Yalan söylemek
İnsan dilinin en büyük afetlerinden ve haram fiillerinden biri yalan söylemektir. Yalan söylemek İslam dininde büyük günahların arasında yer alır. Yalan sözcük itibarıyla yanlış, gerçeğe ve hakikate aykırı ve haksız sözdür ve birinin söylemediği bir sözü o kimseden naklen beyan etmektir. Yalanın aslı sözdedir ve bunun geçmiş veya gelecekle ilgili olması, bir vaat olması veya olmaması mahiyetini değiştirmez.
Yalan, doğrunun karşıtıdır ve ister kasıtlı olsun, ister sehven fark etmez, gerçek olmayan bir şeyi söylemektir. Yalan en büyük kusurlardan, en büyük günahlardan biridir ve bir çok fesadın kaynağı sayılır ve doğal olarak çirkin bir amele alışmak ve ahlaki rezilliklerini benimsemek büyük günah sayılır.
Kur'an'ı Kerim yalancı insanların mümin olamayacağını belirtiyor ve bu kesimi kafirler ve ilahi ayetleri inkar edenlerle bir tutuyor ve Nahl suresinde Allah’a yalan ve iftira atanların gerçek yalancılar olduklarını beyan ediyor. Bu ayet, İslam düşmanları ve cahil müşrikler Kur'an'ı Kerim’de bazı ayetlerin şartların değişmesi yüzünden yerini yeni hükümlere bıraktıklarında bunu bir bahane yaparak Allah Resul’ünü –s– yalancılıkla suçladıklarında ve o hazretin bu ayetleri kendisine öğreten öğretmeni olduğu iddiasında bulunduklarında nazil oldu.
Kur'an'ı Kerim tüm bu iddialara verdiği cevapta, İslam peygamberinin –s– ancak yüce Allah tarafından kendisine nazil olan vahiy ayetlerini beyan ettiğini ve sözlerinde iman, sadakat ve dürüstlük apaçık ortada olduğunu, yalan söyleyenlerin Allah’a iman etmeyenler olduğunu, yani iman ve yalanın bir arada olamayacağını ve gerçek müminlerin dili doğrudan başka bir şeye çalışmadığını buyuruyor.
Burada یفترى الكذب ibaresi gerçekte kafirlerin hem yalan söylediklerine ve hem iftira attıklarına bir vurgudur. Bu ayetin tefsirinde bir rivayette beyan edildiği üzere Allah Resulünden –s– sorulur: Acaba mümin de iffetsizliğe bulaşabilir mi? Allah Resulü –s– şöyle buyurur: Muhtemeldir. Sahabe arz eder: Acaba hırsızlığa bulaşması mümkün mü? Allah Resulü –s– bu da mümkündür şeklinde buyurur.
Sahabe bu kez arz eder: Ey Allah’ın Resulü, acaba mümin insan yalan söyleyebilir mi? Allah Resulü –s– hayır diye buyurur ve ardından bu ayeti tilavet eder. Yüce Allah Zümer suresinde de yalancıların ve küfür edenlerin hidayete erdirilmeyeceğini buyurur. Allah teala bir başka ayette de israf edenleri ve yalan söyleyenleri hidayete erdirmeyeceğini buyurur.
Kasas suresinden bilindiği üzere insanların hidayete erdirilmesi veya karanlığa sürüklenmesi yüce Allah’ın elindedir, yani hatta eğer İslam Peygamberi –s– birini hidayete erdirmek isterse, yüce Allah irade etmediği müddetçe bunu yapamaz. Yani insanlar kendi amelleriyle hidayete erme veya karanlığa sapma zeminini kendi elleriyle hazırladıkları sürece Allah teala herkesi hak ettiği şekilde mükafatlandırır, şöyle ki bazılarını hidayete erdirir ve bazılarını lütuf ve inayetinden mahrum bırakarak onları şaşkına çevirir ve bu zümre hiç bir zaman saadete ve kurtuluşa eremez.
