Kur’an’ı Kerim ile tanışmak için beş unvan Kur’an’da sayılmıştır.
Müzzemmil/20 «فَاقْرَؤُا ما تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْآنِ»
Ankebut/45 «اتْلُ ما أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنْ كِتابِ»
Müzzemmil/4 «وَ رَتِّلِ الْقُرْآنَ تَرْتِيلاً»
Muhamme/24, Nisa/82 «أَ فَلا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْآنَ»
A’raf/204 «...وَ إِذا قُرِئَ الْقُرْآنُ فَاسْتَمِعُوا لَهُ وَ أَنْصِتُوا»
1)Kıraat
Kıraat kelimesinin manası bir araya getirmek, toplamaktır. Bundan maksat harfleri ve kelimeleri bir araya getirip toplamaktır. Çünkü harfleri bir araya getirmekle manalı kelimeler, kelimeleri bir araya getirmekle anlaşılır cümleler oluştururuz.
Bu sebeple her bir araya gelen şey kıraat olmaz aynı şekilde bir harfe de kıraat denilmez telaffuz denilir.
Kıraatin olduğu lafız mutlaka anlaşılırdır denilir ise bu doğrudur. Fakat her kıraatte bir anlama vardır, denilir ise işte bu çok tutarlı değildir. Çünkü insanlar, Kuran'ın manasını bilmeden harflerini bir araya getirerek, Kuran'ın kelimelerini ve kelamını ezberleyip veya ezberlemeden okudukları zaman; biz bu kimselere kari ve ya kurra diyoruz. Her kari, okuduğunun manasını bilemeyebilir. Buna rağmen biz, o kimse için kurra ve kari diyoruz. Kıraaat için manasını bilmek şart değil, lafzını bilmek veya hafızada tutmak şarttır. Bundan dolayı kıraat; esasta lafzı okumaktır, manayı değil. Eğer hem lafızı hem de manası okunur ise bu hem kıraat, hem de tertil olmuş olur.
2)Tertil
Bazı şeyleri görünür şekilde, en uygun düzen içinde ve acele etmeden bir araya getirmek anlamına gelir. ( Lisanul Arap) Bir metnin okunuşu ile ilgili olarak kullanıldığında ise anlamını düşünce süzgecinden geçirmek, sakin ve ölçülü bir okumayı anlatır. Tertil; mana, kıraat lafız, tilavet ise maksada atıftır. Mutlak manada anlamının içinde bulunduğu okuma şekline tertil, denir. Her tertil, kıraattir; fakat her kıraat tertil olmaya bilir. Kıraat için lafız, tertil için anlam, tilavet için ise yaşam şarttır.
3) Tilavet
Bir şeyi aralarına, kendinden olmayanı almaksızın, birinin diğerini takip etmesi anlamına gelen tilavet; Kuran'a atfedildiğinde iki manaya ihtimal taşır. 1) Hükümde tilavet 2)Kıraatte tilavet Fakat biz bunlar içerisinde Kuran'da sıkça bahsedilenin birincisi olduğunu görüyoruz. Çünkü Kuran'ı tilavet etmek farzdır. إِنَّ الَّذِي فَرَضَعَلَيْكَ الْقُرْآَنَ لَرَادُّكَ إِلَى مَعَادٍ" Kuran'ı sana farz kılan Allah, elbette seni döneceğin yere döndürecektir." Bu ayette farz kılınan Kuran'ın lafzı mı, manası mı, yoksa Kuran'ın hayata taşınması yani hükmünü tilavet mi? Bu fakir kardeşinizin, delillerden edindiği ilme göre buradaki farziyyet; Kuran'ın hükmü, tilaveti olduğudur. Yine başka bir ayette; أُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُسْلِمِينَ وَأَنْ أَتْلُوَالْقُرْآَنَ " Ben, Kuran'ı tilavet etmek ile emrolundum." Emrin, Kuran'ı yaşamaya yönelik bir emir olduğu anlaşılmaktadır. Eğer lafzı tilavet olmuş olsa idi o zaman, herkesin Kuran'ı yüzüne okuması farz olurdu. Fakat farz olan; lafzı tilavet değil, manayı hayata aktarmaktır. Zaten bu ayetin ilk muhatabı peygamberdir. Peygamberimizin ise okuma yazması olmadığından, Kuran'ı yüzüne okuma emrini, yani lafzı tilaveti nasıl gerçekleştirebilir ki? Peygamberin de Kuran'da emredilen bir şeyi yapmaması mümkün değildir. Ya Peygamberimize okuma yazması vardı diyeceğiz ve Kuran'ın ilk muhatabı peygambere farz kılınan, lafzı tilaveti herkese farz kılacağız ya da ayetin hükmünü peygamberimize hasredip; lafzı tilavet Peygamber'e farz, diğer vahyin muhataplarına sünnettir demek zorunda kalacağız ki bu da bizim takip ve tasvip ettiğimiz bir yol değildir. Çünkü herkes, vahyin muhatabıdır. Bundan dolayı Kuran'ı tilavet etmek, herkese farz ise bu lafzı tilavet değil, hükmü tilavet etmektir. Rağıp El İsfihani: '' Kuran'ı tilavet etmenin, onun içindeki emir ve nehiylere; teşvik ve korkutmalara ya da böyle olduğu düşünülen şeylere imtisal etmek ve Allah'ın nazil olan kitaplarına uymak, onları takip etmekti.'' diyor. Bundan dolayı her tilavet, bir kıraattir; fakat her kıraat, bir tilavet değildir.