İslam düşünce sistemine göre insan toplumu, Allah'ın yarattığı diğer varlıklar gibi, belli kanunlar ve sünnetler çerçevesinde hayatını sürdürür. Bu "sünnet"leri tanımanın önemini vurgulamaya gerek görmüyoruz. Bu sünnet ve kanunların tanınmasıyla müslüman toplumlar salah ve hayrı, fesat ve sapmadan daha kolay ayırdedebilir, toplumsal hayatta arzuladıkları yüce İslami hedeflere ulaşabilirler. Bu makalede toplumsal sünnetler çeşitli özellikleriyle birlikte incelemeye çalışacağız. Konuyla ilgili ayetleri tefsir ederken "el-Mizan", "Mecma-ul Beyan" ve "el-Menar" tefsirlerinden yararlanılmıştır.
Makalemizde şu konular ele alınmıştır:
1-Topluma kanunun hakim oluşu.
2-İhtiyar (erkinlik) sünneti ve insanın sorumluluğu.
3-Ümmetlerin ortaya çıkış ve yokoluşları sünneti.
4-Resullerin gönderiliş sünneti.
5-İlahî hidayet ve ilahi dalalet sünneti.
6-Hakkın batıla zaferi sünneti.
7-Cezalandırma sünneti.
8-Mühlet verme sünneti.
9-İmtihan ve deneme sünneti.
10-İbret alma sünneti.
Topluma Kanunun Hakim Oluşu
Toplumbilimde incelenen konulardan biri, toplumlarda kanun ve kuralın varlığı çevresindedir. Toplumbilimcilerden küçük bir grup, toplumsal kanunları inkar ederler veya toplumsal kanunların varlığını kabul etseler bile bunu dakik bilimsel kanunlar türünden saymazlar. Toplumbilimcilerin büyük çoğunluğu ise toplumsal kanunlara inanmaktadır. Ancak toplumsal kanunlar hakkında anlayış ve görüş farklılıkları vardır. Bu açıdan değerlendirildiğinde toplum bilimcileri birkaç gruba ayrılırlar. Bu görüş ve grupların en önemlileri şunlardan ibarettir:
1- Bir grup, toplumsal kanunu doğrudan veya dolaylı olarak reddeder ve sadece tarihsel kanunu kabul eder ve tarihi bilimsel sayar.
2- Bir kısım toplumbilimciler, toplumsal kanunu savunurlar. Ancak bunların görüşüne göre "toplumsal kanunlar" tarih felsefesinin araştırma konusu olan "tarihsel kanunlar"dan ayrı düşünülmelidir.
3- Diğer bir grup ise her ikisini de (hem toplumsal kanunu ve hem de tarihsel kanunu) kabul eder, ancak tarih felsefesini temel ve esas bilir ve toplumsal kanunun ikinci derecede olduğunu savunurlar.
4- Ayrı bir grup, toplumsal kanuna inanır, fakat toplumbilimini tarih felsefesinde ayırmaya çalışırlar.
5- Bir grup toplumbilimciler ise, toplumsal ve tarihsel kanunların nisbiyyetine (görelilik, bağıntılık) inanır.
İslam, toplumsal kanunların varlığına inanır. Bu konuda çok sayıda ayet ve hadis mevcuttur. Ayrıca akli deliller de, toplumsal hayatta kanunun varlığına hükmeder. İslami metinlerde tarihsel ve toplumsal kanunları açıklamak için "sünnet" kelimesi kullanılmıştır. Kur'an-ı Kerim'de ilahi sünnetlerden bir kısmı "sünnet" kelimesiyle belirtilirken bazı ayetlerde bu kelime kullanılmamasına rağmen yine de ilahi sünnetler açıklanmaktadır.
Bu makalede, ilahi sünnetlerden olan toplumsal sünnet üzerinde durmak istiyoruz. Toplumsal sünnetlerin özellikleri şunlardan ibarettir:
1- Genellik: Bu sünnetler genel, kapsamlı ve yaygındır.
2- Değişmezlik: Toplumsal sünnetlerin değişmesi ve başka bir duruma girmesi mümkün değildir.
3- İlahi olma: Toplumsal kanunlar "sünnetullah"dır.
4- İnsanların özgür ve muhtar (erkin) oluşu: İlahi sünnetlerin varlığı, cebrin (zorlama) olması ve ihtiyarın (erkinlik) ortadan kalkması anlamında değildir.
5- Toplumsal oluşu: Bu sünnetlerin uygulanma ve hayata geçiş sahası toplumdur.
6- Bu dünyaya ait oluşu: Toplumsal sünnetler bu dünyayla ilgili ve dünya hayatına aittir.