Yüce Allah Kaf suresinde de şöyle buyurur: Bilakis onlar, hak kendilerine gelince yalanladılar. Şimdi onlar şaşırmış bir halde üstlerindeki göğe bakmazlar mı ki, onu nasıl bina etmiş ve nasıl donatmışız! Onda hiçbir çatlak da yok. Bu şaşkınlık bu zümrenin hakkı yalan saydıkları içindir ve bu yüzden kaçınılmaz olarak yaşamlarını batıl üzerine inşa etmiş ve batıla dayanmıştır.
Sonuçta bu insanlar kendilerini çelişkilerle dolu bir düzene teslim etmiştir, öyle ki bu düzende herkes başkalarını tekzip ediyor. Gerçekte yalan sözün ömrünün çok kısa olduğu da ispat edilmiş bir durumdur ve yalancı insan er geç söylediği yalan sözü itiraf eder, etmese bile söyledikleri yeni yalanlarla eski yalanını da gün ışığına çıkarmış olur. Yüce Allah Al-i İmran suresinde yalandan fısk şeklinde söz ediyor. Fısk Allah’a itaat etmenin dışına çıkmaktır. Yüce Allah Hac suresindeki ayetlerde da kötülüklerden yani putlardan ve batıl ve yalan sözden kaçının diye buyurmuştur.
Burada zor sözcüğü haktan sapma anlamına gelir ve bu yüzden yalana zor da denir. Yine her türlü batıl söze de yalan denir. Burada bunca günah arasında putperestlik ve batıl sözün örnek verilmesi, o dönemde hac mevsimi sırasında en çok işlenen günah olduğu içindir ve müşrikler putlara tapma ve putlara kurban kesme üzerine ısrar ediyordu.
Tevbe suresinde de ahitleri kırma ameli onlarda nifak ruhunu Allah’ın huzuruna çıkacakları güne kadar gönüllerine hakim kıldığını, çünkü onların ilahi ahitten saptığını ve yalan söylediğini buyuruyor. Burada onlar derken münafıklara işaret ediyor. Münafıklar görecede iman ve salih amel iddiasında bulunuyor ve Allah ile ahit bağlıyor ve geniş rızık elde ettiklerinde muhtaç insanlara yardım sözünde bulunuyorlardı, fakat gerçek yaşamları böyle değildi ve yalan söylüyorlardı.
İnsanın Allah ile yaptığı ahitten sapması pratik yalan sayılır. Ayet açıkça ilahi ahit ve antlaşmaya bağlı kalmamanın ve yalan söylemenin insanın kalbinde nifak ruhunu ömrünün sonuna kadar hakim kıldığını beyan ediyor ve bu gerçekten en büyük cezadır. Ahit bozma ve yalan söyleme günahlarıyla nifak arasındaki bağlantı açıkça ortadadır, çünkü nifak iki yüzlülükten başka bir şey değildir. Ahit bozma, yalancı insanlar da göreceli olarak ahitlerine bağlı olduklarını söylüyor, ama batında başka türlü davranıyor.
Yüce Allah Bakara suresinde de bu zümrenin içinde bir nevi hastalık bulunduğunu ve Allah tealanın onların hastalığını arttırdığını ve söyledikleri yalanlar için onları büyük azab beklediğini beyan ediyor. Bu ayette de münafıkların çirkin sıfat ve amellerinden söz ediliyor ve özellikle yalancılıkların üzerinde duruluyor. Ayette münafıkların tam olarak ne gibi yalanlar söyledikleri beyan edilmiyor.
Belki de bu yalanlar bir önceki ayette beyan edildiği üzere iman iddiasında bulunmaları olabilir, oysa kalpten iman etmedikleri ortadadır. Ya da müminlere karşı yaptıkları hile ve kurdukları kumpaslar ve söyledikleri yalanlarla müminleri kandırmaları söz konusu olabilir ve en önemlisi her fırsatta Allah Resulü’nü –s– tekzip etmeleridir. Fakat her halükarda ayet, bu zümreyi söyledikleri yalanlar için acı bir azabın beklediğini söylüyor ve bu da münafıkların en çirkin amellerinin yalan söylemeleri olduğunu ortaya koyuyor, gerçi başka büyük günahları da vardır. Burada hastalıktan maksadın nifak olduğu açıkça bellidir, nitekim nifak ahlaki bir hastalık sayılır ve münafıkların iki yüzlü olmalarının sonucudur.