İnsan Hayatında Kur’an’ın Rolü

İnsan Hayatında Kur’an’ın Rolü

İnsan Hayatında Kur’an’ın Rolü

İnsan Hayatında Kur’an’ın Rolü

Dr.İbrahimiyan

Hamd ve sena, alemlerin Rabbi Allah’adır; selat ve selam, yüce peygamberimiz Muhammed Mustafa’ya (s.a.a), masum Ehl-i beytine (a.s) ve seçkin ashabınadır.
Değerli okurlara sunduğumuz, uzunca da olsa bu yazı dizisi, yılların ürünü olan bir araştırma olup “İnsan Hayatında Kur’an’ın Rolü” ana başlığınıtaşımakta ve konuya Kur’anî, rivaî, irfanî, bilimsel açıdan yaklaşmaktadır.
Okuyucularımız için yararlı olmasını yüce Allah’tan temenni ediyoruz.

Kur’an Okumak
İnsan beden ve ruh, aşina ve yabancı, ayb ve gayb bileşimi bir varlıktır.İnsan için aşina olan, ruh; yabancı olan ise bedendir.
Şair bu gerçeğe şöyle temas etmektedir:

“Öz işinle uğraş, sana ne elden
Başka vadilerde ev kurmak neden
Kim sana yaddır bil? Bu haki tenin!
Bundan dolayıdır senin kederin
Miski tene değil, canına payla
Misk nedir? Allah`tan, adından başka!
Misk içre olsa da şu beden eğer
Ölüm günü iğrenç kokusun verir.”
“Çün tenin yarısı ayıb yurdundan
Diğer yarısı da gayıb yurdundan”

İnsanın bedeni yemekle beslenir ve güçlenir; yemeği terketmekle de zayıflar, erir gider. İnsanın ruhu da aynen bedeni gibi kendine uygun gıda ile gelişir/beslenir; onu terketmekle de yıpranır gider.
İnsan ruhu, semavî kelamı dinlemekle ve kökü gayb aleminde olan sözleri duymakla beslenir/gelişir; çünkü gayb kökenli ruh, ancak gayb kökenli gıdayla beslenir ve olgunlaşır.
İrfan ehli şairler, bu gerçeğe şöyle değinmişlerdir.


“Hayvan ot yiyerek gelişir sade
İnsansa gelişir izzet, şerefle
İnsan olgunlaşır kulak yoluyla
Hayvansa gelişir yemek, içmekle
Öz işinle uğraş, hikmet rızkı ye
Gönlün olgunlaşsın izzet, şerefle.”

İrfan ehlinin sözünde geçen canavar ve hayvan gibi terim ve sözcükler hakî bedeni ima etmektedir. İşte bundan dolayıdır ki yüce Allah, sürekli olarak semavî hikmet ayetlerini insanın can kulağına tilavet etmeleri için peygamberler göndermiştir.
Kur’an-ı Kerim bu bağlamda şöyle buyurmaktadır:


“Andolsun ki Allah, müminlere büyük bir lütufta bulundu onların içinden bir Peygamber gönderdiği zaman; o Peygamber, müminlere Tanrı âyetlerini okumada, onları arıtmada, onlara kitap ve hikmet öğretmede ve onlar, bundan önce apaçık bir sapıklık içindeydiler.”[1]


İnsan vahiy kelamını dinlemek ve içeriği hakkında yoğunlaşmak ve düşünmekle ebedî mutluluk ve olgunluğunu kazanabilir; bundan uzak durması ve mahrum kalması durumunda ise ebediyen mutsuz ve bedbaht olacaktır.
Kur’an-ı Kerim’in buyurduğuna göre cehennem ehli, ateşe düşüşlerini iki nedene dayandıracak ve şöyle diyeceklerdir:

“Ve eğer derler, duysaydık, yahut akıl etseydik yakıp kavuran cehennem ehli olmazdık.”[2]


Azizİslam Peygamberine (s.a.a) verilen en büyük nimet Kur’an-ı Kerim olmuştur. Yüce Allah, İslam Peygamberine (s.a.a) bahşettiği nimetleri sıralarken bunların en önemlisinin Kur’an ve Fatiha sûresi olduğunuşöyle buyurmaktadır:

“Andolsun ki biz sana, tekrarlanan yedi âyeti ve pek büyük olan Kur'ân'ı verdik.”[3]


Bağışlayıcıve cömert Peygamberimiz (s.a.a), -kendisinden başka kimsenin layık olmadığı- bu yüce nimeti, hiçbir ücret beklentisinde olmaksızın ümmetine bağışlamıştır.
Altyapısınıhazırlamış ve filizlenmeye elverişli canlar dışında kimsenin Kur’an’dan yararlanamayacağını da göz ardı etmemek gerekir.

