Kur'an-ı Kerim İlimleri 3 (Vahiy)

Kur'an-ı Kerim İlimleri 3 (Vahiy)

Vahiy

Herkes Allah tarafından vahyi alabilme kapasitesine sahip değildir, peygamberler kendilerini mükemmel kılarak bu makama ulaşabilmişlerdir. İmam Hasan Askeri (a.s) bu konu hakkında şöyle buyuruyor:

"Allah, Hz. Muhammed'in kalbini ve ruhunu vahyi almaya en lâyık insan olarak gördü, bu yüzden de onu peygamber olarak seçti."

Bu hadisten anlaşılan, üstün mesajları alabilmek için potansiyel kemallerin güçlendirilmesi gerektiğidir. Peygamberler buna ulaşmak için varlıklarında bulunan beğenilmezlikleri uzaklaştırmalı ve doğaüstü âlemle irtibat için güzellikleri kendilerinde toplamalıdırlar.

Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: "Yüce Allah hiç bir peygamberinin aklını mükemmel kılmadıkça onu peygamberliğe seçmez, onun akıl ve düşüncesi ümmetinin akıllarından daha üstündür."

Büyük filozoflardan Molla Sadra bunu şöyle dile getiriyor: "Bir peygamber dışta peygamberliğe seçilmeden önce, batınında peygamberliğe seçilir ve ruhu peygamberliğin hakikatlerini algılar.

Onlar öncelikle batınlarını mükemmelleştirirler ve daha sonra bu mükemmellikler dışa yansır. Aslında Allah'ın bu seçkin kulları, öncelikle halktan hakka doğru bir yolculuk yaparlar ve hakka ulaştıktan sonra haktan hakla beraber halka geri dönerler." Dolayısıyla vahiy, soyut âlemden gelerek insanın batınına doğan üstün öğretilerin toplamıdır.

"De ki: Cebrail'e kim düşman ise şunu iyi bilsin ki Allah'ın izniyle Kuran'ı senin kalbine O indirmiştir." "Onu Rûhu'l-emin (Cebrail) indirdi, senin kalbine; uyarıcılardan olman için."

Vahiy de ilham gibi özel durumlarda kalbe dolarak insanın aydınlanmasını sağlar, ancak peygamberler bunun kimin tarafından geldiğini bilirler, normal insanlar ise kalplerine doğan ilhamın kimin tarafından geldiğini bilmezler.

Bu yüzden peygamberler semavî öğretileri almakta hiçbir zaman hayrete kapılmaz, yanlışlığa düşmezler; çünkü kimin tarafından geldiğini ve ne tür bir niteliğe sahip olduğunu çok iyi bilirler.

Zürare, İmam Sadık'a (a.s) şöyle sordu: Peygamber (s.a.a) , kendisine gelenin ilâhî vahiy olduğunu, şeytanî vesvese olmadığını nasıl ayırt edebiliyordu? İmam (a.s) cevap olarak şöyle buyurdu: "Allah ne zaman kullarından birini peygamberliğe seçerse, ona özel bir güven (sekine) ve vakar verir.

Böylece kendisine Allah tarafından gelenleri gözüyle görür gibi olur." Yine diğer bir hadiste, "Peygamber olduklarını nasıl anlıyorlar?" sorusuna cevap olarak İmam şöyle buyuruyor: "Onlar için perdeler tamamen kaldırılır."

Başka bir deyimle peygamberler, peygamberliğe seçildiklerinde, ilm'ül yakini çoktan geride bırakmışlar dır, ayn'ül yakini de kat ederek, hakk'ül yakine ulaşmışlardır. Böylesi tertemiz insanların bu büyük makamları kat ettikten sonra insanların içinden seçilip peygamber olmalarına pek şaşırmamak gerek. Bunu Kuran-ı Kerim şöyle buyuruyor: "İçlerinden bir adama: İnsanları uyar ve iman edenlere, Rableri katında onlar için yüksek bir doğruluk makamı olduğunu müjdele, diye vahyetmemiz, insanlar için şaşılacak bir şey mi oldu ki, o kâfirler: Bu elbette apaçık bir sihirbazdır, dediler?"

Yani eğer insanlar birazcık kendilerine gelseler ve peygamberler hakkında daha çok olumlu düşünseler, gerçekleri görüp, bu yanlış eleştirilerden sakınacaklardır.

Yüce Allah, peygamberlerin insanların içinden seçilmesiyle ilgili yersiz eleştirilere şöyle cevap vermektedir:

"Biz Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik.

Ve (nitekim) İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakup'a, esbâta (torunlara), İsa'ya, Eyyûb'e, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a vahyettik. Davud'a da Zebur'u verdik. Bir kısım peygamberleri sana daha önce anlattık, bir kısmını ise sana anlatmadık.

Ve Allah Musa ile gerçekten konuştu. (Yerine göre) müjdeleyici ve sakındırıcı olarak peygamberler gönderdik ki insanların peygamberlerden sonra Allah'a karşı bir bahaneleri olmasın! Allah izzet ve hikmet sahibidir.

Fakat Allah sana indirdiğine şahitlik eder; onu kendi ilmi ile indirdi. Melekler de (buna) şahitlik ederler. Ve şahit olarak Allah kâfidir. İnkâr eden ve (başkalarını da) Allah yolundan alıkoyanlar şüphesiz doğru yoldan çok uzaklaşmışlardır."

Öyleyse Allah'ın insanların içinden bir peygamber seçerek ona vahyetmesi çok da şaşılacak bir durum değil; çünkü tüm insanlar yaşamı boyunca az veya çok bunu kendilerinde tecrübe etmiş ve tarih boyunca defalarca görmüşlerdir.Peygamberlere Özel Vahiy Kuran'a göre peygamberlere özel olan vahiy, üç kısma ayrılmaktadır. Yüce Allah şöyle buyuruyor:

"Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. O yücedir, hâkîmdir. İşte böylece sana da emrimizle Kuran'ı vahyettik."

1- Direkt vahiy: Bu kısımda arada bir vasıta olmaksızın vahiy direkt olarak peygamberlerin kalbine gönderilmektedir. Allah Resulü (s.a.a) bu hususta şöyle buyuruyor: "Ruhu'l Kudüs benim içime üflüyor."

2- Sesin oluşturulması: Vahiy sesli bir şekilde peygambere bildirilmekte, fakat peygamberden başka hiç kimse bu sesi duymamaktadır. Peygamber sesi duyuyor ama bu sesin sahibini görmüyor, yani bir çeşit perdenin arkasından konuşan birisinin sesinin duyulması ve onun görülmemesi gibidir.

Bu yüzden Kuran, "perde arkasından konuşur" tabirini kullanmaktadır. Hz. Musa'nın tur dağında Allah'la konuşup, Ondan vahiy alması ve Hz. Resulullah'ın miraçta Allah'la konuşması bu türdendir.

3- Melek vasıtasıyla gönderilen vahiy: Bu görevi üstlenen melek Cebrail'dir, O Allah tarafından almış olduğu üstün öğretileri peygambere ulaştırmaktadır.