Günümüzde acaba ahlak ve ahlaki değerler insanların özgürlüğünü kısıtlar mı? Veya eğer kısıtlıyorsa bu kısıtlama insanın yararına mı, yoksa zararına mı? Gibi soruların etrafında bol bol tartışılmıştır. Ancak bizce bu tartışmaların büyük bir bölümü özgürlüğün yanlış tanımlanması ve yine yanlış yorumlanmasından kaynaklanır.
Örneğin bazen ahlakın insanları kısıtladığı için yeteneklerini geliştirmeye engel oluyor, gibi ifadelere rastlamaktayız. Veya bazen ahlakın insanların içgüdülerini ezdiğini ve böylece gerçek saadete ermesine mani olduğu, oysa eğer bu içgüdüler gerekli olmasaydı yüce Allan onu yaratmazdı, denir. Yine bazıları ahlak programlarının lezzet ve zevk alma felsefesine aykırı olduğunu, oysa lezzet yaratılışın gayesi olduğunu ve insanların bu amaca ulaşması gerektiğini söyler. Bazen de bunların tam tersi söylenir, şöyle ki, insan esas itibarı ile özgür değildir ve her zaman cebri etkenlerin tesiri altındadır ve bu yüzden ahlakı tavsiyelere sıra gelmez.
Yine bazıları şöyle der ki dini ahlak, korku veya tama yüzünden Allah’a itaat etme temeli üzerine inşa edilmiştir ve tüm bunlar ahlaka aykırı şeylerdir. Bu çelişkili sözler bir yandan özgürlük kavramının doğru tanımlanmadığını ve öbür yandan başta islami ahlak olmak üzere dini ahlak ve ilkeleri iyice irdelenmediğini gösterir. İşte bu yüzden ilk önce özgürlük meselesi üzerinde durmak gerekir. Neden insan tüm varlığı ve benliği ile özgürlük ister? Neden insan özgür olmalıdır? Özgürlük insan ruhu ve cisminin gelişmesinde nasıl bir rol ifa eder? Veya tek bir kelimede özgürlük felsefesi nedir?
Aslında tüm bu soruların cevabını kısaca şöyle verebiliriz ki, insanın içinde özgürlük olmadan asla açığa çıkmayan bazı potansiyel yetenekler, şayestelikler ve güçler yer alır. İşte bu yüzden yeteneklerini geliştirmek ve kemale ermek isteyen insan bu amacına ulaşmak için özgürlük ister. Peki ama acaba yaratıcı yeteneklerini geliştiren ve açığa çıkaran bu özgürlük, kayıtsız şartsız özgürlük mü, yoksa güdümlü ve kontrol altına alınmış planlı bir özgürlük müdür? Bu sorunun cevabını iki örnek vererek açıklayabiliriz. İlkin, bir bahçıvanı düşünün ki türlü çiçekleri ve meyveleri yetiştirmek istiyor ve bunun için tohum ekiyor, fidanlara yetişiyor ve ağaçlara zamanında su ve gübre veriyor. Kuşkusuz eğer bu ağaç açık bir ortamda olmazsa ve havadan ve güneşin ışınlarından ve yağmur damlalarından yararlanmazsa veya kökleri toprağın derinliklerine inmez ve taşlar ve diğer engellerle karşılaşırsa, ne çiçek ve ne de meyve verebilir.
Dolaysıyla böyle bir ağacın meyve vermesi için kökleri, dalları, gövdesi ve yaprakları özgür olmalı ve özgürce gelişmeli ve büyümelidir. Ancak bazen bu ağacın uygun olmayan fazla dalları olabilir veya doğru gelişme ve büyüme yolundan sapabilir. Bu durumda bahçıvan eline testeresini alır ve hiç durmadan veya acımadan fazla olan ve sadece ağaca fuzuli yük olan dalları keser.
