Hermonutik ve Tefsir İlmi 4

Hermonutik ve Tefsir İlmi 4

Batinilerin başvurduğu yöntemin temelsiz olduğunun anlaşılması için birkaç örneğe değinelim:

  a) Batinilere göre "Namaz  kötü ve iğrenç şeylerden (insanı) meneder." (Ankebut, 45) ayetindeki "salat=namaz" kelimesinden maksat Resulullah (s.a.a)’dir; çünkü insanlara doğru yolu göstermek kötülüklerden sakındıran odur.

  b) Kur’an-ı Kerim ayetlerinde geçen "zekat" kelimesinden maksat, din öğretisini öğrenerek nefsi tezkiye etmektir.

  c) Kur’an-ı Kerim ayetlerindeki "cennet"ten maksat insanın yakine ulaştığı ve kendisini tekliflerin zorluğundan kurtardığı andır.[1]

  Kur’an-ı Kerim tefsirinde böyle bir yönteme başvurmak, ilahî kitabı dağıtmak ve bir nevi ilahi vahiyle oynamaktan başka bir şey değildir. Çünkü böyle bir yöntem meşru olursa herkes "dinin batını anlamı" altında ayetleri istediği şekilde tefsir eder ve dini istediği yöne çeker.

  Burada şöyle bir soruyla karşılaşmaktayız: Resulullah (s.a.a) hutbelerinin birinde Kur’an-ı Kerim'in zahir ve batınından haber vermiş ve şöyle buyurmuştur:

"Onun -Kur'an'ın- bir zahiri ve bir de batını vardır; onun zahiri hüküm ve batını ise ilimdir; zahiri güzel ve batını ise derindir."[2]

  Dolayısıyla müfessir Kur'an'ın batınına nasıl ulaşabilir? Eğer Kur’an-ı Kerim'in batınını tefsir etmek sakıncalı ise o halde niçin Resulullah (s.a.a) Kur’an-ı Kerim'in bir zahiri ve bir de batını olduğunu bildiriyor.

  Bu sorunun cevabı açıktır; batından maksat bir ayetin birbirini takip eden birbirine bağlı anlamlarıdır. Birinci anlamdan, daha derin olan ikinci anlama ulaşılır; fakat aynı zamanda iç içe olan bütün bu anlamlar lazım ve melzum şeklinde birbirleriyle bağlantılıdırlar ve hepsi ayetin zahiri anlamından kaynaklanır; şöyle ki, ayetin bizzat kendisi ona tanıklık etmektedir. Kur'an'ın bu şekilde batınını tefsir etmek yasaklanmamıştır; böyle bir tefsir caiz olmakla birlikte bir bakımdan Kur’an-ı Kerim'in yüceliğine tanıklık etmektedir.

  Bu gerçeğin aydınlığa kavuşması için bir örneğe değineceğiz; Kur’an-ı Kerim, Hz. İbrahim (a.s)'in yıldızların, ay ve güneşin ilahlığını ortadan kaldırmak için getirdiği delilleri şöyle anlatıyor:

"Üzerine gece basınca (İbrahim) bir yıldız gördü. