Kur'an'ı Kerim sırlarından ve irfan hakikatlerinden biri Allah evliyalarının tayyibe hayatıdır ki bu semavi kitapta sadece bir kez açıkça zikredilmiş, fakat yer yer ona işaret edilmiştir.
Tayyibe hayat ya da evliyaların yaşamı, her türlü çirkinlikten, kötülükten, sapkınlıktan ve yanlıştan arınmıştır, çünkü hak teala katı bu tür işleri yeri değildir. Tayyibe hayat Nahl suresinin 97. Ayetinde yer alıyor: Erkek veya kadın, mümin olarak kim iyi amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız.
Ve mükâfatlarını, elbette yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz. Allah ile ahit ve antlaşmalarını bozmayan veya bunu ucuza satmayan mümin kulların sabır ve direnişinin mükafatıdır ve bu çerçevede amellerinin çok çok iyisi ile mükafatlandırılır. Bu amelden daha iyi mükafat ve sonuç, imanla berabar olmak kaydıyla salih amel sayesinde her kadına veya erkeğe nasip olan tayyibe hayattır.
Tayyibe hayat, içinde hiç gam keder ve korku olmayan pak iyi ve güzel yaşamdır. Tayyibe hayatın geniş manası vardır. Bu hayat her türlü acıdan ve kaygıdan uzaktır, içinde kanaat vardır, ifrat ve tefrit yoktur, içinde maneviyat ve iman ve başkalarına iyilik etmek vardır, gaflet, unutkanlık ve benzeri durumlar yoktur.
O zaman böylesine büyük bir saadete ermek için ilahi vahiye sarılmak ve şeytan vesveselerinden uzak durmak gerekir, çünkü şeytan tevekkül eden mümin kulların üzerinde hiç bir nüfuzu olamaz. Tayyibe hayat hakkında Kur'an'ı Kerim müfessirleri farklı görüşler beyan etmiştir. Merhum Tebersi, Mecmaul Beyan tefsirinde bu görüşlerden bazılarına şu şekilde işaret ediyor: helal rızık, kanaat ve hoşnutlukla beraber olan şerefle yaşam, güzel ve tazeliklerle dolu cennette hoş yaşam, berzahla cennette mutlu yaşam. Kimi müfessirler de tayyibe hayatı, helal rızıkla beraber ibadet ve Allah’ın emirlerine itaat etme onuruna nail olmak gibi şekillerde tanımlıyor.
İmam Ali’den (sa) Nahculbalağa’da yer alan bir rivayette şöyle okumaktayız: İmam Ali’den (sa) sordular: “فلنحیینه حیاه طیبه” (Falanhayyana hayati tayyibe) cümlesinden maksat nedir? İmam kısaca “kanaat” diye buyurdu. Kuşkusuz İmam Ali’nin (sa) bu tefsirinin anlamı tayyibe hayatı sadece kanaatle sınırlandırmak olmadığı ve sadece açık bir örnek ve mısdak vermek istediği aşikardır.
Çünkü eğer bir insana dünyada ne varsa verilir ama ondan kanaat ruhu alınırsa, sürekli acı ve kaygı içinde yaşar ve bilakis kanaat ruhuna sahip olan ve her türlü hırs ve tamahtan uzak duran insan her zaman gönlü hoş ve huzur içinde yaşar. Her halükarda tayyib hayatın anlamı o kadar geniştir ki sözü edilen tüm anlamları ve manaları kapsadığı açıktır.
Öte yandan tayyibe hayat imandan başka salih amele de ihtiyacı vardır. Gerçi gerçek iman salih ameli de beraberinde getirir ve salih amel de imanı güçlendirir. Mümin insan salih amel yolunda attığı her adım imanını güçlendirir ve imanı güçlendikçe de daha çok salih amele yönelir. Tayyibe hayattan yararlanmanın kriteri ise iman ve nefsani heveslerle cihatta sabırlı olmaktır.
Merhum Allame Tebatebai tayyibe hayat hakkında derin ifadeleri bulunuyor. Allame Tebatebai yazdığı tefsir kitabında Nahl suresinin 97. Ayetinin altına şu notu düşüyor: ihyadan maksat, hayat ve yaşamı bağışlamak ve ifaze etmektir ve ayeti şerif, subhan Allah’ın salih amelde bulunan imanlı insana sıradan insanların yaşamından farklı olan bir yaşam ikram ettiğini beyan ediyor ve gerçek yaşamın izleri olan ilim ve kudret bu yeni yaşamla birlikte geliyor ve bu yeni yaşam ve idrak ve güç mümin kula mahlukları olduğu gibi görme gücü kazandırıyor.
Böyle bir insan işleri ve eşyaları hak ve batıl olmak üzere ikiye ayırabiliyor ve ardından kalbi ve ruhu yaşamda fena olma vesilesi olan batıl işlerden uzaklaşmasına ve ona sırt çevirmesine yol açıyor. Böyle bir insan dünyanın şatafatlı yaşamına ve cilvelerine gönül bağlamıyor ve dünyevi her şeyden koptuğu için şeytan da ona nüfuz ederek horlayamıyor veya onu tutsak edemiyor.
Tayyibe hayata kavuşan insanın kalbi baki olan Allah’a yöneliyor ve O’nunla bütünleşiyor ve O’ndan başka hiç bir şeyi talep etmiyor ve O’nun öfkesinden ve gazabından başka hiç bir şeyden korkmuyor ve işte bu noktada kendisini tayyibe ve ebedi ve zevalsiz bir yaşam içinde buluyor. Bu yaşamı yönetense yüce Allah’tır ve bu manevi yaşamı boyunca paklık, güzellik, cemal ve maneviyattan başka hiç bir şey görmüyor ve Allah’ın çirkin ve kötü saydığı her türlü şeyi çirkin ve kötü sayıyor.
Böyle bir insan öylesine nuru, kemali, güç ve izzeti ve zevki tatmaktadır ki vasf edilemez ve bu zevkler sonsuzdur. Nahl suresinin 97. Ayetine göre tayyibe hayat iki temele dayalıdır. Bunlar iman ve salih ameldir. Mümin ve salih insanın kalbi huzur ve sefa içindedir. Kur'an'ı Kerim müminleri tanıtırken şöyle buyurur: (O kullar), harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar.
Burada sözü edilen denge tüm alanlar için geçerlidir ve ister bireysel, ister toplumsal yaşamlarımızda olsun, dengeli olmak, insanı tayyibe hayata kavuşturmanın zeminini hazırlamakta etkilidir. Yine Nahl suresinin 97. Ayetinde göre tayyibe hayata kavuşmak için imandan başka salih amel de gerekir. Gerçi gerçek iman salih ameli de beraberinde getirir ve salih amel de imanı güçlendirir. Mümin insan salih amel yolunda attığı her adım imanını güçlendirir ve imanı güçlendikçe de daha çok salih amele yönelir. Tayyibe hayattan yararlanmanın kriteri ise iman ve nefsani heveslerle cihatta sabırlı olmaktır.