Tefahur ve Tekasur
Tefahürde esas nokta, ilahi nimetlerin zikredilmesinden farklılığı ve tekasürle farklı olmasıdır.
Tefahür ve tekasür hem kavram ve hem mısdak bakımından birbirinden farklıdır, fakat bu iki sözcük arasında hakim olan sebep sonuç ilişkisi yüzünden bir çok müfessir tekasür konusunun devamında tefahür meselesine de değinmiştir.
Tefahür “Fahr” sözcüğünden türetilen ve insan zatının dışında olan mal mevki, evlat gibi eşyalar ve işler veya insani mekarim ve sıfatlar ve hasenelerle övünme ve hava atma anlamına gelen bir sözcüktür. Tefahür sözcüğü Kur'an'ı Kerim’de bir kez ve Hadid suresinin 20. ayetinde kullanılmıştır: Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme (tefahür) ve daha çok mal ve evlât sahibi olma isteğinden ibarettir.
Bu sözcüğün türevleri ise Kur'an'ı Kerim’da 6 kez zikredilmiştir. Bunlar Nisa suresinin 36., Hud suresinin 10., Lokman suresinin 18., Rahman suresinin 14., Hadid suresinin 20 ve 23. ayetlerindedir. Fahur sözcüğü Kur'an'ı Kerim’in dört ayetinde zikredilmiş ve kendi menakıb ve hasenelerini kibir ve gösteriş için sayan kimse anlamına gelir.
Bazı müfessirler Hadid suresinin 23. Ayetinin tefsirinde Fahur’u, sahip olduğu ilahi nimetler sırf kendisinin liyakatı için olduğunu zanneden ve bu yüzden aşırı derecede kendine iftihar eden ve övünen kimse olarak yorumlamıştır. Fahhar sözcüğü de aynı köktendir ve sadece bir kez Rahman suresinin 14. ayetinde zikredilmiştir.
Fahhar, kurumuş çamur ve çanak anlamına gelir ve başka çamurlara ve topraklara gördüğü ısıyla pişkin hale gelmiş olması yüzünden hava atan ve övünen çamur manasında bir nevi benzetmedir. Bazıları ise Fahhar’ın Fahr kökünden olduğunu ve aşırı derecede övünen anlamına geldiğini, bu tür insanların genellikle içi boş ve sadece gürültüsü çok olan kimseler oldukları için bu kelimenin çamurdan yapılan ve içi boş olan su testisine verilen bir ad olduğunu belirtiyor.
Öte yandan Duha suresinin 11. ayetinde ''Rabbinin nimetini minnet ve şükranla an!'' ifadesine bakıldığında açıkça ortadadır ki eğer biri kendi menakıb ve hasenelerini ilahi nimetleri itiraf etmek için beyan ediyorsa, bu fahur olmadığı gibi şürketmekti ve yine unutmamak gerekir ki ilahi nimetleri zikretmek insanı övünmeye yöneltmesin.
Masum imamlardan rivayet edilen bir çok rivayete göre gece yarısı namazı kılmayı anlatmak veya insanların malından bağımsız olmayı ve yine masum imamların velayetini kabul etmeyi itiraf etmek veya ahde sadık kalmayı beyan etmek takdir edilen tefahür kapsamında yer alır. Peki tefahür kökleri nerelere uzanır ve sebepleri nelerdir? Kur'an'ı Kerim bir çok ayette tefahürün nedenlerini ve kökünü ele alıyor ve bu ahlaki kusurun ortaya çıkış sebeplerini masaya yatırıyor.
Nitekim Nahl suresinin 14., Kehf suresinin 37., Kıyamet suresinin 77., Yasin suresinin 77. İnsan suresinin 2. Ayetlerinde olduğu gibi insanların zafiyetlerine ve kırılgan noktalarına yönelik cahilliği ve yine yaratılışa karşı bilinçsizliği ve cahilliği tefahürün ortaya çıkmasına sebep olduğu beyan ediliyor.
