İlk Kur'an Tefsiri Olarak Hz. Ali'nin (a.s) Mushafı 2

İlk Kur'an Tefsiri Olarak Hz. Ali'nin (a.s) Mushafı 2

Kitabın Yazılması, Yahut Kur’an’ın Toplatılması

   Şüphesiz ilk olarak Peygamber (s.a.a)’in yanında parçalar ve cüzler halinde (perakende ve dağınık bir durumda) bulunan Kur’an ilk olarak Hz. Ali tarafından bir araya getirilmiştir. Yalnız bu kitabın bir ayetin tefsir ve tevilini de içermesi, (bu tefsirlerin çoğu Allah tarafından nazil olmuş olsa bile) içerdiği şeylerin çoğunun Kur’an’dan olmadığı anlamına gelmektedir. Bu kitap, o hazret tarafından kaleme alınmış başlı başına bir kitaptır. Yalnızca Kur’an ayetlerinin toplatılması olayı değildir.

   Seyyid Şerefuddin Amuli şöyle yazıyor: "Ali (a.s) Kur’an’ı nüzul sırasına göre topladı ve ondaki nasih-mensuh, umum-husus, mutlak-mukayyet, muhkem-müteşabih, azimet-ruhsat, sünnet-adap ve nüzul sebeplerine işaret etmiş ve anlaşılması zor olan yerlere açıklamalar getirmişti... Anlaşılacağı üzere, Hz. Ali (a.s) tarafından toplanmış Kur’an daha çok bir tefsir niteliği taşımaktadır."[1]

   Önceki rivayetlerden de iyice anlaşıldığı üzere, bu Kur’an içerik ve tertip açısından halifeler döneminde yazılan Kur’an ile farklı özelliklere sahiptir. Çünkü onun çoğunu tefsir ve yorumlar oluşturmaktadır. Masum imamlardan gelen rivayetlerde de bu noktaya işaret edilmiştir. İmam Bâkır (a.s), "Ali (a.s) dışında hiç kimse Kur’an’ı nazil olduğu şekliyle toplamadı." buyurmuştur.

   İmam Sadık (a.s) da şöyle buyurdular: "Eğer halk Kur’an’ı nazil olduğu üzere okusaydı kesinlikle iki kişi arasında ihtilaf söz konusu olmayacaktı."[2] ve şöyle buyurmuşlardır: "Eğer Kur’an nazil olduğu gibi (Hz. Ali (a.s)’ın tefsir ve tertibi ile) okunsaydı bizim adımızı Kur’an’da bulacaktınız."[3] Yine buyuruyor: "Bizim Kaim’imiz -Mehdi (a.f)- kıyam ettiğinde Kur’an’ın nazil olduğu gibi okutulması için çadırlar kurduracak. O gün, en zorlu gündür. Zira Kur’an, bugünkü tertip ve düzenin dışında, bambaşka bir halde olacaktır.[4]

   Şüphesiz nazil olduğu şekilde denilmesinden maksat, onun özel diziliş, tefsir ve teviliyle okunmasıdır. (Hz. Ali (a.s)’ın tefsir ve tertip ettiği şekliyle)

   Bu rivayetlerin çoğu -gerçi sağ duyu sahibi olmayanların Kur’an’ın tahrif olduğu görüşünü ileri sürmelerine neden olmuşsa da- gerçekte Hz. Ali (a.s)’ın mushafında yazılmış olan tefsir ve yorumlara işaret etmektedirler.

   Buna göre, bu rivayetleri reddetmek, senetlerini zayıf saymak, yahut onları Kur’an’ın hıfzı veya anlaşılmasına atfetmek doğru değildir. Zira bütün bunların anlamı çok açıktır. Gerçi bu konuyla ilgili bir çok asılsız hadis de mevcuttur. Biz yeri geldiğinde onlara da işaret edeceğiz.[5]

Ali (a.s)ın Mushafı ve Ali (a.s)’ın Sahifesi

   Hz. Ali (a.s)’a nispet verilen kitaplardan biri de "Hz. Ali (a.s)’ın Sahifesi"dir. Ehl-i Sünnet tarafından da bu isim ile tanınan bu eserden Ehl-i Beyt (a.s)’ın rivayetlerinde Şia ve Ehl-i Sünnet’ten nakledilen yazılı belgelerde çok fazla bahsedilmiştir. Ayrıca Ehl-i Sünnet’in Sahih-i Buhari, Müslim, Sünen-i Ebi Davud, Müsned-i Ahmed gibi temel kaynaklarında bu kitaptan nakillerde bulunmuştur. Bu sahife çok öz olarak yazılmış ve Hz. Ali’(a.s)ın kılıcının kılıfında saklı idi.[6]

   Hadisçiler arasında meşhur olan "Ali (a.s)’ın Kitabı" adıyla başka bir kitap daha vardır. Birçok rivayetlerde bu eserden söz edildiği gibi, Şii alimleri bu kitaptan nakillerde bulunmuşlardır. Bu kitap Sahife, Camia, Cifr ve Sahife-i Camia gibi adlarla zikredilmiştir.

