Hz. İsa (a.s) ve Hazine

Hz. İsa (a.s) ve Hazine

Hz. İsa (a.s) ve Hazine

Hz. İsa (a.s), havarileriyle birlikte bir şehre uğradılar. Şehrin yakınına vardıklarında bir hazine buldular Havariler şöyle dediler: ”Ey Ruhullah! İzin ver burada ikamet edelim ve bu hazinelerin zayi olmaması için bunları toplayalım.”‌

Hz. İsa (a.s) şöyle buyurdu: ”Siz burada durun ben bu şehirde yerini bildiğim bir hazinenin peşine gideyim.”‌

Hz. İsa (a.s) şehre varıp orada gezerken harabe bir eve uğradı. O eve girdiğinde yaşlı bir kadının orada olduğunu gördü.

Hz. İsa: ”Ben bu gece sizin misafirinizim”‌ dedi.

Sonra yaşlı kadına şöyle buyurdu: ”Senin dışında bu evde başka bir kimse de yaşıyor mu?”‌

Yaşlı kadın cevabında şöyle dedi: ”Evet, babası ölmüş bir oğlum vardır. Gündüzleri çölden diken topluyor, sonra onları götürüp pazarda satıyor ve biz de onun parasıyla geçiniyoruz.”‌

Akşam olunca kadının oğlu geldi. Kadın oğluna: ”Bu gece, yüceliği simasından okunan nurlu bir konuğumuz vardır. O halde onun hizmetinde olmayı ve onunla konuşmayı ganimet bil”‌ dedi.

Genç Hz. İsa’nın yanına gelip onu ağırladı, hizmetinde bulundu ve gereken vazifeyi yaptı. Geceden bir zaman geçtiğinde, Hz. İsa (a.s), o gencin durumu, geçimi vs. şeyler hakkında bazı sorular sordu. Genç kendi durumunu ve geçiminin nasıl karşılandığını Hz. İsa’ya anlattı.

Hz. İsa (a.s), o gencin konuşmasından, onun akıllı, zeki, anlayışlı ve kemale erişmek için musait fakat kafasına önemli bir şeyin takılmış olduğunu anladı.

Hz. İsa (a.s) şöyle buyurdu: ”Ey genç! Ben, seni perişan eden bir şeyin sürekli seni düşündürdüğünü hissediyorum. Eğer bir derdin varsa bana söyle. O derdin davası benim yanında olabilir.”‌

Genç şöyle dedi: ”Evet, sadece Allah’ın tedavi edebileceği bir derdim vardır.

Hz. İsa (a.s) şöyle buyurdu: ”O derdini bana söyle, belki Allah-u Teâla onu senden giderecek bir şeyi bana ilham eder.”‌

Genç şöyle dedi: ”Ben bir gün çölden şehre diken götürürken, şahın kızının sarayının yanından geçtim, bu esnada gözüm şahın kızına ilişti. Ona öyle aşık oldum ki, ölümden başka bir çarenin olmadığını biliyorum.”‌

Hz. İsa (a.s) şöyle buyurdu: ”Ey genç! Onu istiyor isen, onunla evlenmen için ben sana yardımcı olurum.”‌

Genç hemen annesinin yanına giderek, Hz. İsa’nın sözünü ona anlattı.

Yaşlı kadın şöyle dedi: ”Oğlum! Bu şahısın, üzerinde duramayacağı bir sözü sana vaadedeceğini zannetmiyorum. Onu dinle ve her ne derse itaat et.”‌

Sabah olunca Hz. İsa o gence şöyle dedi: ”Git padişahın kapısına, yakınları ve vezirleri yanına geldiklerinde onlara de ki: Ben padişahın kızının görücülüğüne gelmişim.”‌ Daha sonra yanıma gel ve padişahla senin aranda geçen sözleri bana anlat.”‌

Derken genç padişahın kapısına giderek, kapıcılara ve padişahın yakınlarına onun kızını istediğini ve bundan dolayı da buraya gelmiş olduğunu onlara söyledi. Padişahın yakınları diken kazan gencin bu sözünü duyunca gülmekten kırıldılar. Padişahın yakınları onunla eğlenmeleri için onu padişahın yanına götürdüler. Genç padişahın yanına gittiğinde, onun kızıyla evlenmek istediğini ona söyledi. Padişah da alaya alırcasına şöyle dedi: ”Ben kızımı, hiçbir padişahın hazinesinde bulunmayan falan miktarda yakut ve mücevheri bana getirdiğinde, ancak sana veririm.”‌

Genç, Hz. İsa’nın yanına dönerek durumu ona anlattı. Hz. İsa (a.s) onu bir harabeye götürdü, o harabede birçok küçük taşlar vardı. Hz. İsa (a.s) dua edince, harabedeki taşlar, padişahın o gençten istediği yakut ve mücevher şekline dönüştü.

