İmam Musa (a.s) çok halim ve ağırbaşlı olduğu için öfkesini yutkunan anlamında "Kâzım" ismiyle tanınmıştır.
Öfkesine yutkunan (Kâzım) ismiyle tanınan İmam Musa b. Cafer (a.s), Müslümanların Resulullah'tan (s.a.a) sonraki imamlarının yedincisi, İslâm dünyasının rabbanî hidayet önderlerinden ve insanlık dünyasının irfan ve marifet güneşlerinden biridir. Ki görkem ve nuruyla hâlâ varlık âlemini aydınlatmaktadır.
Hiç kuşkusuz o, Resul-i Ekrem'in (s.a.a) Kur'ân'la birlikte anıp eşdeğer saydığı, akıl sahipleri için önder olarak nitelendirdiği, kurtuluş gemisi, kulların güvencesi ve memleketlerin dayanağı olarak tasvir ettiği temiz bir nesildendir.
İmam Kâzım (a.s) ulu Nebevî çınarının bir dalı, görkemli Alevî ağacın olgun bir meyvesi, Resul ilminin bir durağı, vahiy ile iman kapılarından ve Allah'ın ilim madenlerinden biridir.
İmam Musa b. Cafer (a.s), hicrî 128 tarihinde, Emevî döneminin sonunda dünyaya geldi ve Nebevî hilafet adıyla İslâm topraklarında fesat çıkaran bu ailenin çöküş günlerine tanık oldu.
Aynı şekilde, "Âl-i Muhammed'den Razı Olunan" sloganı altında gerçek çehrelerini gizleyip insanları aldatan ve bu yolla İslâm âleminin önderlik makamını işgal eden Abbasî yönetiminin kuruluş günlerini de gördü.
Mübarek ömrünün iki dönemini babası İmam Cafer Sadık'ın (a.s) himayesinde yaşadı. Kerem sahibi babasının ilimlerinin ve rabbanî medresesinin gölgesinde büyüdü. O ilim ve medrese ki, İslâm âlemini, daha doğrusu bütün insanlık âlemini aydınlatıcı bir etkinliğe sahipti.
Dolayısıyla İmam Musa Kâzım (a.s) es-Seffah'ın ve hicrî 148. yılının şevval ayının yirmi beşince gönünde babasını öldüren el-Mansur'un yönetimlerine tanık oldu. Böylece babası İmam Cafer Sadık'tan (a.s) sonra çok zor bir dönemde, hayatından endişe edilen bir ortamda imamet makamına geldi.
İmam Cafer Sadık (a.s), ilâhî risalet hareketinin en zor siyasi koşullarda bile devam etmesi için oğlu Musa'nın korunmasına yönelik tüm tedbirleri almıştı. Böylece İmam Musa Kâzım (a.s) da hidayet misyonunu en güzel şekilde yerine getirdiği 30 yıl boyunca bu görkemli ulu ağacın meyvelerinin olgunlaşması için her türlü çabayı sarf etti. Bu bakımdan Abbasî halifelerinden el-Mehdi ile Harun Reşid zamanlarında nispî bir özgürlük ortamına kavuşmuştu.
İmam Musa Kâzım'ın (a.s) Abbasî yönetimi altında geçen mübarek ömrünün üç döneminde, Abbasîler henüz güçlenmemiş ve şiddete başvurmamışlardı. Ama ömrünün sonuna doğru ağır baskılara maruz kaldı. Öyle ki hem Eme-vîler zamanında, hem de Harun Reşid'den önceki Abbasî halifeler zamanında Allah ve Resulü adına hükmeden sultanların yardakçıları tarafından Allah yolunda öldürülünceye kadar sürekli hapse atılma ve suikast girişimlerine maruz kalma bakımından, ondan önceki Ehl-i Beyt İmamları'ndan çok azı bu tür baskılara tanık olmuştu.
