Kur'an'ı Kerim’in Fussilet suresinin 34 ve 35. Ayetlerinde ise şöyle okumaktayız: İyilikle kötülük bir olmaz, Sen (kötülüğü) en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur. Buna (bu güzel davranışa) ancak sabredenler kavuşturulur; buna ancak (hayırdan) büyük nasibi olan kimse kavuşturulur.
Bu ayetlerde kin ve düşmanlıkları sonlandırmak için çok önemli ve çok etkili bir yöntem sunuyor ve ahlaklın kin ve nefretleri yok etmekte ifa ettiği rolün önemini ortaya koyarak şöyle buyuruyor: kötülükleri iyilik ederek bertaraf et ki düşmanın senin en samimi dostuna dönüşsün. Ayetler şöyle devam ediyor: ancak bunu herkes başaramaz ve bu büyüklüğü ve sabrı herkes gösteremez.
Gerçekte bu seviyeye ancak sabırlı ve dirençli insanlar erebilir ve ancak güçlü iman ve takva sahibi olan insanlar bu büyük ahlaki fazilete nail olur. Beşeri toplumların her zaman karşı karşıya bulunduğu en büyük sorunlarından biri, kin ve nefretlerin birikmesidir ve ne zaman bu kin ve nefret doruk noktasına ulaşırsa, savaşlar patlak verir ve her şeyi yakıp kül eder. Oysa sözü edilen yöntemle kötülükler iyilik ederek bertaraf olur ve kin ve nefret erir gider ve beşeri toplumlar bir çok savaşın tehlikesinden korunmuş olur ve ayrıca cinayetler de azalır ve toplumla yardımlaşma duygusu yaygınlaşır.
Fakat Kur'an'ı Kerim’in de belirttiği üzere bu iş herkesin üstesinde gelebileceği bir iş değildir ve bunun için büyük iman ve takva ve ahlaki terbiye gerekir. Kuşkusuz şiddete şiddetle karşılık vermek sadece şiddetin tırmanmasına ve hızla yayılmasına yardımcı olur ve beşeri toplumları büyük felaketlere sürükler.
Bu arada kötülüğü iyilikle bertaraf etmenin de belli kuralları ve sınırları ve istisna durumları söz konusudur ki bunu da yeri geldiğinde detaylı bir şekilde anlatırız. Kur'an'ı Kerim’in Al-i İmran suresinin 159. Ayetinde şöyle okumaktayız: O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi.
Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah'a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever. Bu ayet iyi ahlakın insanları cezbetmesinden söz ediyor ve ilahi ahlakı bilen bir yöneticinin ne denli işlerinde başarılı olacağını ve ürken kalpleri bir araya getirip birleştirdiğini ve toplumun gelişmesine hizmet eden bir birlik ve beraberlik oluşturduğunu beyan ederek şöyle buyuruyor: Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın. Oysa eğer kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış.
Kararını verdiğin zaman da artık Allah'a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever. Bu ayet iyi ahlakın bir toplumun yönetilmesinde ne denli etkili olduğunu ve toplumda vahdet ve birlik sayesinde zaferlere vesile olduğunu beyan ederken, iyi ahlakın sadece ilahi ve manevi boyutu ile sınırlı kalmadığını, insanların maddi yaşamında da geniş etkisi olduğunu ortaya koyuyor.
Ayette hataları affetme ve Allah’tan af dileme ve işlerde istişarede bulunma gibi üç önemli öğretisini de bu çerçevede değerlendirmek gerekir, çünkü sevgi ve tevazudan kaynaklanan iyi ahlak, başkalarının hatalarını affetmeye ve insanların kişiliğine ve varlığına saygı göstermeye sebep olur. Kur'an'ı Kerim Nahl suresinin 97. Ayetinde şöyle buyurmakta: Erkek veya kadın, mümin olarak kim iyi amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve mükâfatlarını, elbette yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz.
Bu ayette ise yeni bir tabirle karşılaşıyoruz ki o da güzel bir yaşamın salih amellerle irtibatıdır. Ayet burada şu vurguyu yapıyor: kim salih amelde bulunursa ister kadın ister erkek, mümin olarak yaptığı takdirde ona mutlaka güzel bir yaşam armağan ederiz ve böylece salih amellerinin mükafatını en iyi şekilde veririz. Bundan önceki ayetlerde ahlak ilkelerinin daha çok sosyal yaşam boyutları üzerindeki tesirinden söz edilmişti, ancak bu ayette daha çok bireysel yaşamın boyutlarına temas ediliyor ve bu yüzden insanlar ister kadın ister erkek, mümin oldukları ve salih amellerde bulundukları takdirde tertemiz bir yaşama kavuşacaklarını vurguluyor.
Bu ayette güzel yaşamdan maksadın sadece kıyamet gününe özgü bir yaşamdan söz edildiğine dair hiç bir işaret bulunmuyor. Burada pak ve güzel yaşamın genel anlamda hem fani dünyada ve hem ahirette yaşamdan söz edildiği anlaşılıyor.