Kur’an-ı Kerim semavi bir kitaptır. Allah tarafından insanları Allah’a davet ve kendisine doğru hidayet etmek için gönderilmiştir. Kur’an Allah’ın son peygamberi olan Hz. Muhammed’e (s.a.a) nazil olmuştur. Kur’an Hz. Resulullah’ın ebedi mucizesidir. Bu kitap 23 sene boyunca vahiy yoluyla tedrici olarak Allah’ın resulüne nazil olmuştur. Resulullah (s.a.a) Kur’an ayetlerini insanlara okurdu. Bu ayetlerin cazibesi insanları kendine çekiyordu. Kur’an 114 sureden oluşur bu surelerin toplamı yaklaşık 6205 ayettir. Bütün bu ayetler yaklaşık 77807 kelimeden oluşmaktadır. Bu kelimelerden 45653 kelimesi Mekki, 32154 kelimesi de medenidir. Kur’an-ı Kerim insanları hidayet etmek için gönderilen semavi kitaplarının sonuncusudur. Bu nedenle insanları Allah’a doğru hidayet eden en son ve en kâmil kitaptır.
Kur’an’ı tanımlamak için Kur’an’ın kendisine başvurmak gerekir. Kur’an’a başvurduğumuzda, bu kitabın kendi bazı özelliklerini ve niteliklerini saydığını görüyoruz. Bu niteliklerin her biri, Kur’an’ın hakikatinin bir bölümünü beyan ediyor.
İslam’ın başlangıcından günümüze kadar Müslümanlar Kur’an’a büyük ve benzeri görülmemiş bir önem vermektedirler. Onların Kur’an’a verdiği bu önem, Kur’an’a olan aşklarının bir göstergesidir. Kur’an-ı Kerim, Resulullah (s.a.a) döneminde peygamberin tayin etmiş olduğu ve vahiy kâtipleri diye de bilinen bir grup vasıtasıyla yazılıyordu. Bunun yanı sıra kadın-erkek, küçük-büyük demeden Müslümanların ekseriyeti, ya Kur’an’ın bütününü, ya Kur’an’ın bir kısmını veya bazı surelerini ezberliyorlardı. Namazlarda ve namaz dışında Kur’an okumayı sevap biliyorlardı. Onu okumaktan zevk alıyorlardı. Kur’an okumaları, ruhlarının aradığını bulması için bir kaynak konumunda idi. Müslümanların Kur’an’a olan aşk ve ilgileri, ebedi ve akli bir kısım ilimlerin ortaya çıkmasına kaynak oldu. Kur’an olmasaydı bu ilimler meydana gelmezdi. Kur’an-ı Kerim’in izlediği yöntem benzersizdir. Kur’an’ın yöntemi ne şiir ne nesir. Şiir değildir zira kafiyeye veya vezne sahip değildir. Kur’an’ın izlediği yöntem ve üslübun ne geçmişte benzeri vardı ve ne de gelecekte benzeri olacaktır. Yani ne daha önce bu üslup kullanılmıştı, ne de Kur’an’ın meydan okumasına rağmen kimse onunla rekabet edebilecek veya taklit ederek bir benzerini getirebileceklerdir.
Özetle her asrın Müslümanları, bulundukları asırda sahip oldukları fikri ve ameli imkanlarına uygun şekilde Kur’an’a karşı taşıdıkları aşk ve şevkin tesiri altında Kur’an ile alakalı çalışmalar yapmışlardır. Kur’an’ı öğrenmek, ezberlemek, hocaların yanına gidip diz çökerek onu okumak, Kur’an’ı düzgün okumak için tecvit ilmini öğrenmek, Kur’an’ı tefsir etmek, Kur’an’ın lügatlerini açıklamak ve şerh etmek, bu hususlarda kitaplar yazmak bu çalışmalara birer örnektir. Hakeza Kur’an’ın ayetlerini, kelimelerini hatta Kur’an’ın tümünde kullanılan harflerini saymak, Kur’an’ın anlamları üzerinde iyice düşünmek ve hukuki, ahlaki,sosyolojik, felsefi, irfani, ilmi vb konularda Kur’an’dan ve bu bağlamdaki ilimlerden faydalanmak gibi çalışmalar da bu bağlamda değerlendirilmektedir.