   Bu sahifenin yetmiş zira (otuz beş metre) uzunluğunda olup Hz. Ali (a.s)’ın hattıyla yazıldığı ve kendisinden sonra Ehl-i Beyt imamlarına miras kaldığı rivayet edilmiştir. Bu kitapta hatta kaşımak suretiyle deride oluşan tahrişin diyetine kadar, büyük-küçük her hükmün yazılı olduğu zikredilmiştir.[7]

   Bazı rivayetlerde Ehl-i Beyt imamlarından şöyle naklediliyor: "İlim bize mahsustur. Biz ilim ehliyiz. Bütün bilimler bizim yanımızda korunmuştur. Kıyamete kadar olacak her şeyin -hatta deride bir kaşıntının- hükmü, Peygamber (s.a.a)’in imlası ve Ali (a.s)’ın hattı ile yazılmış olarak bizim yanımızda mevcuttur."[8]

   Bu sözlerin hepsi adı geçen kitaba aittir. Zira bu kitabın bir kısmı diyet ile ilgilidir. Bu bölüm, İbn-i Nasih’in kitabıyla tanınmıştır. Bu kitap hakkında çok şeyler söylenmiştir. Ancak Ali (a.s)’ın mushafı bu iki kitaptan ayrıdır. Mushafın bu iki kitaptan biri olduğu hakkında hiçbir delil yoktur. Gerçi bu kitaplarda da tefsir konusuyla ilgili birtakım şeyler vardır. Asıl soru, bu kitapların hangisinin ilk yazılmış olduğudur. Zira, bu kitaplardan hiçbirinin ne zaman yazıldığı kesinlikle belli değildir. Acaba Peygamber (s.a.a)’in zamanında mı, yoksa daha sonra mı yazılmışlar?.. Ancak mushafın Peygamber (s.a.a) zamanında yazıldığı, hatta o hazret tarafından imla edildiği hakkında birçok rivayetler vardır. Ama eldeki kaynaklardan hiçbirinde bu iki kitaptan herhangi biri hakkında kesin bir bilgiye rastlanamamıştır. Yalnızca Seyyid Şerefuddin şöyle yazıyor: "Ali (a.s), Peygamber (s.a.a)’in cenaze işlerini tamamladıktan sonra Kur’an’ı toparlayıncaya kadar namaz dışında sırtına aba almayacağına dair yemin etti ve söylediği gibi de yaptı... Bu kitap bittikten hemen sonra Hz. Fatıma (a.s) için bir kitap yazdı. Bu kitap, Fatıma (a.s) evlatlarınca "Mushaf-ı Fatıma (a.s)" adıyla bilinmektedir. Birtakım emsal (örnek olaylar) ve hikmetli sözlerden ibarettir. Daha sonra diyet hakkında bir kitap yazdı ve onu "Sahife" diye adlandırdı..."[9] Ne var ki, bu yazdığı tertip için kaynak belirtmemiştir.

Kur’an’ın "Mushaf" Olarak Adlandırılması

Bu konuda başka önemli bir nokta da Hz. Ali tarafından toplanmış olan Kur’an’a "Mushaf" adının verilmiş olması ve bu isim ile tanınmış olmasıdır. Yalnız, bu ad, yazıldığı zaman mı bu kitaba verildi, yoksa daha sonraları bu adla anıldığı için mi böyle bir unvana sahip oldu, kesin değildir?

