Kur'an'da Dua 2

Kur'an'da Dua 2

Kur'an'da Dua 2

Peygamberler akıl, zekilik, basiret ve yücelik açısından bütün insanlardan üstündürler ve onların kalpleri ve ruhları tüm ruhlardan ve kalplerden daha nurludur. Onların gayb ve şuhud hakikatlerine olan bilgisi, en yetkin bilgidir. Hakikatleri olduğu gibi bilirler. Canı gönülden dua ederler. Bütün varlıklarıyla kendilerini duaya verirlerdi. Ömürleri boyunca duasız bir gece ve gündüz geçirmemişler ve duasız bir şekilde sevgilinin (Allah’ın) huzuruna çıkmamışlar.

Onlar duayı ruhun gelişmesi, kalbin temizliği, batındaki maddiyat tozlarının silinmesi, yaşantısındaki buhranların ve üzüntülerin giderilmesi ve müşkülatların çözümlenmesinde asıl faktör olarak biliyorlardı ve onlar kesin olarak Allah’ın dergahından istekte bulunan her kimsenin hacet ve maksadına ulaşmadan geri dönmediğini biliyorlardı. Bundan dolayı duanın müstecab olacağına inanmışlar, bu konuda bir şüphe ve tereddüde yer vermemişler, bu itikatlarına dayanarak yüce Hakk’ın karşısında tevazu ile dualarını dile getirmişler ve hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah-u Teala’nın yüzde yüz kendisine sunulan duayı karşılıksız bırakmayacağına kalben itminan etmişlerdir.

Kur’an-ı Kerim bu hakikati açık bir şekilde Hz. İbrahim’in (a.s) o pak dilinden şöyle naklediyor:

“Hamdolsun O Allah’a ki bana ihtiyarlık vaktimde İsmail’i ve İshak’ı lütfetti! Şüphe yok ki Rabbim elbette duayı işitendir.”[1]

Dua öyle bir kudret ve güçtür ki, Hz. Zekeriyya yaşlılık halinde muhabbet sahibi olan Allah-u Teala’dan çocuk talebinde bulundu. Aziz Allah da onun bu isteğini geri çevirmedi ve hanımı çocuk doğuramayacak kadar yaşlı olmasına rağmen ona Yahya’yı verdi.”[2]

Hz. İsa dostlarının ricası üzerine dua vesilesiyle Allah-u Teala’dan gökten bir sofra indirmesini istemişti. Yüce Allah da onun bu duasını müstecap edip kendisi ve dostları için gökten lezzetli yiyecekler indirdi.[3]

Yüce Allah, kullarına her ne halde olursa olsunlar dua etmeyi, onlardan iyi ve kötü anlarında kendisinin yüce makamı karşısında ezilmiş ve yalvarır bir vaziyette dua etmelerini, huşuya erişmiş bir kalple ve gönülden ağlayan ruh haleti içinde hacetlerini O’ndan istemelerini ve O’nun dualara kesinlikle icabet edeceğine dair verdiği söze ümit bağlamalarını emretmiştir.

Aynı zamanda tekebbürlerinden dolayı dua etmekten yüz çevirenleri de hor, zelil, utanç içinde, aşağılık bir şekilde cehenneme atacağını bildirmiştir. Zahir ve batında da bütün bunları, Mümin suresindeki tek bir ayet ile şöyle açıklamaktadır:

“Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, kabul edeyim; çünkü bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar hakir ve zelil olarak cehenneme gireceklerdir.”[4]


[1] İbrahim, 39

[2] Meryem, 5- 9

[3] Maide, 112- 115

[4] Gafir (Mümin), 60