İkincisi: Başka ayetlerde Allah-u Teâlâ önceki ayetteki tabire yakın bir tabir kullanarak şöyle buyuruyor:
“Resulüm!) Biz Kur’ân’ı, sadece, onunla Allah’tan sakınanları müjdeleyesin ve şiddetle karşı çıkan bir topluluğu uyarasın diye senin dilinle (indirilip okutarak) kolaylaştırdık.”1
Diğer bir ayette ise şöyle buyuruyor: “Biz onu (Kur’ân’ı), öğüt alsınlar diye, senin dilinle kolaylaştırdık.”2
Görüldüğü gibi, Allah-u Teâlâ, Kur’ân’ı nasıl kolaylaştırdığını bu ayetlerde açıklığa kavuşturup, bunun Resulullah’ın (s.a.a) diliyle (açıklamalarıyla) gerçekleştirildiğini vurguluyor.
Veya yukarıda bazı örneklerini verdiğimiz ayetlerde, Kur’ân’ın bir beyan/açıklama olduğunu söylüyorsa, bunu da yine başka ayetlerde şöyle izah etmiştir:
“Biz, görevlendirdiğimiz her resulü ancak kendi toplumunun diliyle gönderdik ki, onlara (açıklanması gereken her şeyi) beyan etsin/açıklasın. Bunun ardından, Allah dilediğini saptırır, dilediğini de iyiye ve güzele kılavuzlar. Aziz’dir, Hakîm’dir O!”3
“…Ve Zikr’i (Kur’ân’ı) sana indirdik ki, onlara indirileni sen açıklayasın. Belki düşünürler.”4
“Biz, sana bu Kitap’ı, yalnızca onlara ihtilaf ettikleri şeyi açıklayasın ve iman edeceklere bir hidayet ve rahmet olsun diye indirdik.”5
“Hiçbir insana yakışmaz ki, Allah kendisine kitap, hüküm-hikmet ve peygamberlik versin de sonra o, insanlara, ‘Allah’ı bırakıp bana kullar olun.’ desin. O ancak şöyle der: Öğrendiğiniz ve okuyup ders aldığınız şu Kitap’a dayanarak benliklerini Allah’a adamış kullar/rabbanîler olun!”6
“Ümmîlere içlerinden, kendilerine ayetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara Kitap’ı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderen O’dur (Allah’tır). Kuşkusuz onlar önceden apaçık bir sapıklık içindeydiler.”7
Ayetlerden açık bir şekilde genelde bütün peygamberlerin, özelde Resulullah’ın (s.a.a) semavî kitapların ve Kur’ân’ın açıklayıcısı, öğretmeni ve ihtilaf ettikleri konularda onlara yardımcı olup ihtilaflarını bertaraf edecek bir merci olduklarını anlıyoruz. Eğer Kur’ân’ın her açıdan meram ve maksatlarının anlaşılmasında hiçbir açıklayıcının açıklamasına ihtiyaç duyulmasaydı, o zaman Resulullah (s.a.a) onlara neyin açıklayıcısıdır, neyin öğretmenidir? Bildikleri, anladıkları şeyleri mi onlara açıklıyor, öğretiyor?!
Bazıları diyor ki: “Bu ayetlerdeki açıklamadan maksat, kendine ineni eksiksiz tebliğ etmektir, tefsir etmek değildir.”
Bunlar teybin ile tebliği eş anlamlı tutuyorlar. Oysaki bu iddiayı da yine bizzat Kur’ân’daki tabir farklılıklarına dayanarak cevaplamak mümkündür. Mâide Suresi’nin 67. ayeti bunun çarpıcı bir örneğidir. Çünkü beyan/açıklama tabirinin kullanıldığı bu ayetlerde (Nahl, 44-68 ) “onlara indirileni açıklayasın diye” buyururken, tebliğ tabirinin kullanıldığı Mâide Suresi’nde, “Ey Resul, Rabbinden sana indirileni tebliğ et.” buyurmaktadır. Kur’ân’daki kullanımların, biz insanlarda birçok zaman olduğu gibi rastgele olmadığı gerçeğinden hareketle bu ayetlerdeki “onlara indirileni” tabiriyle, “sana indirileni” tabirini aynı tutamayız. Demek ki maksat birisinde tefsir ve açıklama görevidir, diğerinde ise tebliğ ve ulaştırma. Ayrıca diğer bazı ayetlerde Hz. Peygamber (s.a.a) hakkında Kitap’ın öğretmeni tabirini kullanması da, maksadın tefsir ve açıklama olduğunu desteklemektedir. Bazı ayetlerde Resulullah’a (s.a.a), “Nur saçan bir kandil (çırağ)”8 sıfatının yakıştırılması da, bu ulvî gerçeğin bir başka ifadesidir.
Kur’ân için “her şeyin açıklayıcısı” vurgusunun yapıldığı ayetlere gelince, bu ayetleri de şöyle açıklayabiliriz:
Evvela, bu ayetlerin zahirinden ilk akla gelen “her şeyin Kur’ân’da var oluşunu ve Kur’ân’ın her şey için bir açıklayıcı olduğunu”, dolayısıyla her şeyi Kur’ân’da aramamız gerektiğini; ne Peygamber’in, ne de herhangi bir kimsenin açıklamasına gerek olmadığını söylemek, başkalarından çok bu iddia sahiplerini zor durumda bırakır. Çünkü o zaman şu önemli sorunun cevabını vermeleri gerekir:
Her şey Kur’ân’da var ise, o zaman bu “her şeyin” içerisine, istisnasız her konuda her şeyin bilgi, belge ve ispatının girdiğini de kabul etmeleri gerekir. Mesela bugün insanoğlunun elde ettiği bütün bilimsel ve teknolojik bilgi ve keşifleri, Kur’ân’da bulmamız gerekir ve esasen Kur’ân’a sahip olan Müslümanlar, başkalarından çok daha önceleri bu keşif ve bilgilere ulaşmaları gerekirdi. Oysa böyle olmadığını hepimiz biliyor ve kabul ediyoruz. Diğer konularda da durum aynıdır. Acaba her konuda her istediğimizi, Kur’ân’da bulmamız mümkün mü?
-----------------------------------------------------------------
1- Meryem, 97
2- Duhân, 58
3- İbrâhîm, 4
4- Nahl, 44
5- Nahl, 64
6- Âl-i İmrân, 79
7- Cuma, 2
8- Ahzâb, 46