Geçen bölümde dilin bereketlerinden ve yapıcı tesirinde ve yine dilin afetlerinden ve dille işlenen günahlardan ve birey ve toplum üzerindeki yıkıcı tesirinden söz ettik. İslam aleminin büyük araştırmacısı merhum Feyz Kaşanı ve yine İmam Gazali yazdıkları eserlerde dilin günahlarına detaylı bir şekilde yer vermiş ve örneğin dil için yirmi çeşit afet ve sapmadan söz etmiştir.
Örneğin insanların kendilerini ilgilendirmeyen konular hakkında konuşması, beyhude söz etmek, fazla konuşmak, şarap, kumar ve kadınlarla ilgili günah içerikli laf etmek, başkalarını aşağılamak amacıyla tartışmak, üstünlük taslamak için konuşmak, sözlü sürtüşmeler, kötü söz etmek, küfür etmek, sözleri batıl olan şiir okumak, çirkin mizahlarda bulunmak, başkaları ile sözlü alay etmek, insanların sırrını ifşa etmek, yalan vaatlerde bulunmak, yalan haber vermek, gıybet etmek, gammazlık yapmak, sözle nifak yaratmak, haksız yere başkasını methetmek, düşünmeden konuşmak, gereksiz sorular sormak, bu günahlardan bazılarıdır. Aslında araştırmalar ve incelemeler dilin afetleri ve günahları sadece biraz önce beyan edilen konular olmadığını gösteriyor.
Gerçi tüm bunlar dilin afet ve günahlarının büyük bir bölümünü oluşturuyor ve belki de Kaşani ve Gazali de bunların dilin tüm afet ve günahlarını kapsadığını söylemek istemiyordu. Bu yüzden bu başlıklara iftira atmak, batıl şahadette bulunmak, kendini övmek, asılsız spekülasyonları yaymak, fuhşun yaygınlaştırmak gibi günahları da eklemek mümkün.
Yine sert dille konuşmak, konuşurken edep kurallarını ihlal etmek, yersiz ve gereksiz ısrarda bulunmak, başkalarına laf atmak, hak etmediği halde başkasını kınamak veya serzeniş etmek, nimetlere karşı nankörlük etmek, batıla teşvik etmek ve batılın propagandasını yapmak, günaha teşvik etmek münkire emretmek ve marufu men etmek de dilin işleyebileceği günahlardır.
Evet, dilin afet ve günahlarına bu başlıkları ekledikten sonra hala tüm bunların dilin afet ve günahlarını tamamen kapsadığını söyleyemeyiz. Ancak şunu da belirmek gerekir ki bazı düşünürler ve alimler de dilin afet ve günah sayısını yükseltmek için gerçekte dille ilgisi olmayan bazı konuları da dilin afet ve günahları arasında saymıştır. Örneğin yoksulluğun dile getirilmesi, dinde bid’at, başkalarının düşüncesini kendi düşüncemize göre yorumlamak, casusluk ve benzeri konular her biri bağımsız bir günahla ilgilidir, gerçi bazen dil veya kalemle de işlenebilir, ancak bunları dile özgü günahların kategorisinde saymak pek de uygun gözükmüyor.
Çünkü eğer böyle yapacak olursak, riya, haset, kibir, cinayet, zina ve benzeri günahlar da bir nevi dille ilgili olabilir. Bazen de dilin afet ve günahlarını çeşitli kategorilere ayırmışlar ve her biri için ayrı bir başlık belirlemişlerdir. Örneğin öğretmene karşı sert konuşmak, ebeveynlere karşı sert konuşmak, başkalarını çirkin adlarla çağırmak gibi.