Bu durumda hiç kimse bahçıvana neden bu dalları kestin, neden ağaca istediği gibi büyümesine müsaade etmedin, diye sormaz. Eğer bahçıvan eğri büğrü olan ağacı düz bir sopaya bağlar ve düz büyümesini sağlarsa da hiç bir akıllı adam bahçıvana neden böyle yaptın ve ağacı engelledin diye sormaz, çünkü bahçıvan böyle bir itiraza vereceği cevapta, ağacı istediği biçimde eğri büğrü büyüyerek ona verilen suyu ve gübreyi heba etmek için değil, güzel meyveler vermesi için özgür bırakmak gerektiğini söyler. Aynı durum insanlar için de geçerlidir. İnsanoğlu önemli yeteneklere sahip olan bir mahluktur ve eğer doğru yönlendirilirse, maddi ve manevi açılardan en yüce derecelere erebilir.
İnsan yaratıcı yeteneklerini kullanmakta özgürdür, fakat onları heba etmekte veya yanlış yollarda kullanmakta asla özgür değildir. Özgürlüğü kayıtsız şartsız her türlü laubalilik şeklinde yorumlayanlar aslında özgürlüğün ne demek olduğunu anlamamış insanlardır. Özgürlük demek, insanın içindeki güçleri her türlü maddi manevi yüce hedef ve ülkülere ulaşma yolunda kullanmak demektir.
Örneğin belli bir yere ulaşmak için her türlü yolu ve caddeyi kullanmakta özgür olmanın anlamı, trafik kurallarını hiçe saymak ve caddelerde kaos yaratmak demek değildir. Hiç bir akıllı insan sürücülerin kımızı ışıkta beklemeleri, tek yönlü yola girmemeleri ve benzeri kulların sürücülerin özgürlüğüne aykırı olduğunu ve sürücüleri kısıtladığını söylemez. Gerçekte her akıllı insan bu tür bir söze gülerek yaklaşır ve özgürlüğün belli kurallar çerçevesinde olması gerektiğini, özgürlük insanı belirlediği amaca ulaştırması gerektiğini ancak başkalarına zarar vermemesi de şart olduğunu söyler. İşte bu yüzden bazı yanlış yorumlanan özgürlükler bir nevi tutsaklık sayılır.
Özgürlüğünü kötüye kullanan ve türlü uyuşturucu maddelerin bağımlısı olan bir genç gerçekte tutsaktır ve kendi kendini tutsak etmiştir. Gerçek özgürlük, ahlak ilkelerine uygun olan özgürlüktür ve insanı türlü ölümcül heva ve heveslerden kurtarır. Nitekim imam Ali (sa) da şöyle buyurur: İlahi takva kapalı olan her kapıyı açan anahtardır ve kıyamet gününün birikimidir ve insanı şeytanın tutsağı olmaktan ve her türlü beladan korur. Tüm bu anlatılanlardan hareket ederek gerçek özgürlükle aslında özgürlük adına esaret olan sahta özgürlükleri bir birinden ayırt etmek mümkündür. Nitekim bu kutsal kavramın kötüye kullanılması da önlenmiş olur ve hiç kimse ahlakın insanı kısıtladığını bahane ederek ahlaki değerleri sorgulayamaz.
Yine ahlakın içgüdüleri bastırdığını ileri sürenler de gerekli cevabı almış olur. İnsanın içgüdüleri gökten yağan ve hayat veren yağmur damlaları gibidir. Kuşkusuz eğer yağmur faydalı olmasaydı yüce Allah onu gökten yağdırmazdı, fakat bunun anlamı şu değildir ki bizler yağmur damlarına birleşerek yıkıcı sel olmasına müsaade etmemiz gerektiği anlamına gelmez. Akıl ve düşünce yağan yağmurun önüne baraj inşa etmek, kanallar kazmak ve bu ilahi muhabbeti doğru biçimde yönetmek ve bahçeleri ve tarlaları sulamak gerektiğini söyler. İnsanların içgüdüleri de yağmur damlaları gibidir ve eğer doğru ve planlı bir şekilde kullanılmaz veya yönetilmezse yıkıcı sele dönüşür ve insanın her şeyini heba eder. Kısacası özetlemek gerekirse, ahlak insanı asla kısıtlamaz veya kemale ermesine mani olmaz. Ahlak insanların içgüdülerini bastırmaz, bilakis ahlak insanlara saadete ermekte yardımcı olur ve içgüdüleri yönetmek de ideal kemale ermede kullanılır.