Kur'an-ı Anlama Sorunu 7

Kur'an-ı Anlama Sorunu 7

Enfâl Suresi’nin 67 ila 69. ayetlerinde beyan edilen esirler olayı ve ayette açıklanmayan, hadisler olmadan ayetin normal zahirî maksatlarının bile anlaşılamayacağı gerçeği bunun bir başka örneğidir.

         Mücâdele Suresi’nin 12. ve 13. ayetlerinde bahsedilen necva olayının detay bilgileri, necvanın ne olduğu, neden bu hükmün getirildiği, neden 13. ayette kınamanın ardından af getirildiği, bu olaydaki sadaka hükmüne kimin amel ettiği vs. bir sürü detayları yine hadislerin yardımı olmadan anlamak mümkün değildir ve ayetler müphem bir olaydan bahseder şekilde karşımızda duracaktır.

Âl-i İmrân Suresi’nin 173. ayetinin açıklamasız metni de şöyledir:

“Bir kısım insanlar, müminlere, ‘Düşmanlarınız olan insanlar, size karşı asker topladılar; aman sakının onlardan!’ dediklerinde bu, onların imanlarını bir kat daha arttırdı ve ‘Allah bize yeter. O ne güzel vekildir!’ dediler.”

       Şimdi bu ayetin hangi tarihî olayla alakalı olduğu, “Bu şayiayı yayan bir kişi miydi, yoksa birkaç kişi mi? İsimleri neydi? Niye bunu yaptılar? Düşman dedikleri kimlerdi?” vs. bir sürü detayların hiçbirisi ayette yoktur. Hadisler olmadan bunları öğrenmemize imkân var mı?

       Tarihî olaylardan buna daha birçok örnek vermek mümkündür.

        Elbette bu durum sadece tarihî olaylarla sınırlı değildir. Benzer durumlarla hemen her konudaki ayetleri incelerken karşılaşırız. Kaza ve kader, cebir ve ihtiyar, ruyetullah, yadullah, aynullah, Arş, Kürsi vs. müteşabih ayetler, masumiyetle alakalı ayetler, velayet ve imametle ilgili ayetler, mead ve yeniden dirilişle ilgili bazı ayetler gibi…

       Fıkhî konularda abdest şekli, teyemmüm şekli, namazın kılınış şekli, zamanları, hırsızın elini kesme konusu, haccın birçok detayı, Kıble meselesi ve değişimindeki detaylar, nasih mensuh meselesi ve onlarca başka konular.

Konunun tekmili için şunu hatırlatmakta fayda vardır ki, bazıları da bu grubun tam karşı noktasında yer alıp Kur’ân’ın normal insanlar tarafından asla anlaşılamayacağını, dolayısıyla bizlerin Kur’ân’dan ancak Resulullah’ın ve vasilerinin açıkladığı kadar nasiplenebileceğimizi iddia etmişlerdir.

       Bu görüş de en az birinci görüş kadar yanlış ve vahim bir düşüncedir. Bunu kabul etmek demek, Kur’ân’ı büsbütün tatil etmek ve hayat sahnesinin dışına itmektir ki, her şeyden önce bizzat Kur’ânî açıklamalara aykırı olduğu kesindir.

      Kur’ân, onlarca ayetinde insanları Kur’ân’ı okumaya, akletmeye (ayetleri üzerinde düşünmeye) davet etmektedir. Eğer hiçbir şekilde Kur’ân’dan istifade etme imkânı olmasaydı, bu davetlerin hepsi abes olurdu ve Hakîm olan Rabbimizden hikmete aykırı her şey uzaktır.

       Kısacası bizim dediğimiz şey şudur: Evvela, Kur’ân’a tam anlamıyla ve bütün yönleriyle hâkim ve musallat olmak herkesin işi değildir. Saniyen Peygamber (s.a.a) ve onun ilminin mirasçıları ve ilim şehrinin kapıları olan Ehlibeyt İmamları’nın dışındakilerin, her konuda Kur’ân’dan istifade ettiklerine, Kur’ân’ın nihaî görüşü demek doğru değildir. Dolayısıyla “Başkaları da elbette Kur’ân’dan nasiplenebilir” demekle “Her konuda herkes Kur’ân’ın bütün mana ve meramını, nihaî görüşünü anlayıp ortaya koyabilir” demek, tamamen farklı şeylerdir.

 

Musa AYDIN

Kıble Dergisi, 25. Sayı