   Bu sorular İbn-i Mesud, Ubey ve Muaz gibi başka sahabelerin mushafları için de geçerlidir. Hatta bazı rivayetlerde ashaptan bazılarının kendi mushaflarını Peygamber (s.a.a)’e sundukları da nakledilmiştir.[10]

   Peygamber (s.a.a)’den nakledilen birtakım rivayetlerde de Kur’an’dan "Mushaf" diye bahsedildiği görülmektedir.[11] Öyle görülüyor ki, Hz. Ali’(a.s)ın zamanında bu isim meşhur idi. Kur’an’ın Peygamber (s.a.a) zamanında bugünkü şekliyle toplanmış olduğunu iddia edenler de bu rivayetlere dayalı olarak konuşmaktadırlar. Bazı rivayetlerde şöyle nakledilmektedir: Kur’an ilk defa Ebu Bekir zamanında bir araya getirildi ve "Mushaf" olarak adlandırıldı. Zira, toplandıktan sonra ad koyma konusunda ihtilafa düşmüşlerdi. İbn-i Mesud, Habeşe civarında "Mushaf" olarak adlandırılmış bir kitap gördüğünü -dolayısıyla bu ismin uygun olmayacağını- söyledi. Ebu Bekir bunun güzel bir ad olduğunu söyledi ve o günden sonra Kur’an "Mushaf" adıyla anılmaya başladı.[12]

   Her ne kadar bilimsel bir sonuca ulaşma ihtimali düşük de olsa, bu konuda gerçeğe ulaşmak için tarihte nakledilen konular üzerinde çok geniş bir araştırma yapılması gerekir.

   Yalnız, denilebilir ki; Hz. Ali ve diğer sahabelerin kitapları yazılıp "Mushaf" tabiri şöhret bulduktan sonra bu kitaplar "Mushaf" adıyla meşhur oldular. Çünkü tâ başından beri bu kitapların "Mushaf" adıyla anıldıklarına dair hiçbir tarihi delile rastlamamaktayız. Elbette Peygamber (s.a.a)’den nakledilen bazı rivayetlerde "Mushaf" kelimesinin zikri nakli mana yönüyle de mümkündür. Yani, Peygamber (s.a.a) Kur’an olarak söylemiştir ama, yıllar sonra o sözü naklettiği zaman -Mushaf şöhret bulduğu için- Mushaf kelimesini Peygamber adına nakletmiştir. Özellikle de aynı kişiden nakledilen aynı rivayet farklı nüshaların birinde "Mushaf" iken, diğerinde "Kur’an" olarak geçmektedir. Bu durum, yukarıdaki söze bir şahit ve delil konumunda olabilir.[13]

Hz. Ali (a.s)’ın Mushafının Özellikleri

Hz. Ali (a.s)’ın mushafı hakkında söylenenlerden ele gelen birkaç özelliği şöyle sıralayabiliriz:

a) Sûreler nüzul sırasına göre tertiplenmiştir.

b) Mensuh ayetler (hükmü kaldırılmış) nasih ayetlerden (hükmü kaldıran) önce getirilmiştir.

c) Onda ayetler hiçbir değişikliğe uğramaksızın, dikkatle yazılmıştır.

d) Her bir ayet, harf harf aynen Peygamber (s.a.a)’in okuduğu şekilde yazılmıştır.

e) Ayetler Peygamber (s.a.a)’in imlası ve Ali (a.s)’ın hattı ile yazılmıştır.

f) Ayetlerin tefsirleri, Allah tarafından nazil olduğu kadarıyla yazılmıştır. Bu nokta "Tenzil’in Hakikati" diye adlandırılmıştır. Zira Allah tarafından gelen her vahiy, Kur’an değildi. Bazıları tefsir niteliği taşımaktaydı.

g) Ayetlerin tevili (asıl mana ve yorumları) onda zikrolunmuştur.

h) Ayetlerin indirilmesinin nerede, ne zaman, ne münasebetle olduğunu, ayetten kimlerin kastedildiği gibi bütün özellikleri zikredilmiştir. Bu özellikler "Ayetlerin Tenzili" diye adlandırılmıştır.

ı) Bazıları da bu mushafta umum-husus, mutlak-mukayyet, muhkem-müteşabih, nasih-mensuh, azimet-ruhsat, sünnetve adap ile ilgili açıklamaların da yazılı olduğunu rivayet etmişlerdir.

k) Ehl-i hak ile ehl-i bâtılın kim oldukları, ayrıca muhacirlerden ve ensardan bazı kimselerin veya münafıkların işlediği suçlar da bu kitapta yazılmıştır.

   Şehristani "Mefatih’ul-Esrar" kitabının giriş bölümünde şöyle yazıyor: "Hz. Ali (a.s)’ın kitabının metin ve haşiyelerden oluştuğu söylenmektedir."[14]

   Evet, Ali (a.s)’ın mushafı bütün bu sayılan özellikleri eksiksiz bir şekilde bir araya getirmiş olduğu gerekçesiyle Hz. Ali’(a.s)ın telifi ve eseri olarak diğer mushaflardan tamamen farklı olarak değerlendirilmesi gerekir.

