ve öğütleri unutmak veya zulüm, küfür ve şirkin başka görüntüleri.
Bu sünneti açıklayan ayetler aşağıda belirtildiği üzere dört bölümde incelenebilir.
Birinci grup: Bu gruptaki ayetler genel olup zalim ve kafir toplumların helak olmasına dair ilahi sünnetleri ifade ederler. Örnek olarak:
"Zulmeden nice şehirleri ve ülkeleri (halkı) zulmettiklerinden dolayı kırıp geçirdik, helak ettik ve onlardan sonra başka bir topluluk yarattık" (Enbiya/11)
"Ayetlerimizi yalanlayanlara gelince: Biz onları yavaş-yavaş hiç anlamıyacakları yerlerden helâkete yaklaştırır-dururuz." (A'raf/182)
Bu ayette başka bir ilahi sünnet daha beyan edilmekte. Bu istidrac ve derece artırma sünnetidir. Allah (c.c) kafirlere nimetlerini bir biri ardısıra vererek nimetlerin lezzetinden Allah'ı zikretmekten gaflete düşmelerini irade eder ve onları böylece imtihana tabi tutar. Allah'ı zikretmekten gaflete düşme, Allah'ı unutma durumu onların kalb huzuru ve rahatlığını kaybetmelerine, içten içe muztarip olmalarına, kaygılanmalarına ve sonunda çetin bir azaba yakalanmalarına sebep olur.
İkinci grup: İlahi peygamberleri yalanlayan, onlarla mücadeleye girişen kavim ve toplumların helak olacaklarını açıklayan ayetlerdir:
"Nice şehirler var ki halkı, rablerinin ve onun peygamberlerinin emirlerine karşı gelmiştir de onları, çetin bir sürette hesaba çekmişizdir ve onları helak ederek azaplandırmışızdır."
"... Fakat kendilerine uyarıcı gelince bunun onlara Hak'tan uzaklaşmaktan başka bir katkısı olmadı. Yeryüzünde büyüklük taslamaklarını ve kötü tuzaklar kurmalarını artırdı. Kötü tuzak, ancak sahibini sarıp-kuşatır..." (Fatır/42,43)
Bu ayette toplumsal sünnetlerle ilgili başka bir sünnetle karşılaşıyoruz ki, o da tuzak kurma sünnetidir. Şöyle ki, Allah (c.c) kalblerini dünya sevgisi, tutkunluğu, maddi şehvet ve güzelliklerle doldurur ve istidrac sünnetini onlar hakkında uygulamaya koyar.
Üçüncü grup: Bu gruptaki ayetler belli başlı kavimlerin helakiyle ilgili konuları beyan etmektedir. Bu bölümde bu kavimlerin uğradıkları keder ve acı sonuçlar sözkonusu edilmektedir ki onlar şunlardan ibarettir: Âd, Semud, İrem, Firavun, Lut, Beni İsrail.
Dördüncü grup: Bu gruptaki ayetler, enbiya ve ilahi dinlere muhalif olan kişi ve grupların durumlarını ve onların helak edilişlerini anlatır:
" Biz bir ülkeyi helâk etmek istediğimiz zaman onun varlıklılarına emrederiz. Orada bazgunluluk yaparlar (kötü arzularının peşinde koşarlar) böylece o ülkeye (azab edeceğimiz hakkındaki) söz (ümüz) hak olur, biz de orayı darmadağın ederiz. (İsrâ/16)
Mühlet Verme Sünneti
Küfür ve şirk toplumlarının cezalandırılması ve yokedilmesiyle ilgili ilahi sünnetlerden biri onlara belli bir süre tanıma ve o süre bitiminden sonra onları helak etme konusudur. Ayrı bir ifadeyle, cezalandırmaya dair ilahî sünnet, zulüm, küfür ve şirkin toplumlarda yayılmasından hemen sonra gerçekleşmez. Allah (c.c) kendi iradesiyle onlara bir süre tanır, onları bu süre içerisinde imtihan eder, hücceti onlara tamamlar ve bu arada onlar dünya hayatlarında maddi nimetlerden yararlanmada aşırılık yaparlar ve bir nevi azaba düçar olurlar. Bu sünnet gerçekte ilahi lütuf ve ihsanların bir alametidir.
