Ve dediler ki: "İşittik ve itaat ettik. Rabbimiz bağışlamanı dileriz. Varış ancak sanadır."(Bakara-285)
"İşittik ve itaat ettik." sözü bizzat kendilerinin sunulan şeye itaat edeceklerini bildirmedir, [Türkçe'de "baş üstüne" kullanıldığı gibi] ve haber verme şeklinde bir ifade değildir. Bu ifade, kalben onaylanmış ve organlar vasıtasıyla pratize edilmiş bir şekilde icabet etmekten kinayedir. Çünkü dil biliminde işitmek, kabul ve kalben onaylamayı ifade eder. İtaat ise, pratik uygulamaya baş eğme anlamına gelir. Dolayısıyla iman olgusu, işitme ve itaatin bir araya gelmesi ile gerçekleşir.
Müminlerin "İşittik ve itaat ettik." demeleri, kulun üzerinde bir yükümlülük olan Rububiyet karşısında, o makamın çağrısı karşısında tam bir bağlılığın, boyun eğişin ifadesidir. Yüce Allah'ın kulundan istediği ve kulu üzerinde olan hakkı budur. Bu, İtaat etmek üzere işitmesidir ki, işte buna ibadet denir. Konuya ilişkin olarak ulu Allah şöyle buyuruyor: "Ben, cinleri ve insanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım. Ben, onlardan bir rızk istemiyorum ve onların beni doyurup beslemelerini de istemiyorum." (Zâriyat, 56-57) Ve yine şöyle buyuruyor:
Yüce Allah, zatı için kullara yüklediği bu hakka karşılık, kullar için de kendisine bir hak öngörmüştür. Bu hak, ulu Allah'ın kulunu bağışlamasıdır. Nebi, resul ve diğer insanlardan olsun her kes, kişisel mutluluk için buna muhtaçtır. Buna göre yüce Allah, kulları kendisine ibadet etmek suretiyle itaat edecek olursa, O da kedilerini bağışlayacaktır. Nitekim bu hükmü, Adem ve çocukları için öngördüğü şeriatta her şeyden önce vurgulamıştır: "Dedik ki oradan tümünüz inin. Bundan sonra size benden bir hidayet geldiğinde, kim benim hidayetime uyarsa, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır." (Bakara, 38) Burada kastedilen, bağışlamadan başka bir şey değildir.
Müminler: "İşittik ve itaat ettik." dediklerinde, çağrıya "işitme ve itaat etme" suretiyle icabet ettiklerini, mutlak olarak ve hiç bir kayıt getirmeden belirtmiş olmakla, Rububiyet makamının üzerlerindeki hakkını eksiksiz yerine getirmiş oldular. Ondan sonra da ulu Allah'tan, kendileri için öngördüğü haklarını talep ettiler. Bu hak da Rabbin kulunu bağışlamasıdır. Bu yüzden: "İşittik ve itaat ettik." sözlerinden sonra şöyle demişlerdir: "Rabbimiz, bağışlamanı dileriz, varış ancak sanadır." "Bağışlama" anlamına gelen "mağfiret" ve "gufran" kelimelerinin anlamlarının esasında "örtme" olgusu yatar. Dolayısıyla yüce Allah'ın bağışlamasının esası, azabın bertaraf edilişi ve kulluk aşamasındaki kusurların örtülmesidir ki bu kusurlar Dönüş sürecinin sonunda kulun, Rabbinin huzuruna çıktığında ortaya çıkacaktır. Bu nedenle, "Rabbimiz, bağışlamanı dileriz." ifadesinden sonra: "Varış ancak sanadır." demişlerdir.