   Şüphesiz Kur’an’ın bu şekilde toplatılması (kitabın başında belirtildiği gibi) ancak Kur’an hakkında geniş bir ilmi karakter gerektirir ki bu, yalnızca Ali (a.s)’a özel bir durumdur. Burada Ahmed Emin’in sözüne bir bakınız: "Sahabeden çok az bir grup Kur’an tefsiri ile tanınmışlardır. Bunlardan önde gelenler: Ali b. Ebu Talib, Abdullah İbn-i Abbas, Abdullah İbn-i Mesud, Ubey b. Kab olarak rivayet olunmuşlardır. Hepsinden az Zeyd b. Sabit, Ebu Musa Eş’ari ve Abdullah b. Zübeyr’dir. Bu konuda aslına bakılırsa yalnızca ilk dört kişiyi saymak gerek. Çünkü, farklı mektep ve mezheplerin tefsir alanında dayanakları genel olarak bu dört kişidir. Tefsir alanında bu derinliği bu dört kişiye has kılan şeyler genel olarak şunlardır: Onların Arap dilini çok iyi bilmeleri ve onun çeşitli uslup ve özelliklerine olan tasallutları, Peygamber (s.a.a) ile uzun müddet bir arada olmaları, sonuçta ayetlerin nüzul sebepleri, yerleri hakkında olan bilgileri ve onların kendi bilimsel güçlerini Kur’an üzerinde tereddüt etmeksizin sarf etmeleridir."[15]

   Hatırlatmak gerekir ki, İbn-i Abbas ve İbn-i Mesud, Kur’an tefsiri konusunda Hz. Ali (a.s)’ın öğrencileri idiler. İbn-i Abbas, Kur’an ile ilgili bilgisinin Hz. Ali (a.s)’dan bir yansıma olduğunu söylüyordu ve kendi ilmini Ali (a.s)’a kıyasla deryada bir yaprak misali olduğunu söylüyordu. İbn-i Mesud da Kur’an tefsiri üzerine çalışmalarıyla birlikte birçok surelerin tefsirlerini Hz. Ali (a.s)’dan öğrenmiştir.

Hz. Ali (a.s)’ın Mushafında Surelerin Tertibi

   Bu hususta surelerin tertibi hakkında meşhur söz, surelerin nüzul sırasına göre dizildiği görüşüdür. Bunun niteliği de yalnızca iki veya üç kaynakta belirtilmiştir.

   Öncelikle İbn-i Nedim, el-Fihrist’inde Ali (a.s)’ın mushafını zikrettikten sonra diyor ki: "Bu mushafta surelerin tertibi şöyledir..."

   İkinci kaynak, Tarih-i Yakubi’dir ve şöyle yazıyor: "Bazıları Ali b. Ebu Talib (a.s)’ın Peygamber (s.a.a)’in vefatından sonra Kur’an’ı topladığını, devenin sırtına yükleyip getirdiğini ve "Bu benim topladığım Kur’an’dır" buyurmuşlardır. O hazret Kur’an’ı yedi cüzde toplamıştı." Bu arada yedi tane cüzleri sırasıyla sayıyor; 1. cüz sırasıyla Bakara, Âl-i İmran, Nisa, Maide, Enam, Âraf ve Enfal sureleri ile başlıyordu ve her cüz on dört ile on sekiz sure kapsamaktadır ve her cüz başlangıç suresinin adını almaktadır. Bunların toplamında da üç sure kalemden düşmüştür."[16]

   Böylesi özellikler, bilinen meşhur nüzul tertibi ile uyum içinde olmadığı gibi, diğerlerinin Ali (a.s)’ın mushafı hakkında söyledikleri ile de uyum içinde değildir. Zira söylenenlere göre Ali (a.s)’ın mushafının başında İkra, sonra Müddessir, Kalem, Muzzemmil... sureleri yer almaktaydı. Yukarıdaki tertip, tarihçilerin dedikleriyle de uyum içinde değildir.[17] Aynı şekilde Şehristani de Mefatih’ul-Esrar kitabında mushafın tertibini Mukatil b. Süleyman’dan naklediyor.[18]