Rivayet edilir ki, Harun Reşid, Resulullah'a (s.a.a) oğlu Musa b. Cafer'in yakalanmasından dolayı hitapta bulunmuş ve onun ümmet arasındaki varlığının ayrılığa sebep olduğunu ileri sürerek özür dilemiştir… İşte bu yöneticiler Müslümanlara, hatta onların İmamlarına bu şekilde tahakküm etmiştir... Hepimiz Allah'tanız ve hepimiz O'na dönücüleriz.
Hiç kuşkusuz İmam Musa Kâzım (a.s), dedesi Resulul-lah'ın (s.a.a) ve masum ataları Emirü'l-Müminin Ali, Hasan, Hüseyin, Ali, Muhammed ve Cafer'in (selâm üzerlerine olsun) yolunu izledi, onların hareket metodunu takip etti. Onlar gibi ilâhî risalete dair işlerle ilgilendi, onu zayi olma ve tahrif olma tehlikelerinden korudu. Ümmetin çöküşten ve dağılmaktan kurtulması için yoğun bir çaba sarf etti. Zalimlere karşı çetin bir mücadeleye girişti. Yöneticilerin zulüm ve istibdadı sürdürmelerini önlemek amacıyla marufu/iyili-ği emredenlerle münkeri nehyedenleri/kötülükten sakındıranları destekledi.
İmam Musa Kâzım'ın (a.s) âlimler ve öğrencilerle dolup taşan ilim medresesi, İslâm açısından kültür ve medeniyet alanında (başkalarına karşı) meydan okuyordu. Bu medrese, İslâm toplumunu etkilemeye başlayan yabancı kültürlerin karşısında duruyordu, büyük âlimler ve müçtehitler yetiştiriyor, İslâmî ve insanî ilimlere dair eğitsel metodun belirginleşmesini sağlıyordu.
İmam Musa Kâzım'ın (a.s) eğitsel faaliyetleri ve düzenlemeleri, salih cemaate yönelik yüksek ilgisini sergiliyordu. Bu bağlamda, parlak ve bilinçli öncüler idaresindeki İslâm ümmetinin geleceğinin temellerini atıyordu. Kuşkusuz İmam'ın (a.s) yetiştirdiği bu öncüler, Ehl-i Beyt irfanıyla ve o dönemdeki medreselerin üstüne çıkan Ehl-i Beyt medresesinin ilmiyle imar edilmiş o altın çağın mirasını koruyup bize aktarmışlardır. Öyle ki bu miras günbegün parlamış, gelişmiş ve bugünkü görkemli hâlini almıştır.
İmam Musa (a.s) çok halim ve ağırbaşlı olduğu için öfkesini yutkunan anlamında "Kâzım" ismiyle tanınmıştır. "el-Abid" (çok ibadet eden), "et-Taki" (takva sahibi) ve "Babu'l-Havaic" (Allah'a muhtaç olanların kapısı) olarak da isimlendirilmiştir. Rabbanî faaliyetler üzerinde yoğunlaştığı için Abbasîlerin baskı ve şiddet esaslı politikalarına teslim olmuyordu. Çünkü içinde bulunduğu durum, onun İslâmî risaleti ve devleti yıkılmaktan korumasını, ümmetin kimliğini gerçekleştirmesini ve günbegün artarak devam eden tehditlere karşı salih cemaati korumasını gerektiriyordu.
Bu büyük İmam (a.s), sürekli risalet ve akide çizgisi ü-zerinde direnmiş, sebat ederek mücadele etmiştir. Bu uğurda hiçbir kınayanın kınamasından korkmamıştır. Hicrî 183 veya 184 senesinin recep ayının yirmi beşinci gününde zehirlenerek şehit edildiği güne kadar sahip olduğu her şeyi ve hayatını Allah yolunda, Allah sözünün, dedesi Muhammed Mustafa'nın (s.a.a) dininin yücelmesi için harcamıştır.
Doğduğu gün, Allah yolunda cihat ettiği gün, şehit edildiği gün ve tekrar diriltileceği gün selâm olsun ona!
Ehlader Araştırma Bölümü