7- Maslahatın ön planda oluşu: İlahi sünnetlerden biri olan toplumsal sünnetlerin hedefi evreni maslahat, barış ve iyiliğe doğru yönlendirmektir.
İhtiyar (erkinlik) Sünneti ve İnsanın Sorumluluğu
Toplumsal hayatta ilahi sünnetlerin varlığı konusunun, zihinlerde bazı şüphelere yol açması, insanın seçme hakkı olmayan, cebre teslim olmaya mahkum bir varlık olduğu düşüncesini oluşturması mümkündür. Ancak bu şüphenin temelsizliği ve ihtiyar ve cebir düşüncesinin insan hayatındaki yerinin aydınlığa kavuşması doğrultusunda İslam düşünürleri geniş inceleme ve bahisler yapmışlardır. Özellikle filozoflar ve mütekellimler bu alanda ayrıntılı ve birbirinden farklı görüşler ortaya koymuşlardır. İhtiyar ve cebir konusunda Ehl-i Beyt mektebinin yani İmamiye'nin gürüşü, "Emr-i beyn-el emreyn" yani ikisinin arası orta bir görüştür. Toplumsal sünnetlerle bağlantılı olarak yukarıda sözü geçen şüphenin cevaplandırılması amacıyla şu kadarını belirtelim ki, insan toplumsal hayatı karşısında muhtar (erkin) ve sorumludur. İlahi bir sünnet olan bu hususun açıklığa kavuşması için birkaç ayeti kısaca inceliyelim:
1- "Bir millet kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez." (Ra'd/11)
Bu ayet-i kerimeye göre toplumlar ve ümmetlerde meydana gelen her türlü değişiklik o toplumların kendi durumlarında oluşan değişikliğe bağlıdır. Toplumların hayatında gözlenen mutluluk ve mutsuzluk, nimet ve cezalandırma, kurtuluş ve yokoluş gibi durumların oluşmasına o halkların kendileri ortam hazırlarlar.
2- "İnsanların elleriyle kazandıkları (günahlar) yüzünden, karada ve denizde fesat çıktı" (Rum/41)
Toplumlarda ortaya çıkan bozgunluk, perişanlık ve çöküşlere toplum fertlerinin davranışları yol açmaktadır.
3- Konuyla ilgili ilahi sünnetlerden biri Allah (c.c) tarafından her ümmet veya topluma resullerin gönderilmesidir. Allah Tebarek ve Teala, toplumları hidayet etmesi, doğru yola sevketmesi, saadetlerini temin etmesi için her ümmete peygamber göndermiştir. Peygamberin gönderilişinden sonra halktan bir bölümü hidayete erer, bir grup ise dalalet ve sapıklık yolunda yürümeyi tercih eder. Allah Teala halkın hidayete, doğru yola ve saadete erişmesine ortam hazırlar. Hüccet ve kesin delil gösterildikten sonra insanlar hidayet ve dalalet yolundan birini seçmek konusunda serbesttir:
"Andolsun biz her ümmete Allah'a kulluk edin, tağuttan kaçının diye bir elçi gönderdik. İçlerinde Allah'ın doğru yola sevkettiği de var, sapıklıkta kalmayı hakkedeni de..." (Nahl/36)
Örnek olarak kısaca incelediğimiz bu ayetlerden de anlaşıldığı üzere insanlar kendi hayatlarında hiç bir şekilde mecbur bırakılmamış bilakis, bir nevi erkinlik ve seçme serbestliğine sahiptirler ve kendilerini ilgilendiren davranışlarından sorumludurlar. İlahi sünnetlerin varlığı, cebri kanun ve kuralların toplum ve fertler üzerine hakimiyeti anlamında değildir. İnsanların ilahi sünnetlere aykırı davranma serbestliğine sahip olmadıkları ve tamamen bu sünnetlere uymaya, itaat etmeye zorunlu oldukları düşüncesi burada geçerli değildir. İnsan, ilahi sünnetlere uyabileceği gibi yine ilahi sünnetlere aykırı davranarak geçici olan nefsani heva ve heveslerine uyabilir.
Ümmetlerin Ortaya Çıkış ve Yok Oluşları Sünneti
İlahi sünnetlerden biri de her ümmetin belli ve kesin bir alın yazısı ve ömrü olduğuyla ilgilidir. Allah Teala, her ümmet ve her toplum için bir zaman devresi tayin buyurmuştur. Bu zaman tamamlanınca ortadan kalkacak, yok olacaktır. İlahi sünnetlere göre ümmetler ortaya çıktıktan sonra tevhid, şirk, küfür ve benzeri dönemler geçirir, değişikliklere uğrar ve bir süre sonra yok olurlar.