Şimdi bu ayetlerden üçünü ele alıp konuyu biraz daha fazla açmaya çalışalım. Önce Kıyamet suresinin 36. ayetinden son ayetine kadar şöyle buyurur: İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır! O, (döl yatağına) akıtılan meninin içinden bir nutfe (sperm) değil miydi?Sonra bu, alaka (aşılanmış yumurta) olmuş, derken Allah onu (insan biçiminde) yaratıp şekillendirmişti.
Ondan da iki eşi, yani erkek ve dişiyi var etmişti. Peki (bunları yapan) Allah'ın, ölüleri tekrar diriltmeye gücü yetmez mi? İnsan suresinde ise Yüce Allah insanları ilk yaratılışlarını hatırlatırken şöyle buyurur: Gerçek şu ki, biz insanı katışık bir nutfeden (erkek ve kadının dölünden) yarattık; onu imtihan edelim diye, kendisini işitir ve görür kıldık. Yine Abese suresinde de şöyle okumaktayız: Allah onu neden yarattı?
Bir nutfeden (spermadan) yarattı da ona şekil verdi. Kehf suresinin 37. Ayeti ve Yasin suresinin 77. Ayetinde bu ahlaki fesadın ortaya çıkış köklerine işaret edilirken insanın düşünmemesi ve sefihliği gerekçe gösteriliyor. Bakara suresinin 266. ayetinde ise fani dünyaya gönül vermek, buradaki geçici refaha kaptırmak ve ahiretten gafil olmanın tefahüre neden olduğu beyan ediliyor. Tüm bu anlatılanlarda dünyevi muhibetlere ve nimetlere gönül bağlamak ve ahiretten gafil kalmanın tefahür gibi ahlaki fesada yol açtığı anlaşılıyor. Kur'an'ı Kerim ayetlerinde ayrıca insanların her türlü sıkıntı ve musibetten korunmuş olma duygusunun insanı tefahür tuzağına düşüreceği ifade ediliyor.
Tefahürün diğer ahlaki rezilliklerle de irtibatı vardır. Nitekim bir çok müfessir Hadid suresinin 23. ayetinin tefsirinde Fahur ve Muhtal sözcüklerini beyan ettikten sonra her ikisini gizli şirk koşmanın mısdakı olarak tanımlıyor. Allame Tebatebai Tefsiri Mizan adlı eserinde Hadid suresinin 23. ayeti ve yine Nisa suresinin 36. ayetinin tefsirinde Fahur ve Muhtal sözcüklerini şöyle tefsir ediyor: Muhtal sözcüğü kendi kuruntularına kapılan ve bu kuruntularda kendisini büyük bir şahsiyet zanneden ve sonuçta kibire kapılarak doğru yoldan sapan kimseye denir. Bu özelliği at için de saymalarının sebebi, atın yürürken böyle bir duygunu telkin etmesidir.
Fahur da aşırı derecede övünen kimse anlamına gelir. Bu iki sıfat, yani kuruntuyu kapılmak ve aşırı övünmek, mal ve mevki hayranlığı ve bu iki şeyi sevmekte aşırıya kaçmayı simgeler. Tefahür sıfatının ayrıca halka yüz çevirme huyu ile de irtibatı söz konusudur. Bu noktaya Lokman suresinin 18. ayetinde işaret edilmiştir: Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme.
Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez. Tefahür, infakta cimriliğe de yol açar ki bu da tefahürün cimrilikle bağlantısı olduğunu gösterir. Bu noktaya da Nisa suresinin 36. ayetinde işaret edilmiştir: Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara (köle, cariye, hizmetçi ve benzerlerine) iyi davranın; Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez. Yine Araf suresinin 12. ayeti tefahürün ilk temelini atanın şeytan olduğunu beyan eder.
Ayette şu ifade yer alıyor: Allah buyurdu: Ben sana emretmişken seni secde etmekten alıkoyan nedir? (İblis): Ben ondan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın, dedi. Sad suresinin 76. ayeti de bu noktaya işaret ediyor: İblis: Ben ondan hayırlıyım! Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın, dedi.