İmam Sadık (a.s) bir hadiste Kur’an-ı Kerim'in özelliklerini şöyle açıklamaktadır:
"Kur'an'ın zahiri nüzulüdür, batını ise tevilidir; onun tevilinin bir bölümü geçmiş ve diğer bir bölümü ise daha gelmemiştir. Kur'an güneş ve ay gibi hareket halindedir (güneş ve ay bir bölgeye ait olmadığı gibi) Kur'an da belli kişilere has değildir."[1]
Bu hadiste "tevil", "tenzil" karşısında kullanılmış ve genel mefhumların, geçmişte ve gelecekteki örneklere tatbiki kastedilmiştir.
İmam Sadık (a.s) diğer bir hadiste de şöyle buyurmaktadır:
"Eğer bir ayet -sadece- bir kişi hakkında nazil olsaydı, o kişinin ölümüyle Kur'an'ın o ayeti de ölürdü -ve böylece zamanla Kur'an yok olurdu-; Oysa Kur'an diridir; geçmiş hakkında hükmettiği gibi gelecek hakkında da hükmetmektedir." [2]
Kur’an-ı Kerim’in, sürekli diri, her zaman yepyeni olduğunu ve hiçbir zaman eksilmeyeceğini bildiren bir çok hadisler vardır.[3]
Tenzil karşısında olan bu tür tevilin geçerliliği ile Kur’an-ı Kerim hayat ve hareketini sürdürmektedir. Kur’an-ı Kerim'in genel kavramlarını hiçbir zaman belli bir gruba ait olduğunu düşünmemek gerekir. Kur'an'ın genel kavramlarını geçmiştekilere uygulandığı gibi gelecektekilere uygulamak gerekir.
Kur’an-ı Kerim, Ra'd suresinin yedinci ayetinde şöyle buyurmaktadır:
Mütevatir rivayetlere göre Resulullah (s.a.a)'in kendisi, "Her toplumun bir yol göstericisi var" cümlesini Emiru’l-Müminin Ali (a.s)’a tatbik etmiş ve şöyle buyurmuştur:
Kesinlikle Emiru’l-Müminin Ali aleyhisselam’dan sonra bu ayetin uygulandığı diğer örnekleri de vardır. Kur’an-ı Kerim'in aydınlatıcılığının bir bölümü de zaman geçmesiyle onun yeni örneklere uygulanmasıyladır. İşte bu açıdan İmam Bâkır (a.s) şöyle buyurmaktadır:
"Resulullah uyarıcı ve Ali ise hidayet edicidir; her imam yaşadığı asrın hidayet edicisidir."[5]
Tenzil karşısındaki tevilden maksadın, ayet veya ayetlerin Kur’an-ı Kerim nazil olduğu zamanda mevcut olmayan ve daha sonraları meydana gelen veya Kur'an nazil olduğunda bulunan, fakat gizli olan ve hatırlatılması gereken örneklere tatbik edilmesi olduğuna değindik; şimdi bunları bir örnekle açıklayalım:
1. Cemel savaşında İmam Ali'nin ordusu, İmam (a.s)’la yaptıkları biati bozan "Talha" ve "Zübeyr"in ordusu karşısında yer aldı. Savaş başlamadan önce İmam Ali (a.s) Basra halkına şöyle hitap etti: "Ey Basra halkı! Acaba yargıda benim zulmettiğimi gördünüz mü? Acaba malları bölüştürmekte kimseye zulmettim mi? Acaba bir malı kendime ve Ehl-i Beytime has kılıp sizleri ondan mahrum ettiğim oldu mu? Acaba Allah'ın hadlerini sizin hakkınızda uygulayıp diğerlerinin hakkında ihmal ettim mi? Acaba bu sebeplerle veya bunlardan birinden dolayı benimle olan ahdinizi bozdunuz?"
Onlar, hayır, bunların hiç birisi olmamıştır, dediler. Bunun üzerine İmam (a.s) onlara karşı hücceti tamamladı, ordusunun saflarını düzeltmeye başladı ve şu ayeti okudu:
"Eğer antlaşma yaptıktan sonra ahdlarını bozarlar ve dininize dil uzatırlarsa, o küfür önderleriyle savaşın. Çünkü onların antları yoktur; belki (böylece küfürden) vazgeçerler." (Tevbe, 12)
Daha sonra şöyle buyurdu:
[1] Usul-u Kâfi, c.2, s.599, Kitab-u fazl-ul Kur'an, 2. hadis.
[2] Tefsir-i İbn-i Arabi, c.1, s.150.
[3] Bkz. ez-Zeria kitabı.
[4] Nur-us Sekaleyn, c.2, s.488.
[5] Bu konuda bkz. "el- Kur'an fi Ehadis-in Nebiy-yi ve Âlih" kitabı, s.160-162; bu hadislerden bir bölümü orada toplanmıştır.
[6] Bkz. Nur-us Sekaleyn, c.2, s.482-485