-------------------------------------------------------------------

[1] - Şerefuddin Amuli, Abd’ul-Hüseyin, el-Müracaat, Beyrut baskısı, Hüseyin Razi Tahkiki, s.411; Müellif’uş-Şia fi Sadr’ıl-İslam, Necef baskısı, Matbaat’un-Numan, s.14

[2] - Kummi, Tefsir’ul-Kummi, c.2, s.451; Meclisi, Bihar’ul-Envar, c.92, s.48

[3] - Ayyaşi, Muhammed b. Mesud, Tahran baskısı, Dar’ul-Kutub, c.1, s.47; Meclisi, Bihar’ul-Envar, c.92, s.55

[4] - Numan’ul-Gaybet, Tahran baskısı, Mektebet’us-Saduk, s.318-319; Şeyh Müfid, el-Mesail’us-Serviye, s.79, 81 ve el-İrşad, s.356

[5] - Tahriften anlaşılanlar hakkında bu gibi rivayetlerden nakiller getireceğiz.

[6] - Celali Hüseyni, Muhammed Cevad, Tevhid’us-Sünnet’iş-Şerife, Kum baskısı, Mektebet’ul-Âlam’ul-İslam, s.52-61

[7] - Aynı kaynak, s.62-76; Bu kitapta Ali (a.s)’ın bu iki kitabı hakkında geniş ve tafsilatlı bir şekilde araştırmaya tabi tutulmuştur.

[8] - Tebersi, Fazl b. Hasan, el-İhticac, s.155; Meclisi, M. Bâkır, Bihar’ul-Envar, c.44, s.100

[9] - Şerefuddin Amuli, Abd’ul-Hüseyin, el-Müracaat, s.411

[10] - Zerkeşi, Bedruddin, el-Burhan fi Ulum’il-Kuran, Beyrut baskısı, Dar’ul-Marife, c.1, s.242-243

[11] - Allame Seyyid Cafer Murtaza Amuli, bu rivayet Ahmed’in Müsned’inden, c.2, s.173 ve Kenz’ul-Ummal, c.1, s.477 ve el-İtkan, c.1, s.108 ve el-Burhan, c.1, s.462 ve Mucem-i Taberani ve Beyhaki’nin Şuab’ul-İman’ından ve Heysemi’nin Mecma’uz-Zevaid’inden ve Ebu Naim İsfahani’nin Hilyet’ul-Evliya’sından ve Hakim’in Nevadir’ul-Usul ve Müstedrek’inden ve Sahih-i Müslim, c.6, s.30 ve Sahih-i Buhari, c.2, s.109 ve Malik’in Muvatta’sı, c.2, s.5 ve diğer kaynaklardan bir araya toplamıştır. Bu konuyla ilgili olarak yine bkz: Hakaik-i Hammetu Havl’el-Kuran’il-Kerim, Kum baskısı, Neşr’ul-İslami Müessesesi, s.82, 86

[12] - Zerkeşi, Muhammed Bedruddin, el-Burhan, c.1, s.281; Suyuti, Celaluddin, el-İtkan, c.1, s.58; Secistani, el-Mesahif, c.11, s.14

[13] - Marifet, Muhammed Hadi, et-Temhid, c.1, s.288

[14] - Bu zikredilen özelliklerin bazıları şu kaynaklarda görülmektedir:

Şeyh Müfid, Evail’ul-Makalat, s.55 ve el-Mesail’us-Serviye, s.79; Aştiyani, Muhammed Hasan, Behr’ul-Fevaid, Kum baskısı, Mektebet-u Ayetullah Necefi Meraşi, s.99; Hoyi, Ebul Kasım, el-Beyan, s.244; Şerefuddin Amuli, Abd’ul-Hüseyin, el-Müracaat, s.411; Marifet, M. Hadi, et-Temhid, c.1, s.292; Amuli, Cafer Murtaza, Hakaik-u Amme Havle’l-Kur’an’il-Kerim, s.160-161

[15] - Ahmed Emin, Fecr’ul-İslam, Beyrut baskısı, Dar’ul-Kitab’il-Arabi, s.202

[16] - Yakubi, Ahmed b. Ebu Yakub, Tarih-i Yakubi, Almanya baskısı, Bril baskısı; Beyrut baskısı, Âlemi Müessesesi, c.2, s.22-23

[17] - Marifet, M. Hadi, et-Temhid, c.1, s.294-295

[18] - Şehristani, Muhammed b. Abdulkerim, Mefatih’ul-Esrar, Hat nüshalarından fotoğraf.

Tebyan