Geçen bölümde susmanın öneminden ve nefsin ve ahlakın güzelleştirilmesi üzerindeki etkisinden söz ettik. Gerçekte susmak, dilin her türlü afetinden korunmak için en temel yöntemlerden biridir, çünkü dil bilim, kültür, inanç ve ahlak bakımından en önemli anahtardır ve dili ıslah etmek tüm ahlaki reformların kaynağı ve her türlü sapmaktan korunmanın yoludur.
Dolayısıyla dil meselesi, susma meselesinden daha geniş kapsamlı bir tartışmadır. Dili ve söylediği sözleri ıslah etmenin ahlaki konularda fevkalade önem arz etmesinin sebebi, dilin kalbin tercümanı ve aklın temsilcisi ve insan kişiliğinin anahtarı ve en önemlisi ruhun kapısı olmasıdır. Bir başka ifade ile insan ruhuna yazılan her şey her şeyden önce dile ve sarf ettiği sözlere yansıtır. İşin ilginç tarafı, eski hekimlerin insanların sıhhatini veya hastalığını diline bakarak keşfetmeleridir. Çünkü eskiden kan testi gibi durumlar veya röntgen gibi cihazlar yoktu ve bu yüzden dil, sağlığın veya hastalığın teşhisi için bir araç olarak kullanılırdı.
Nitekim eskiden usta hekimler dile bakarak insanın sağlık durumu veya hangi hastalığa yakalandığı konusunda bilgi sahibi olabiliyordu. Aynı durum ahlaki ve fikri meseleler için de geçerlidir, şöyle ki dil insanın içindeki türlü fesat ve kötülükleri ortaya çıkarmakta kullanılabilir, nitekim dilin her türlü kirliliğe bulaşması insan ruhunu da derinden etkilemektedir.
İşte bu yüzden ahlak alimleri dilin ıslah edilmesine her zaman önem vermiş ve bunu ahlaki faziletlerin güçlenmesi ve ruhun tekamüle ermesinde önemli adım saymıştır. Emirülmüminin İmam Ali’den (sa) güzel vecizelerin arasında yer alan ünlü bir hadiste de bu gerçeğe rastlamaktayız. İmam şöyle buyurur: Eğer tanınmak istiyorsanız konuşun, çünkü insanın kişiliği dilinin altında yatmaktadır. Yine Allah resulünden (sav) bir hadiste şöyle okumaktayız: Bir insanın imanı ancak kalbi dürüst ve sağlam olursa, dürüst ve sağlam olur ve kalp de ancak dil dürüst ve sağlam olursa dürüst ve sağlam olur. Kur'an'ı Kerim ise Beled ve Rahman surelerinde bir kaç ayette sözün özünü anlatmıştır.
Beled suresinin 8 ila 10. Ayetlerinde şöyle okumaktayız: Biz ona iki göz vermedik mi? Bir dil ve iki dudak , Ona iki yolu ( doğru ve eğriyi ) gösterdik . Bu ayetlerin en büyük ilahi nimetleri beyan etmektedir ki bunlar göz, dil, dudak nimetleri, hidayet nimeti ve hayır ve şerle ilgilidir. Gerçekten de dil insan vücudunun en harikulade organıdır ve diğer organların üstlenmediği en ağır yükümlülüğü ve görevi üstlenmiştir. Dil insanların yiyecekleri yutmasında veya çiğnemesinde önemli rol ifa eder ve sürekli lokmaları çiğnenmek üzere dişlere doğru iter, fakat bu işi o kadar maharetli bir şekilde yapar ki, kendisini dişlerin arasında kalmaktan sıyırarak korur, oysa aynı zamanda sürekli dişlerle yan yanadır. Bazen bir lokmayı yerken dilimizi de çiğnemişizdir ve o sırada bu zarif organ acımıştır. İşte o anda eğer bu organ kendini dişlerin arasında kalmaktan korumasaydı başımıza neler geleceğini anlamışızdır.
Fakat bu fiilden daha da önemlisi, dilin konuşma yeteneğidir ki oldukça hızlı ve düzgün ve peyderpey hareketlerle ve dilin altı yönde hareket etmesiyle gerçekleşir. Bundan daha ilginç olan nokta şu ki yüce Allah insanlara konuşmaları için çok rahat olan ve asla yorulmayan ve hiç bir masrafı olmayan bir organı sunmuş olmasıdır. Ve daha da şaşırtıcı olan şey, insanın konuşma kabiliyetidir ki büyük bir ilahi emanet olarak ruhuna yerleştirmiş ve insan sözcüklerle sonsuz sayıda cümle kurma ve amacını beyan etme yeteneğine kavuşmuştur. Bunun dışında yüce Allah insanlara öyle bir yetenek vermiş ki bundan binlerce dil türemiş ve zamanla bu sayı daha da artmıştır.
İşte bu yüzden yüce Allah’ın sözü edilen ayetlerde dilden büyük nimetlerinden biri olarak söz etmesine asla şaşmamak gerekir. Eğer dikkat ederseniz, okunan ayetlerde dudaklardan dille birlikte söz edilmiştir, çünkü bir çok harf ve ses dudakların yardımı ile telaffuz edilir ve dudaklar aynı zamanda sesleri ve kelimeleri kesmek ve düzenleyerek yan yana beyan etmekte etkilidir. Öte yandan dudaklar dili kontrol etmek için de uygun bir araçtır, nitekim İslam peygamberi (sav) bir hadiste şöyle buyurur: Subhan Allah insanlara şöyle buyurur:
Ey ademoğulları, eğer dili seni harama zorlayacak olursa ben bunu önlemen için sana iki dudak verdim, böyle durumlarda onları kapat. Rahman suresinin 1 ila 4. Ayetlerinde de dilden kaynaklanan konuşma nimeti hakkında önemli bir tabir yer alıyor ve yüce Allah’ın Rahman adı zikredildikten sonra en önemli muhabbeti olan Kur'an'ı Kerim’e ve ardından insanın yaratılışına ve daha sonra da konuşma yeteneğine işaret edilmekte. Ayetler şöyle buyuruyor:
Çok merhametli(Allah) Kur'an'ı öğretti. İnsanı yarattı. Ona açıklamayı öğretti. Yüce Allah böylece konuşma nimetinden insanın yaratılmasından sonra en büyük nimet olarak söz ediyor. Gerçekte eğer konuşma yeteneğinin insanların yaşamlarında ilerlemeleri ve medeniyetlerin gelişmesi üzerindeki etkisini göz önünde bulunduracak olursak, eğer bu büyük ilahi nimet olmasaydı, insanların asla sahip oldukları bilgi ve deneyimlerini bir kuşaktan bir sonraki kuşağa aktaramayacağı ve böylece hiç bir ilerleme kaydedemeyeceği anlaşılır. Nitekim eğer bir gün bu büyük nimet insanlardan geri alınacak olursa insani toplumlar hızla gerilemeye başlayacağı kesindir.