Vahyin İnişinin Niteliği 2
Merhum Tabersi, Muddessir suresinin tefsirinde şunları yazmaktadır: Hiç şüphesiz yüce Allah vahiy gönderdiği her peygamberine, gönderilenin kesinlikle Allah tarafından geldiğini anlayacak kesin deliller göstermek tedir.
Peygamber de bu deliller sayesinde kendisine gelen vahiy hakkında asla şüphe etmezler. Hiçbir zaman korkmaz, kaygılanmaz, tedirgin olup, titreyip, bayılmazlar.
Kuran-ı Kerim de bunu açıkça buyurmaktadır, yani peygamberler ulaşmış oldukları üstün kemaller ve Allah"ın göstermiş olduğu açık deliller sayesinde vahiy hakkında şüphe etmez, korkmaz ve üzülmezler. Hz. Musa, peygamberliğe seçildiğinde yüce Allah"ın özel lütfüne mazhar olarak Allah tarafından şöyle vahiy aldı:
"Musa ateşin yanına gelince: Ey Musa! Diye seslenildi: Muhakkak ki ben, evet ben senin Rabbinim! Hemen pabuçlarını çıkar; çünkü sen kutsal vadi Tuva"dasın! Ben seni seçtim. Şimdi vahyedilene kulak ver. Şüphesiz ben Allah"ım, benden başka tanrı yoktur; bana kulluk et; beni anmak için namaz kıl."
Sonra Hz. Musa"ya elinde bulunan asasını yere atması emredilir: "Asanı at! Musa (asayı atıp) onu yılan gibi deprenir görünce dönüp arkasına bakmadan kaçtı." Korkup kaçması dolayısıyla yüce Allah tarafından şöyle uyarıldı: "Ey Musa! Korkma; çünkü benim huzurumda peygamberler korkmaz." Bu şekilde en ufak bir korku halinde bile, Allah"ın yardımı peygamberine ulaşarak onu her türlü korkudan kurtarmıştır.
Bu bütün peygamberler için geçerli olan genel bir kanundur, kim Allah"ın huzuruna kabul edilme gibi üstün makama ulaşırsa, hiçbir zaman hiçbir şeyden korkmaz; zira Rabbin huzur veren atmosferinde bulunmaktadır.
Hz. İbrahim de aynı şekilde kesin bir yakin ve sakinliğe ulaşsın diye gözünden perdeler kaldırılmış, bu şekilde de melekût âleminin gerçekleri ona gösterilmişti: "İşte böyle İbrahim"e göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk ki, yakin sahiplerinden olsun."
Yukarıdaki ayetlerden açıkça anlaşıldığı üzere peygamberler açık bir düşünceye, şüphesiz bir inanca sahiplerdi, bununla beraber daha fazla yakine ulaşsınlar diye yerlerin ve göklerin melekûtu onlara gösterilmiştir.
Acaba tüm peygamberlerin en üstünü olan Hz. Muhammed (s.a.a) bu genel kanundan istisnamıydı ki yalnız bırakılsın, kendisine gelene kaygıyla baksın, korkup titresin ve kendisi hakkında kötü düşünmeye başlasın?! Yüce Allah vahiy esnasında Hz. İbrahim"e ve Hz. Musa"ya yardım ederek korkmalarını engellemişti, acaba Hz. Muhammed (s.a.a) makam yönünden onlardan daha mı aşağı ki Allah"ın yardımından mahrum kaldı?
Tâbii ki hayır; çünkü O tüm insanların en üstünüydü, tüm eksik sıfatlardan uzak mükemmel bir varlıktı, yüce Allah onu bebeklikten yetiştirmişti. Hz. Ali (a.s) buyuruyor: "Allah-u Teâlâ bir meleği gece gündüz Peygamberle ilgilenip,
Onu insanî mükemmelliklere ulaştırması için görevlendirmişti." Bu ve buna benzer birçok sahih hadis bulunmaktadır.
Varaka olayının nasıl büyük bir yalan olduğu yukarıda özetle açıklandı, buna ek olarak şu eleştirileri de yapabiliriz:
1- Bu olayın nakli, sened açısından olayı ilk canlı yaşayan kimseye ulaşmamaktadır. Dolayısıyla hadis ilminde bu tür rivayetler "mursele" olarak kabul edilir ve itibarı yoktur.
2- Bu olay değişik kitaplarda çok farklı şekillerde anlatılmaktadır, farklılığın bu kadar çok olması yalan olduğunu gösterir. Örneğin bir nakle göre Hz. Hatice'nin kendisi yalnız başına Varaka'nın yanına gitti,ikinci nakle göre Peygamber'le beraber gitti, üçüncüye göre Varaka'nın kendisi Peygamber'i tavaf esnasında gördü, ona sorular sorduktan sonra peygamber olduğunu söyledi ve dördüncü nakle göre ise Ebubekir Hz. Hatice'ye gelerek Peygamber'i Varaka'nın yanına götürmesi gerektiğini söyledi.
Görüldüğü gibi olay, o kadar fazla değişik şekillerde anlatılmaktadır ki okuyucu hangisine inanacağını bilmemektedir, bu da böyle bir olayın yalan olduğunu gösterir.
3- Bu olayın çoğu nakillerinde, Varaka'nın Hz. Peygamber'in nübüvvetini müjdeledikten sonra şöyle dediği geçmektedir: "Eğer onun peygamberlik dönemini görecek olursam kesinlikle ona iman eder, yardım da bulunurum." Hatta ünlü tarihçilerden olan Muhammed b. İshak Varaka'nın sonraları iman ettiğini gösteren bir şiirini nakletmektedir.
Oysaki Varaka hiçbir zaman Peygamber'e iman getirmedi ve kâfir olarak öldü. İbn-i Abbas bir hadisinde diyor ki: "Varaka Hıristiyan olarak öldü." İbn-i Cevzi onun fetret döneminde (nübüvvetin ilk üç yılı) Müslüman olmadan öldüğünü yazmaktadır.
İbn-i Asakir, "Onun Müslüman olduğunu söyleyeni tanımıyo- rum" demekte ve İbn-i Hacer, İbn-i Bekkar'ın tarihinden şöyle nakletmektedir: "Kureşliler, Bilal Müslüman olduğu için ona işkence yapıyorlardı, o sürekli 'Allah tekdir' diyordu ve Varaka da oradan geçerek bu olan biteni seyrediyordu, acaba niçin hiçbir zaman Müslüman olmadı?"
Tüm bunlar bu olayın sadece bir kurgudan ve yalan haberden ibaret olduğunu göstermektedir. Sonuçta bu tür yalan haberler, Peygamber ve vahiy hakkında çok yanlış inançların oluşmasına neden olmaktadır ve bunun da nedeni Ehlibeyt'in kültür ve öğretilerinden mahrum olunmasıdır; çünkü rivayetlerin naklinde masum imamlardan başkasına sarılmak insanı yanlışlığa itecektir.