"Ama çok bağışlayan, esirgeyen Rabb'in, eğer onları, yaptıklarıyla hemen cezalandıracak olsaydı, onlar için azâbı çabuklaştırırdı. Fakat onlar için vaadedilen bir zaman vardır ki, ondan (kaçıp) sığınacak bir yer bulamayacaklardır." (Kehf/58)
"Ayetlerimizi yalanlayanlara gelince yavaş-yavaş hiç bilmiyecekleri yerlerden helâkete yaklaştıracağız. Onlara mühlet veriyorum, çünkü benim tuzağım çetindir." (A'raf/182,183)
Kafirlerin Helakinden Sonra Onların Yerine Müminlerin Geçmesi Sünneti
Hakkın batıla zaferi ve zalimlerle kafirlerin helak olup yok edilmelerinden sonra sıra müminlerin hakimiyetine, güç kazanmalarına gelir.
"Andolsun sizden önce gelip geçen nice toplulukları zulmettikleri ve peygamberleri kendilerine açık deliller getirdikleri halde inanmadıkları için helak etmişizdir. İşte suçlu topluluğu böyle cezalandırırız biz. Sonra onların ardından sizi yeryüzünde halifeler yaptık (onların yerine sizi hakim kıldık) ki nasıl davrandığınızı görelim." (Yunus/13,14)
İmtihan ve Deneme Sünneti
Öteki ilahi sünnetlerle tam bir ilişki içerisinde olan ve beşer hayatının önemli bir bölümünü oluşturan ilahi sünnetlerden biri de imtihandır. Allah (c.c), kullarını çeşitli merhalelerde imtihana çeker. Bu sünnet de öteki ilahi sünnetler gibi bütün insanlar için geçerli olup kafir ve müşrik toplumlar hakkında olduğu gibi, müvehhid ve mümin toplumlar üzerinde de uygulanır. Mümin, faziletlerinin (erdemlerinin) rezaletlerinden arınması, kafir ise amel ve davranışlarının aydınlığa çıkması için denemeye tutulur. Böylece said (kutlu) kişiler saadet ve mutluluğa kavuşur, şaki (günahtan çekinmeyen bedbaht) kişiler ise şakavet ve mutsuzluğa düçar olurlar. Müminlerin safında yer alan münafıklar da sınanarak amelleri ortaya çıkarılır ve kendilerine aşikar edilir ve sonuçta öteki ilahi sünnetler uygulamaya konulmuş olur; hakkın batıla zaferi, müşriklerin helaki, ortadan kaldırılmaları vb.
İşaret edildiği üzere bu sünnet, halkın fert fert davranış ve hareketlerinin ortaya çıkması, kendilerine aydınlanması için uygulanır ve sonuçta Allah (c.c) işledikleri amellerine göre onlara mükafat ve ceza verir:
"O hanginizin daha güzel iş yapacağınızı denemek (ihlasınızı ölçmek) için ölümü ve hayâtı yarattı..." (Mülk/2)
İmtihan sünneti genel olması itibariyle bütün toplumsal gruplar ve fertleri kapsamına alır. Buna göre, evliyaullah bile bundan müstesna değildir. Kur'an-ı Kerim'de bu hususla ilgili çok sayıda ayet mevcuttur. Bu ayetler, kafir ve müslüman kavimlerin yanısıra Hz. İbrahim (a.s), Hz. Davud (a.s) ve Hz. Süleyman'ın (a.s) da imtihana tabi tutulduklarını beyan etmektedir.