Şairin de dediği gibi:

 


 “Gerçeği duymakla adam olunmaz
Her kuşun lokması incir olamaz,” 

 

Kur’an-ı Kerim bu gerçeğe şöyle dikkat çekmektedir:
“Ve biz, Kur'ân’dan, inananlara şifâ ve rahmet olan âyetleri indirmedeyiz ve bunlar, zâlimlerin ancak ziyanlarını arttırır.”[4]

Bir başka şair bu gerçeği şöyle dile getirmiştir:
“Varlık letafetinde şüphe olmayan yağmur
Bağda lale yeşertir, çölde diken göğertir.”

Buna binaen insanın yapması gereken en önemli işlerden biri, Kur’an’ın semavî sofrasında oturup ilahî ayetler yağmuruyla ruhunu doyurması ve sirab etmesidir. Kur’an’dan nasibini almamış olan can ise, can bile değildir.
Bunun şiir diline aksetmiş hali şöyledir:

“İnekte, merkepte bir başka can var
İnsan türündeyse başka bir can var.”

İmam Muhammed-i Bakır (a.s), Kur’an-ı Kerim’in tilaveti hakkında şöyle buyurmaktadır:
“Bir gecede on ayet okuyan kimse gafillerin dışında tutulur; elli ayet okuyan kimse zikredenler zümresinde anılır; yüz ayet okuyan kimse ibadet ehlinden hesap edilir; iki yüz ayet okuyan kimse huşu ehli olarak yazılır; üç yüz ayet okuyan kimse kurtuluşa erenlerden sayılır; beş yüz ayet okuyan ise müçtehidler zümresine yazılır.”

“İnsan Hayatında Kur’an’ın Rolü”

Varlığıbaşka bir varlığa bağlı ve muhtaç olan her varlık yemeğe gereksinim duymaktadır ve yemeği ise kendisine uyumlu olmalıdır; insanın toprak kökenli bedeni topraktan beslenir ve ülvî ruhu ise öğreti ve ilimle beslenir.

Kur`an-ı Kerim şöyle buyurmaktadır:

“İnsan, yediğinebir baksın!” [5]
Hz. İmam Cafer-i Sadık (a.s), bu ayetin yorumu bağlamında şöyle buyurmaktadır:
“İnsan (ruhunun gıdası olan) ilmi nerden aldığına bakmalıdır.”
İşte bu gerçek hasebiyledir ki yüce İslam Peygamberi (s.a.a), Kur`an-ıKerim`i, dileyen herkesin beslenebileceği yemeğe benzetmiş ve şöyle buyurmuştur:
“Kuşkusuz ki bu Kur`an, ilahi bir gıdadır; gücünüz yettiği kadar bu ilahi gıdayı öğrenmeye bakın!”[6]
Bu alandaki hadisler uyarınca insan, her gün Kur`an okumalı ve Kur`an`a bakmalıdır ki aklı, ruhu, düşüncesi, dili, gözü ve kulağı ondan nasibini alarak beslensin.
Müminler Emiri Ali (a.s), oğlu Muhammed b. Hanefiye`ye uyması gereken yolu şöyle tavsiye etmektedir:
“(Oğulcuğum!) Kur`an`ı okumalı ve Kur`an`da olanlara uymalısın; farzlarından, hükümlerinden, helalinden, haramından, emir ve nehiylerinden ayrılmamalısın. Kur`an`la sabahlamalı, gece ve gündüz okumalısın. Çünkü Kur`an-ı Kerim, şanı yüce Allah`tan kullarına bir ahittir. Buna göre her Müslüman, her gün elli ayetle de olsa ahdini gözden geçirmelidir.”[7]
İmam Ali b. Ebutalib`in (a.s) bu ülvî tavsiyesindeki bazı noktalar üzerinde özellikle yoğunlaşmak gerekir:
1-İmam Ali (a.s), bir yandan oğluna Kur`an okumayı tavsiye ederken, öte yandan da Kur`an üzere yaşamayı ve de emir ve nehyinden ayrılmamayıöğütlemektedir. Çünkü hastaya şifa verecek şeyin reçeteyi okumak değil, doktorun reçetesine uygun davranmak olduğu bir gerçektir.
Kur`an-ı Kerim, amel yoksunu semavî kitap taşıyıcılarını şöyle yermekte ve zemmetmektedir:
“Tevrat'la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerce kitap taşıyan merkebin durumu gibidir. Allah'ın âyetlerini yalanlamış olan kavmin durumu ne kötüdür! Allah, zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.” [8]
Buyurmuştur Allah kitaplar tasıyanlara
O´ndan olmayan ilim ancak ki bir yüktür
Mevlana Celaleddin-i Rumî, bir din bilgininin taşıyıp da amel etmediği bilginin, acıları paylaşan dost değil, ancak yük ve vebal olduğunu dizelere şöyle yansıtmıştır:
Bilgin var da amel yoksa eşeksin
Mucevher yüklüsün samanı yersin
Ne araştırmacı, ne de bilgindir
Kitap taşısa da ancak hayvandır

