Bilindiği üzere çocukların talim ve terbiyesi için ilk ortam aile ocağıdır ve çocuklar bu okulda bir çok ahlak ilkeleri ile tanışır ve onlarla büyür, gelişir. Bu yüzden aile ortamının sağlıklı veya sağlıksız olması, çocukların ahlaki faziletler veya rezilliklerle yetişmesinde derin etkisi vardır. Gerçekte insanın ahlak anlayışının temeli aile ocağında atılır.
Bu durum özellikle çocukların büyük ölçüde çevresinden derinlemesine etkilendiğini görünce, daha da büyük önem arz eder. Üstelik çocuk yaştaki insanın her gördüğünden ve her duyduğundan derinden etkilendiğini ve bu yaşta öğrendiklerini kolay kolay unutmadığını da unutmamak gerekir. İmam Ali’den (sa) şöyle buyurduğunu belki de bir çok kez duymuşuzdur:
Çocuk yaşta talim ve terbiye, uzun yıllar kalıcı tesiri olan bir taşın üzerine kazılan izlere benzer. Çocuklar bir çok ahlaki fazileti ebeveynlerinden ve kardeşlerinden öğrenir. Cesaret, cömertlik, sadakat, emanettarlık ve bunun gibi özellikler çocukların büyüklerinden kolayca öğrenebildiği sıfatlardır. Yine yalan, ihanet, iffetsizlik ve benzeri rezillikler de çocukların büyüklerinden rahatlıkla öğrendikleri olumsuz sıfatlardır.
Bundan başka her anne ve babanın ahlaki sıfatları az çok çocuklara intikal eder. Bu intikal ise genetik bilimi ile izah edilir. Genler sadece fiziksel sıfatları değil, aynı zamanda ahlaki ve manevi sıfatları da çocuklara aktarır. Gerçi ikinci çeşit sıfatları zamanla değiştirmek mümkündür ve cenbi bir durum da değildir ve çocuk kendini bu sıfatların sorumluluğundan aklayamaz. Bu sözlerden anlaşıldığı üzere ebeveynler iki yoldan çocuklarının ahlakını etkileyebilir. Bunlardan biri tekvin ve teşri yoludur. Tekvinden maksat, nutfanın içinde yer alan ve ebeveynin iradesi dışında çocuğa intikal eden özelliklerdir ve teşri derken, bilinçli bir şekilde gerçekleşen talim ve terbiye işidir ve iyi veya kötü sıfatların kazanılmasına yol açabalir.
Gerçi bu iki yoldan hiç biri zorunlu değildir, fakat hiç kuşkusuz insanların kişiliklerini geliştirmekte etkilidir. Nice pak insanların evlatları onlar gibi pak ve silah insanlar olmuştur ve yine bir çok pak olmayan insanların çocukları da onların yolunu izlemiştir. Kuşkusuz bu iki durumda da bazı istisnalar söz konusu olabilir ki bu da genetik ve talim ve terbiyenin tesirinin değişmez olmadığını ortaya koyar. Şimdi Kur'an'ı Kerim’e dönelim ve bu semavi kitabın bu konuya nasıl baktığını ve nasıl örnekler verdiğini gözden geçirelim. Kur'an'ı Kerim’in Nuh suresinin 27. Ayetinde şöyle okumaktayız:
"Çünkü sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar; yalnız ahlâksız, nankör (insanlar) doğururlar (yetiştirirler)." Bu ayet Hz. Nuh’un kavminden söz ediyor. Hz. Nuh kavmi için ilahi azab talep ettiğinde, eğer bu kavim kalırsa başka kulları da saptıracağını ve bunlarda kafir ve fasık bir kuşaktan başka bir kuşak türemeyeceğini gerekçe gösteriyor. Bu söz fasık insanların fasık soyu olacağını beyan etmekten başka, yaratılış düzeninde da yaşama hakları olmadığını ve ilahi azabla cezalandırılmaları ve yok olmaları gerektiğini gösteriyor ve böylece toplum, aile ve hatta genin insanın ahlakında ve inancında etkili olduğu gerçeğini ortaya koyuyor.
