Bir kişi veya bir toplum Hz. Zehra'ya (s.a) bağlı olduğunu ve değer verdiğini ifade edebilir fakat o Hazretin gerçeğini anlamış olmadan sadece o mübarek zattan yüzeysel bir anlayışa sahip olabilir. Fakat Hz. Fatıma'nın (s.a) gerçek hayat ve yaşamının çeşitli boyutlarını anlamak ve o Hazretin öğretilerine uymak, insanın yaşam ve kaderini değiştirir.
Bugün Hz. Fatıma'nın (s.a) mübarek veladet yıl dönümü. O kız ki Yüce Allah onu bir çok hayrın kaynağı olarak tanıtmış, İslam peygamberinin (s.a.a) sevgi dolu kucağında büyümüş, ta ki seçkinler ve mutahharların silsilesini yetiştirsin ve kadının ruhunu yüceltsin. O ki Allah'ın rızası onun rızasında, Allah'ın gazabı onun öfkesindedir.
Hz. Zehra, Sıddıka-i Kübra Fatıma'nın (s.a) bereketli veladeti kutlu olsun. Kur'an'ı Kerim'de adı geçen kadınların her birinde kendine has özellikler var, fakat Hz. Zehra (s.a) tek başına tüm o özelliklere sahiptir. Hz. Fatıma (s.a) tıpkı Hz. Meryem gibi mutahhar ve pak, tıpkı Hacer gibi direniş ve tevekkül abidesidir. Tüm bu özellikler Hz. Fatıma'da (s.a.) bir arada bulunurken, tek başına dünya ehlinin en seçkin kadını idi.
Bu yüzden Hz. Sıddıka Kübra'nın kişilik özellikleri ve şahsiyetini Hakk'ın kelamı ve Resulullah'ın (s.a.a) sözlerinde aramak gerekir. Hz. Muhammed (s.a.a) Abdullah ve Kâsım adlarında iki evladını kaybedince, düşmanları o Hazreti zayıf duruma düşürmek için kinayeli sözler söylemeye başladılar ta ki kendisine 'ebter' yani soysuz olarak hitap ettiler.
Bu yüzden Hz. Fatıma'nın (s.a) veladeti ardından Yüce Allah Kevser suresini nazil ederek Resulullah'a (s.a.a) en büyük müjdeleri verdi: Şüphesiz biz sana Kevser’i verdik ( Kevser suresi ) Kevser kelimesinin kök anlamı bolluktur ve Kevserden murat ise bol hayır demektir. Yani ey Peygamber biz sana hayırların kaynağı, bereket ve direniş abidesi bir kız verdik, sana bir kişinin sahip olabileceği tüm insani faziletlerin bir arada bulunabilen bir kız verdik.
Yüce Allah surenin devamında değerli Resulüne (s.a.a) Kevser suresinin 2. ve 3. ayetlerinde şöyle buyuruyor: O hâlde, Rabbin için namaz kıl, kurban kes. Doğrusu sana buğzeden, soyu kesik olanın ta kendisidir. Ehli sünnetin en değerli din alimlerinden İmam Fahr-i Razi, Kevser suresi hakkında şöyle bir yorumda bulunuyor: Kevser'in sekiz anlamı var ve bu anlamların tümü ise Hz. Sıddıka Tahire, Fatıma Zehra (s.a) hakkındadır.
Daha sonra İmam Fahr-i Razi, Hz. Fatıma'nın (s.a) evlatlarından, masum imamlarından bazılarına değinerek bu saygın kadının bol hayırlarından olduğunun bir sebebi sayıldığını belirtiyor. Evet, Hz. Fatıma (s.a) hidayetin coşkulu çeşmesinin pınarı iken ve ondan binlerce duru nehir akarken nasıl bol hayırlara sebep olmasın. Kevser suresinin özellikle de kadınların hiçbir insani değeri olmadığı ve kız çocuğun doğuşunun utanç kaynağı olduğu cahiliye Arap döneminde nazil olması ve Hz. Fatıma (s.a) hakkında böyle anlamlı bir yorumda bulunmak, İslam'ın hayat verici İslam öğretilerinde kadına bir insan olarak verilen değer ve konumu gözler önüne seriyor; öyle bir varlık ki insanoğlu tarihinde tüm hayır ve bereketlere sebep olabiliyor.
Hz. Fatıma'nın (s.a) mutahhara varlığı ile ilgili bir diğer ayet ise Ahzap veya başka adı ile Tathir suresinin 33. ayetidir. Bu ayetin bir bölümünde şöyle deniliyor: Ey Peygamberin ev halkı! Allah, sizden ancak günah kirini gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor. Ehli sünnet ve şii muhaddis ve alimlerin bir çoğu söz konusu ayetin ehlibeyt hakkında nazil olduğu görüşünde hem fikir.
Söz konusu ayet nazil olunca Yüce Resulullah (s.a.a), Hz. Ali (a.s), Hz. Fatıma (s.a), ve evlatları Hz. Hasan ve Hüseyin'i (as) çağırarak, abasını üzerlerine örterek, ' Allah'ım, bunlar benim ehlibeytimdir. Onları her türlü kötülükten arındır' diye buyurdu. İmam Fahr-i Razi Tefsir-i Kebir adlı kitabı, ehli sünnet'in seçkin alimlerinden Suyuti de Ed-Dürrül-Mensur kitabında ve de İmam Hanbeli, Resulullah (s.a.a) ehlibeytin, Hz. Ali (a.s), Hz. Fatıma (s.a) ve evlatları İmam Hasan ve Hüseyin (a.s) olduğundan hemfikirler.