Her halükarda bu konuda da en iyisi ifrat ve tefritten kaçınmak uygun olur. Gerçi dilin afet ve günahlarını kategorilere ayırmak da konunun özü üzerine pek etkisi olmadığı de bellidir. Şimdi madem ki dilin yüce Allah’ın en büyük nimetlerinden biri olduğu halde ne denli tehlikeli olduğu ve bir çok günaha kaynaklık edebildiği ve insanların saadetini heba edebileceği anlaşıldığına göre, hangi ilkelere uyarak bu büyük tehlikeleri bertaraf etmeyi veya en azından en düşük seviyeye indirmeyi düşünmek gerekir. İslamî rivayetlerde ve evliyaların ahlak ve siyerinde dilin afet ve günahları ile mücadele için birer ilke olabilecek sözlere rastlamaktayız.
Bu ilkelerin başında ise dilin tehlikelerini ciddiye almak geliyor. Aslında her türlü tehlikeden sakınmak için en başta o tehlikeye dikkat etmek gerekir. İnsan her sabah uyandığında dilin tehlikelerini kendisine hatırlatmalıdır. Çünkü bu organ insanı saadetin doruğuna ulaştırabildiği gibi zillete de düşürebilir ve eğer ondan galip olursak, yırtıcı bir hayvan misali bizi parçalayabilir.
Bu bağlamda İslamî rivayetlerde güzel tabirlere rastlamaktayız. Örneğin Said Bin Cubeyr Allah resulünden –s– naklen şöyle anlatır: Ademoğulları sabah uyandığında vücudunun tüm organları dili uyarı ve onların hakkında ilahi takvaya uymasını talep eder ve eğer dil doğru yola giderse biz de doğru yola gideriz ve eğer yanlış yola girerse, biz de yanlış yola gireriz, der. İmam Ali’den –s– bir hadiste de şöyle okumaktayız: İnsanın dili her gün sabah vücudun tüm organlarına bakar ve şöyle der: sizin sabahınız nasıldır? Organlar da şöyle der: iyidir, eğer sen bizi rahat bırakırsan. Ve şöyle eklerler: Allah’a, Allah’a, bize riayet et. Ve Allah’a yemin ettirerek şöyle derler:
Biz senin aracılığınla mükafat veya cezaya nail oluruz. İkinci ilk susmaktır ki geçen bölümlerde susmanın önemi hakkında detaylı bir şekilde konuştu ve Kur'an'ı Kerim ayetlerinde susmakla ilgili vurguları gözden geçirdik. Özetle insan ne kadar daha az konuşursa hatası da o kadar az olur. Bundan başka susan insan dilinin kontrolü elindedir ve böylece öyle bir yere ulaşır ki hak tealanın rızasından başka söz etmez. Ancak unutmamak gerekir ki susmaktan maksat, mutlak susmak değildir. Çünkü insan yaşamında bir çok maddi manevi önemli konu, örneğin ibadetler, bilim öğrenmek gibi durumlar konuşmakla olur.
Susmaktan maksat, fasık sözler ve muhtevasız laf etmekten kaçınmaktır. Bu çerçevede İmam Ali –s– bir hadiste şöyle buyurur: Çok konuşan insanın hatası da çok olur ve hatası çok olan insanın utanma duygusu azalır ve utanma duygusu azalan insanın takvası azalır ve böyle birinin kalbi ölür ve kalbi ölen birinin yeri cehennemin ateşidir. Üçüncü ilke ise önce düşünmek ve sonra konuşmaktır. Eğer insan konuşmadan önce söyleyecekleri sözlerin üzerinde düşünürse, bir çok hatayı önlemiş olur ve dilini günaha bulaşmaktan korur. Evet, düşünmeden konuşmak dilin bir çok günaha bulaşmasının sebeplerindendir.
Allah resulünden –s– ünlü bir hadiste şöyle okumaktayız: Mümin insanın dili kalbinin ardındadır ve ne zaman konuşmak isterse, ilkin düşünür ve ardından dili ile sözüne imza atar. Ancak münafık insanın dili kalbinin önündedir ve ne zaman konuşmak isterse ilkin sözünü dili ile imzalar ve üzerinde düşünmez.