Geçen bölümlerde de işaret edildiği üzere eğer ahlakı verimli ve bol meyveli ve tabi onu tehdit eden bir çok afet ve tehlike ile karşı karşıya olan bir ağaca benzetecek olursak, ahlakın dayandığı ilke ve değerleri de bu ağaca bakan ve sulayan bir bahçıvana benzetebiliriz.
Nitekim eğer bahçıvan olmazsa ahlak ağacı kurur veya eninde sonunda ölümüne ve solmasına yol açacak türlü afetlere maruz kalmasına sebep olur. Ahlak bilginleri ve filozofları ahlakın dayanakları olarak sözünü ettikleri konular oldukça farklı ve çeşitlidir ve gerçekte her bir kesimin dünya görüşü ile ilgilidir.
Şimdi burada bu dayanakların çeşitlerinden bazılarına temas etmek istiyoruz. Bazı insanlar ahlak ilkelerine kişiliğin işareti olduğu için uyarmaya çalışır ve kişilik peşinde olan her insan kişiliği sadakat ve dürüstlükte görünce onların peşinden gider veya toplumun cesur ve cömert ve sadık insanlara büyük kişilik tanıdığını görünce bu tür ahlaki sıfatlara sahip olmak ister.
Ve bilmukabele ne zaman korkak, cimri ve iradesi zayıf olan insanların kişilikten ve saygınlıktan yoksun olduğunu görünce, bu tür ahlaki rezilliklerden uzak durmaya çalışır ve böylece ahlaki meseleleri için başka dayanakların arayışını girmiş olur. Ancak eğer doğru düşünecek olursak, bu dayanakların da vicdana döndüğünü anlarız, ancak burada toplumun vicdanı gündemdedir, bireyin değil.
Yani toplumun genel vicdanına uyumlu olan ve fazilet ve kişilik işareti sayılan her şey faziletli ahlak ve bunun tersi olan durumlar rezil ahlak olarak tanımlanır ve bu genel yargı toplumu iyiliklere sevk ederken kötülüklerden alıkoymaya çalışır. Kimse toplumun genel vicdanı bu alanda ahlaki meseleler ve değerler ve anti değerler konusunda ilham kaynağı olabileceğini inkar etmiyor, fakat bireysel vicdanda söz konusu olan tüm eksiklikler ve kusurlar toplumun genel vicdanı için de geçerlidir.
Toplumun genel vicdanı bazen hata yapar ve eğer hükümetlerin veya benzeri odakların geniş ve güçlü propaganda bombardımanlarına maruz kalırsa değerleri anti değer ve anti değerleri değer olarak algılayabilir, nitekim tarih boyunca da bu tür durumların bir çok örneğine rastlamaktayız.
Cahiliye çağında namus konusunda yapılan geniş çaplı propaganda yüzünden cahil Araplar namusunu korumak ve savaşlarda esir düşmelerini engellemek için kız çocuklarını öldürüyor veya diri diri gömüyor ve bunu ahlaki fazilet olarak görüyordu. Sadece Arap cahiliye çağında değil, günümüzde bile bir çok gelişmiş toplumda para pul ve güç sahipleri yaptıkları geniş propagandalarla gayri meşru amaçlarına ulaşmak için toplumun genel vicdanını kandırıyor ve ahlaki anti değerleri ahlaki değer olarak yutturmaya çalışıyor. Bundan başka gerçi insan vicdanı ilahi rahmetin hediyesidir ve yine yüce Allah’ın insanın içine yerleştirdiği büyük adaletinin küçük bir örneği sayılır, ancak buna rağmen insan vicdanı masum değildir ve bazen hata ve kusur işleyebilir ve eğer güvenlik ve hata götürmez bir üs onu ıslah etmezse, belki de yıllarca hatasını sürdürebilir.
Gerçi şimdiye kadar sözü edilen tüm dayanakların her biri bir nevi ahlaki meselelere yönelmekte rol ifa eder, fakat yine de bazı yorumlarda belirtildiği üzere bazı dayanaklar da sapkın yönlerden arınmış değil. Örneğin çıkarcılık ve menfaatçilik dayanağı her halükarda kendi yolunu izliyor ve bazen ahlaki meselelerin yörüngesinde yoluna devam ederken, bazen de bu yörüngeden çıkabiliyor.
Diğer bazı dayanaklar gerçi böyle değildir, fakat sınırlı nüfuz alanları bazı hatalar ve yanlışlarla beraberdir. Burada ahlaki meselelerin her türlü hata ve kusurdan arınmış tek güçlü dayanak, vahiy kaynağından beslenen ilahi dayanaktır. Burada ahlaki fazilet sadece çıkar ve menfaat elde etme aracı olarak algılanmaz, sadece sosyal refah aracı olarak sayılmaz, gerçi hem maddi çıkarları temin etmeye ve hem imar ve huzur ve refaha hizmet eder.
İlahi dayanakta manevi saikler asildir ve daha açık bir tabirle mutlak kemal ve kemalin mutlağı olan yüce Allah’ın pak zatı tüm cemal ve celali ve sıfatlar ile ana eksen sayılır ve her insan bu mutlak kemale yakınlaşmaya çalışır ve içinde O’nun isim ve sıfatlardan bir hüzmeyi canlandırmaya ve yaşatmaya çalışır ve gün be gün O’nun katına yakınlaşmak ister.
Ve sonsuzluğa doğru giden bu yolda kemal için hiç bir sınır ve kısıtlama tanımaz, vücudu mutlak kemal olan Allah aşkı ile dolup taşar ve içini nur demetleri aydınlatır, öyle ki her an daha üstün fazilet ve kemale talip olur, maddi çıkarı düşünmez, ahlakı şahsiyet için istemiz ve tek saiki vicdanıdır ve aynı zamandan bundan bile daha güçlü saikleri sahiptir. Her insan bilgisini akıl ve vicdan dışında semavi vahiyden alır ve gerçek ve sahte değerleri bu sayede bir birinden ayırt eder ve tam iman ve yakin ile ve her türlü kuşku ve şaibeden arınmış bir şekilde bu yolda adım atar. Bu bağlamda insanların en iyi rehberi Kur'an'ı Kerim’dir.
Kur'an'ı Kerim açıkça ahlaki amellerin Allah’a ve kıyamet gününe iman ürünü olduğunu belirterek bir çok ayette salih ameli imanın ardından ve iman ağacının meyvesi şeklinde beyan ediyor. Kur'an'ı Kerim imanı bol meyveli pak bir ağaca benzetiyor ve bu ağacın köklerinin çok sağlam olduğunu ve insanın ta derinlerine uzandığını ve dalları ve yaprakları da göklere uzandığını ve sürekli taze meyve ile dolu oluğunu buyuruyor. Kur'an'ı Kerim İbrahim suresinin 24 ve 25. Ayetlerinde bu konuya çok güzel bir şekilde işaret ederek şöyle buyuruyor: Görmedin mi Allah nasıl bir misal getirdi: Güzel bir sözü, kökü (yerde) sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaca (benzetti). (O ağaç), Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir.
Öğüt alsınlar diye Allah insanlara misaller getirir. Kuşkusuz kökleri insanların kalbinin en derinlerine uzanan ve dalları da insanın organları olan ve yaşam semalarına uzanan bir ağaç verimli bir ağaçtır ve fırtınalar böyle bir ağacı yerinden söküp atamaz.