Burada dikkat çeken nokta şu ki, Hz. Nuh kesin bir ifade ile fasık kavmin tüm evlatları da fasık ve kâfir olacağını belirtmesidir, çünkü bu kavimde fesat o kadar güçlüydü ki ondan kurtuluş yoktu ve insanı iradesinin dışında kendine çekerek fasık yapacaktı. Bazı müfessirler Hz. Nuh’nun bu gerçeği ilahi vahiy yolu ile öğrendiğini beyan ederek Hud suresinin 36. Ayetinde Yüce Allah’ın şöyle buyurduğunu beyan ediyor: Nuh'a vahyolundu ki: Kavminden iman etmiş olanlardan başkası artık (sana) asla inanmayacak. Öyle ise onların işlemekte olduklarından (günahlardan) dolayı üzülme. Al-i İmran suresinin 37. Ayetinin başında şöyle okumaktayız:
Rabbi Meryem'e hüsnü kabul gösterdi; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriyya yı da onun bakımı ile görevlendirdi. Kur'an'ı Kerim’de dünyanın en seçkin kadınları arasında yer alan Hz. Meryem öyküsünde yer alan bazı tabirler, veraset ve aile ortamında yetişme ve çevrenin insanın kişiliği üzerinde çok etkili olduğunu ve pak evlatlar yetiştirmek için bu konulara dikkat etmek gerektiğini ortaya koyuyor.
Bu durumlardan biri Hz. Meryem’in gebelik döneminde sürekli şeytan vesveselerinden Allah’a sığınması ve Allah’a hizmet etmeyi arz etmesi ve hatta bunun için adakta bile bulunmuş olmasıdır. Al-i İmran suresini n37. Ayeti Rabbi Meryem'e hüsnü kabul gösterdi; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi, şeklinde buyuruyor. İnsanıpak ve güzel bir bitkiye benzetmek, güzel bir çiçek bitkisi veya meyve veren bir ağaç için ta baştan geneteği ıslah edilmiş tohumlar kullanmak ve ardından bakımla o bitkiyi veya ağacı yetiştirmek gerektiği gibi, bu durum insanlar için de geçerlidir ve veraset etkeni insanın kişiliğinin gelişmesinde etkili olduğu gibi, aile ortamı ve çevre de etkilidir.
Ayet ardından Zekeriyya’yı da onun bakımı ile görevlendirdi, şeklinde buyuruyor. Kuşkusuz büyük bir peygamberin himayesinde yetişmek ve yüce Allah o peygamberi kefil yapması sonucu yetişecek insanın durumu bellidir. Ve bu denli yüce bir talim ve terbiye ile yetişen Hz. Meryem’in iman ve ahlak ve takva bakımından bunca yüce mertemelere ermesine şaşmamak gerekir. Ayet bu konuya da temas ediyor ve şöyle buyuruyor:
Zekeriyya, onun yanına, mâbede her girişinde orada bir rızık bulur ve "Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?" der; o da: Bu, Allah tarafındandır. Allah, dilediğine sayısız rızık verir, derdi. Kuşkusuz cenettik bir talim ve terbiyenin sonucu da cennetlik ahlak ve rızıktır. Kuşkusuz bu ayetlerden anlaşıldığı üzere veraset ve talim ve terbiye, ahlaki konularda ister olumlu, ister olumsuz, etkili etkenler olduğu kesindir. Kuşkusuz her insanın ilk okulu, annesinin eteği ve babasını kucağıdır. İşte bu noktada çocuk ya fazilet ya de rezalit dersini almaya başlar ve eğer talim ve terbiyeyi ister tekvini ister teşrii, göz önünde bulunduracak olursak, ilk okul aslında ananın rahiminde başlar ve tesrini dolaylı bir şekilde bebek üzerinde bırakır ve onu faziletleri veya rezaletleri öğrenmeye hazır hale getirir.
İslami hadislerde bu bağlamda çok latif ve çok dakik tabirlerle kullanılırken, sözü Hz. Ali’den Nahculbalağa’da yer alan bir vecize ile noktalamak istiyoruz. İmam Ali (sa) kendisini başkaları ile kıyaslayan canillere kişiliğini ve konumunu beyan etmek üzere şöyle buyuruyor: Sizler benim Allah resulü (sav) ile yakınlığımız ve o hazretin nezdinde has yerimi çok iyi bilirsiniz. Ben çocukken Allah resulü (sav) beni kucağına alır ve kursağına yapıştırırdı. O hazret her gün bana kendi ahlaki faziletlerinden bir bayrağı diker ve bana ona iktida etmemi emrederdi. Gerçi insanın iyi kötü, ahlakı ve ruhi sıfatları içinden kaynaklanır ve onun iradesi ile şekillenir, ancak iyi veya kötü ahlakın şekillenmesi için çeşitli etkenler söz konusudur ki bunlardan biri veraset meselesi ve diğeri ailevi talim ve terbiyedir ve bu mesele asla inkar edilemez.