Genç şahıs o mücevherlerden bir miktarını alıp padişaha götürdü. Padişah ve etrafındakiler o mücevherleri görünce şaşkınlığa uğradılar. Bundan dolayı gence: ”Ey diken kazan genç! Bu mücevherleri nereden elde ettin?”‌ diye sordular. Sonra da: ”Bu miktar yeterli değildir”‌ dediler.

Genç tekrar Hz. İsa (a.s)’ın yanına dönerek, padişahın meclisindeki konuşulan sözleri ona anlattı.

Hz. İsa (a.s) şöyle buyurdu: ”Tekrar harabeye yit, o mücevherlerden gereken miktarda al götür.

Genç, harabeye gidip padişahın istediği mücevherleri alarak onun yanına götürdü. Padişah, onun cevherleri getirdiğini görünce, bunun normal bir olay olmadığını anladı. Bundan dolayı genci sessiz bir yere götürerek olayın neden ibaret olduğunu ondan sordu.

Genç de olayı baştan sonuna kadar yani nasıl onun kızına aşık olduğunu, kendisine nasıl bir misafirin geldiğini ve onun sözlerini padişaha anlattı.

Padişah, onun sözlerinden misafirin Hz. İsa (a.s) olduğunu anladığından şöyle dedi: ”Git misafirine söyle ki buraya gelsin ve kızımın nikahını sana kıysın.”‌

Hz. İsa (a.s) padişahın meclisine gittiğinde, nikah merasimi düzenlendi, padişah diken kazan gence güzel bir elbise giyindirdi ve kızını onunla birlikte gerdek odasına gönderdi.

Sabah olunca padişah damadı huzuruna çağırarak onunla konuşmaya başladı. Onunla konuşurken onun akıllı, zeki, anlayışlı ve layık biri olduğunu farketti. Padişahın o kızdan başka diğer bir çocuğu olmadığından dolayı o genci kendisine veliaht tayin etti. Tesadüfen ikinci gece aniden padişah hastalanarak öldü. Söz konusu genç ise padişahın saltanat ve malına varis oldu.

Üçüncü gün Hz. İsa (a.s) vedalaşmak için o gencin yanına gitti. Yeni tahta oturmuş genç padişah onu ağırlayarak şöyle dedi: ”Ey hekim! Senin benim boynumda, kesinlikle telafi edemeyeceğim büyük bir hakkın vardır. Ama aklıma takılan bir soru vardır, cevabını vermediğin takdirde bunca nimetler bana tatlı olmayacaktır.”‌

Hz. İsa: ”İstediğin soruyu sor”‌ dedi.

Genç şöyle dedi: ”Dün gece aklıma şöyle bir soru takıldı: İki gün içerisinde beni o aşağılıktan bu yüce dereceye ulaştırma gücüne sahip olduğun halde neden bunu kendin için yapmıyor ve bu elbise ve halet içerisinde yaşıyorsun?”‌

Hz. İsa (a.s) cevabında şöyle dedi: ”Allah hakkında arif olan, O’nun keramet yurdu ve sevabı hakkında bilgisi olan ve dünyanın fenalık ve aşağılığı hakkında ise basiret sahibi olan bir kimse, bu aşağılık ve fani olan şeylere rağbet etmez. Bizim, Allah’a yakınlıkta, O’nun marifet ve sevgisinde öyle manevi lezzetlerimiz vardır ki, kesinlikle dünya lezzetleri onunla kıyas edilmez.”‌

Hz. İsa (a.s) dünyanın faniliği, sıkıntıları ve ahiretin ise daimi nimetleri ve yüce dereceleri hakkında ona açıklamada bulunduğunda genç şöyle dedi: ”Şimdi de yeni bir soru kafama takıldı. O halde neden daha iyi ve değerli olan şeyleri kendin için seçtin de beni bu sıkıntı ve belası büyük olan şeye duçar kıldın?”‌

Hz. İsa (a.s) şöyle buyurdu: ”Senin akıl ve zekiliğini denemek istedim. Üstelik, bu makam senin için de hazırdır; sahip olduğun makam ve durumu terk edecek olursan daha yüce makamlara erişirsin ve senin bu amelin diğer kimseler için de bir ibret ve öğüt olur.”‌

Derken genç, o padişahlık elbisesini çıkarıp saltanatı terketti ve yine o eski elbisesini giyinip Hz. İsa’yla birlikte şehirden dışarı çıktı. Havarilerin yanına vardıklarında, Hz. İsa (a.s) şöyle buyurdu: ”Bu şehirde aradığım hazine işte bu genç idi. Allah’a hamd olsun ki onu bulabildim.”‌ [1]

 


[1] - Bihar, c. 14, s. 280