İmtihan vesile ve yolları oldukça çoktur. İnsanlar bazen ilahi nimetlerle sınanırken bazen de Allah tarafından sıkıntıya sokularak ve cezalandırılarak denenirler. Kur'an ayetlerine göre imtihan vesile ve sebepleri şöylece sıralanabilir:
Yeryüzündeki zinetler, ilahî kitaptaki hükümler, bela, sıkıntı ve müsibetler, rahatlık, hoşnutsuzluk, halkın ihtilafları konusunda hakemlik, dünyevi makamlara görünüşde de olsa erişmek, Rabbın fazl ve keremi, mücizeler ve olağanüstü olaylar, tağutun sultasından kurtulma, iyilikler ve kötülükler, fısk ve fücur ve itaatsizlik, resullerin gönderilişi, fitne çıkarma, azabın geciktirilmesi ve kafirlere mühlet tanınması, haramlar, yenilgi ve galibiyet, ihtilafın ortaya çıkması, korku, açlık, mal ve nüfus azlığı, mal ve can, maddi nimet ve vehimeler, şeytanın telkin ve sapıtmaları, evlatlar, ahit ve yemin, küfürle imanın savaşı, çeşitli halk grupları ve aralarındaki mertebe ve derece farklılığı.
İbret Olma Sünneti
Geçmiş toplumların durumu ve uğradıkları kaderi beyan etmenin hedeflerinden biri günümüz ve gelecek toplumlarına ibret olmaktır. Bu da, ilahi bir sünnettir. Allah (c.c), sünnetlerini açıklarken her asrın halkının ondan öğüt almasını irade etmekte ve böylece onlara hüccetini tamamlamaktadır.
"Onlardan önce nice nesiller helak etmişiz ki, onların tutuşu bunlardan daha kuvvetliydi memleketleri delik-deşik etmişlerdi, her tarafı ellerine geçirmişlerdi. Fakat (azabımızdan) kaçacak yer mi var? Şüphe yok ki, bunda kalbi olan yahut şahit olarak (görerek) kulak veren kimse için ibret ve öğüt var elbette" (Kaf/36-37)
Kur'an-ı Kerim'de çok sayıda ayet, insanları yeryüzünde gezip dolaşmaya, geçmiş toplumların başına gelenleri, durumlarını incelemeye ve muşahade etmeye davet etmekle ve böylece ibret dersi almalarını, hakkı batıldan ayırtederek kendilerine gelmelerini, batıla yönelmekten kaçınmalarını, hatırlatmaktadır.
Sonuç
Bu makalede incelediğimiz konulardan şu husus aydınlığa kavuşmaktadır ki, İslam'a göre; toplumun belli başlı kanun ve sünnetleri vardır, bu kanun ve sünnetler değişime uğramayacağı gibi bütün ümmet ve toplumlar, tüm zaman ve mekanlar için geçerlidir.
İlahi sünnetlerle ilgili ilginç ve önemli bir nokta da şu ki, bu sünnetler birbirleriyle mükemmel bir irtibat ve uyum içindedirler, her biri diğerinin peşinden veya başka sünnetlerin uygulanışının sonucunda uygulanmaya koyulurlar.
--------------------------------------------------------------------------------
Kaynaklar:
1- Kur'an-ı Kerim.
2- Tefsir-i el-Mizan, Allame Tabatabai.
3- Tefsir-i Mecma-ul Beyan, Allame Tabersi.
4- Tefsir-i el-Menar, Muhammed Abduh.
5- Kur'an-ı Kerim'de Sünnetler, Ayetullah Seyyid Muhammed Bâkır es-Sadr.
6- İslam Sosyolojisi Üzerine, Defter-i Hemkari-yi Havza ve Danişgah.
7- İslam ve Toplum, Allame Tabatabai.
8- Toplumsal Cebirler ve İnsanın İhtiyar veya Özgürlüğü, Gorge Gurvich.
9- Cebir ve İhtiyar, Muhammed Tagi Caferi.
10- Mukaddime, İbn-i Haldun.
11- Marksizme Eleştiri, Şehid Mutahhari.
12- Toplum ve Tarih, Şehid Mutahhari.
13- İbn-i Haldun'un Tarih Felsefesi, Muhsin Mehdi
--------------------------------------------------------------------------------
* - Sünnet yol, tavır, âdet ve siret anlamında kullanılmıştır.