İslam peygamberinin (s.a.a) eşlerinden Ümmü-Seleme şöyle diyor: Tathir suresi benim evimde nazil oldu. O anda Fatıma, Ali, Hasan ve Hüseyin oradaydılar. Resul Ekrem üzerinde olan cübbeyi çıkartarak onların üzerine örttü ve şöyle dedi: Ey Allah'ım bunlar benim ehlim ve itretimdirler, kötülükleri ve çirkinlikleri onların üzerinden sil ve onları mutahhar kıl; diye buyurdu. Nasıl ki mübarek Kadir gecesi insanların kaderinin belirlenmesinde etkilidir, Hz. Fatıma Zehra (s.a) da doğru algılanırsa insanların yaşamını etkileyebilir.
Genelde çok az insan Kadir gecesinin gerçeğini kavrayabilmiştir, fakat kendi çapında bu gerçeği anladığında bilinçli olarak yaşamının seyirini değiştirir ve bu bilinç onu Allah’a daha da yakınlaştırır. Hz. Fatıma (s.a) da aynı Kadir gecesidir, yani bir kişi veya bir toplum Hz. Zehra'ya (s.a) bağlı olduğunu ve değer verdiğini ifade edebiliyor, fakat o Hazretin gerçeğini anlamış olmadan sadece o mübarek zattan yüzeysel bir anlayışa sahip olabilir. Fakat Hz. Fatıma'nın (s.a) gerçek hayat ve yaşamının çeşitli boyutlarını anlamak ve o Hazretin öğretilerine uymak, insanın yaşam ve kaderini değiştirebilir.
Kadir gecesi, bereketler ve değerlerin nazil olduğu bir gece olarak tüm faziletler ve saadetlerin pınarıdır. Yüce Resul’un (s.a.a) Kevseri Fatıma Zehra (s.a) da söz konusu değerlerin nazil olduğu yerdir. Kadir gecesi yüce Allah'ın tüm meleklerinin toplandığı gecedir, melekuti dünyadan daha fazla yararlanma ve faydalanma gecesidir. Hz. Fatıma Zehra’ya (s.a) yaklaşan ve o hazretten yararlanabilen kişi, meleklerin özelliklerinden daha fazla haz alarak onların kutsal alemlerine daha da yaklaşabilir. Yüce Allah Âl-i İmrân suresinin 61.ayetinde şöyle buyuruyor: Sana (gerekli) bilgi geldikten sonra artık kim bu konuda seninle tartışacak olursa, de ki: “Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı çağıralım. Biz de siz de toplanalım.
Sonra gönülden dua edelim de, Allah’ın lânetini (aramızdan) yalan söyleyenlerin üstüne atalım.” Bu ayet Resulullah (s.a.a) ve Necran Hıristiyanları arasında mübahele ile ilgilidir. Bu olay İslam Peygamber'inin (s.a.a) tüm güçlü delillerine rağmen Hıristiyanlar o hazrete iman etmeyince hakkaniyetin ispatı için karşılıklı mübaheleye ve lanet etmeye karar verildi. Fakat Necran Hıristiyanları Hz. Muhammed’in (s.a.a) söz konusu mekana Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin ile beraber geldiğini görünce onların lanetinden korkarak mübaheleden çekindiler. Bu olay ehli sünnet ve şii alimlerin fikir birliği ile kabul ettiği bilinen bir hadis olarak kayda geçmiştir.
Mübahele ayetinde ‘kadınlarımız’ kelimesi sadece Hz. Fatıma (s.a) ile sınırlıdır, zira o dönemde bir çok büyük ve değerli kadının yaşamasına rağmen hiç biri mübaheleye davet edilmediler. Zira Necran Hıristiyanları ile mübahele sıradan bir olay değildi ve sadece masum kişiler ona katılma salahiyetine sahiptiler. Mübahele olayı İslam tarihinin en hassas anlarından biridir ve bu sahnede hazır bulunmak için özel iman ve inancın varlığını gerektiriyor. Resul ekrem (s.a.a) tüm kadınlar arasından Hz. Fatıma’yı (s.a) seçti, zira Fatıma Zehra (s.a) kadınlardan bir ümmet konumundadır.
Hz. Zehra (s.a), salih inanca sahip olan iffetli kadınlar için somut bir örnektir. Yüce Allah İnsan suresinde iyi insanları şöyle anlatıyor: İyiler ise, katkısı kâfur olan içecekler dolu bir kadehten içerler. Bir pınar ki Allah’ın kulları ondan içer, onu (istedikleri şekilde) fışkırtıp akıtırlar. O kullar adaklarını yerine getirirler. Kötülüğü her yanı kuşatmış bir günden korkarlar. Onlar, seve seve yiyeceği yoksula, yetime ve esire yedirirler (Yedirdikleri kimselere şöyle derler:) “Biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve bir teşekkür beklemiyoruz.” Bu ayetler Hz. Fatıma’nın (s.a) ailesi hakkına nazil olmuştur.
Hz. Fatıma (s.a) ve Hz. Ali (a.s) çocukları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in(a.s) iyileşmeleri için 3 gün oruç adağı tuttular. Onlara bu konuda çocukları da katıldı fakat her 3 günün akşamında kendi iftar yemeklerini yoksul, yetim ve esire bağışladılar, dolayısı ile bu ayet onların şanında nazil olmuştur. Kur'an Kerim’de Hz. Fatıma Zehra'nın (s.a) şanı ve şahsiyeti ile ilgili bir çok ayet nazil olmuştur, Hz. Fatıma Zehra (s.a) şöyle buyuruyor: İmam, insanların ona doğru gittiği Kâbe gibidir, onun kendilerine gelmesini beklememeleri gerekir.