"Her ümmetin bir süresi vardır. Süreleri gelince (onlar), ne bir an ertelenir ve ne de öne alınır, (tam vaktinde batıp giderler)" (Araf/34)
"Hiç bir şehir yoktur ki, biz o şehri, kıyametten önce yok edip yerle bir etmeyelim, yahut şiddetli bir azaba uğratmıyalım. Bu, kitapta yazılmıştır, (takdir edilmiştir)" (İsra/58)
Bu sünnet, İslam'ın, tarih olayları ve gelişmeleri konusundaki görüşünü ortaya koymakla birlikte tarih devri (Cyclic) hakkındaki teoriyi de tasdik etmektedir. İlahi sünnetlere göre, ümmetler ve milletler ortaya çıkar, çeşitli devrelerden geçer ve nihayet yok olup giderler. Ancak sonunda öyle bir toplum ortaya çıkacaktır ki, o toplum, adaletle dolup taşacak, hakiki eşitlik sağlanacak, insanın kemal ve yüce değerlere doğru erişmesine ortam hazırlanmış olacaktır.
Resullerin Gönderilişi Sünneti
İlahi sünnetlerden birisi de Allah'ın (c.c) her ümmet veya toplum arasında bir peygamber görevlendirme sünnetidir; bu peygamber aracılığıyla, onları hak dine ve doğru yola hidayet etmeği, dalalet ve sapıklıktan kurtarmayı irade etmiştir. Sonuçta bir grup Hakk'ın davetini kabul ederek hidayet olur, bir grup ise sapıklık yolunu seçerek doğru yoldan uzaklaşır. Bu gelişme bütün ümmetler ve bütün toplumlar için geçerli olup; belli bir topluma mahsus değildir. Bu sünnetin uygulanışı, Allah'ın kulları üzerindeki hüccetini ve delilini tamamlaması içindir; bu sünnet esas alınarak: "Yeryüzü hiç bir zaman hüccetsiz olmaz" denilmektedir. Allah'ın emriyle daima halkı hakka doğru hidayet edecek, onları sapıklıklardan kurtaracak hidayet edici bir peygamber veya diğer bir masum vardır.
Bu ilahi sünnete rağmen ümmetler ve toplumlar içinde daima hakka uymayan, tuğyan ve taşkınlık eden kişiler ve gruplar olagelmiştir. Bu olgu, insanın davranışlarında bir tür özgürlük ve ihtiyara (erkinliğe) sahip olduğunu, Allah Tebarek ve Teala'nın, kullarını ihtiyar ve özgürlükten mahrum bırakmadığını açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu ise gerçekte Allah Teala'nın kullarına bahşettiği bir nevi lütuf ve inayetidir. Resuller göndermesi ve taşkınlık eden toplumları yok edip cezalandırmadan önce hüccetini tamamlaması ve delillerini göstermesi O'nun bitmez tükenmez lütuflarındandır.
"...Her toplumun bir yol göstericisi vardır." (Rad/7)
"Bizim helak ettiğimiz her ülkenin mutlaka uyarıcıları vardı." (Şura/207)
Hidayet Sünneti ve İlahi Dalalet
Yol veya hedefi insanlara göstermek anlamına gelen hidayet, ilahi sünnetlerden olup Allah'ın (c.c) kullarına yönelik sınırsız ihsan, lütuf ve iyiliklerinin işaretidir. Allah Teala'nın hidayeti genel anlamda bütün varlıkları kapsamına alır. Halbuki özel anlamda hidayet, bütün insanları değil de bilakis, sadece kulları içine alır.
Hidayetin karşısında dalalet yer almaktadır. Dalalet, insanın kemale ve yüceliğe erişmesi için Allah Teala'nın kendisi için belirlemiş olduğu yol ve hedeften başka bir yol ve hedefe doğru yönelmesi anlamındadır. Bu başka yol, gerçekte insanın nefsin ve şeytanın isteklerine uyarak, hidayete sırt çevirmesinden ibarettir.
Hidayet ve dalaletin her birinin birtakım bölüm ve dereceleri vardır ve bu konuyla ilgili Kur'an-ı Kerim'de yer alan ayetler ve müfessirlerin görüşleri dikkate alınacak olursa her biri hakkında çeşitli sınıflandırmalara gidilmiş, dereceleri beyan edilmiş olduğu görülür.
Kur'an ayetlerinde açıklanan hidayet vesileleri şunlardan ibarettir: "Kur'an-ı Kerim", "peygamberler", "İlahi ayetler", "İlahi deneme ve imtihan", "geçmiş ümmetlerin yaşayış şekli", "misaller" ve "kalb açıklığı".
İlahi hidayet ve dalaletin her biri, insan hayatında önemli değişikliklere sebep olur ve bu etkilenme fert ve toplumun mutluluk ve mutsuzluğunda kendini gösterir.