Gerçek de şu ki sahip olduğu bilgi üzere hayatını kurmayan bir alim, taşıdığıinci yükünden nasip alamayan bir hayvan konumundadır.
Ey Sa`di, söz bilen ve maslahatlari diyensin
İş amelle gercekleşir; söylemle değil.
Kur`an`ı,emir ve nehiylerine uymaksızın ezberlemek, faydasız ve hatta tehlikeli ve helak edicidir. Tarihte öyle insanlar yaşamıştır ki Kur`an`ın sözlerini alet olarak kullanıp Kur`an`ın ruhuna mızrak ve kılıçla saldırmış ve de Kur`an`ın hakikatine savaş açmışlardır.
Yasin dillerinden düşmez, Taha`ya kılıç çekerler
Kur`an`a sığınır ve apaçık imamı öldürürler
Hz. İmam Cafer-i Sadık (a.s), Kur`an`dan yararlanmayı Kur`an`a bağlılığa dayandırarak şöyle buyurmaktadır:
“Bir sûre, kendisini okuyan insanla birlikte olur; ancak daha sonra insanı terkeder. Bu sûre, kiyamet günü çok güzel bir yüzle insanın yanına gelip selam eder. İnsan sorar: `Sen kimsin?` Sûre: `Ben falan ve falan sûreyim. Eğer sen bana sarılsan ve beni tutsaydın, seni falan makama ulaştırırdım. Öyleyse Kur`an`a sarılın!` der.”[9]

2-İnsan günün her saatinde ve özellikle de geceleri Kur`an okuyabilmelidir. Çünkü insan gecenin sessizliğinden yararlanarak daha rahat zihnini toparlayabilir ve bunun sonucunda da irfanın ülvî gerçeklerine ulaşabilir. Ayrıca Kur`an`ın geceleyin indiğini de unutmamak gerekir.

Kur`an-ı Kerim şöyle buyurmaktadır:

“Biz onu (Kur'an'ı) Kadir gecesinde indirdik.“[10]

Yüce Allah Resulünün (s.a.a) miraca çıkışı da gece vakti gerçekleşmiştir; Kur`an-ı Kerim bu hususta şöyle buyurmaktadır:
“Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.” [11]

Bu bağlamda unutulmaması gereken bir diğer konu ise yüce Peygamberimizin (s.a.a) gece ibadetleri sonucu Kur`an`ın ayrıntılarını almış olmasıdır.

Kur`an-ı Kerim bu hususta şöyle buyurmaktadır:

“Ey örtünüp bürünen (Resûlüm)! Birazı hariç, geceleri kalk namaz kıl. (Gecenin) yarısını (kıl). Yahut bunu biraz azalt. Ya da bunu çoğalt ve Kur'an'ı tane tane oku. Doğrusu biz sana (taşıması) ağır bir söz vahyedeceğiz. Şüphesiz gece kalkışı, (kalp ve uzuvlar arasında) tam bir uyuma ve sağlam bir kıraata daha elverişlidir. Zira gündüz vakti, sana uzun bir meşguliyet var.” [12]riği hakkında düşünmek ve yoğunlaşmak gerekir, ancak bunu yaparken gözün de f
İmam Cafer-i Sadık (a.s) bu bağlamda şöyle buyurmaktadır:
“Mushafa bakarak Kur`an okuyan kimsenin gözü bundan nasibini alır ve anne-babasıkafir olsalar bile azaplarının hafiflemesine neden olur.”[13]
Bu husustaki bir diğer rivayet ise şöyledir:
“Muaviye b. Vahab Ishak b. Ammar`dan şöyle rivayet etmektedir: İmam Cafer-i Sadık`a (a.s) sordum ki: Canım sana feda olsun, ben Kur`an hafızıyım; Kur`an okumak istediğimde ezberden okumak mı, yoksa mushaf üzerinden okumak mı daha iyi? İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurdu: Mushafa bakarak oku; bilmez misin ki mushafa (Kur`an) bakmak ibadettir.”[14]


[1]Al-i İmran, 164

[2]Mülk, 10

[3]Hicr, 87

[4]İsra, 82

[5]Abese, 24

[6]Vesâil`us Sia, c:1, s:168

[7]Men La Yahzuruh`ul Fakih, c:2, s:628

[8]Cum`a, 5

[9]El-Kafi, c:2, s:207

[10]Kadir, 1

[11]İsra, 1

[12]Müzzemmil, 1-7

[13]El-Kafi, c:2, s:613

[14]El-Kafi, c:2, s:613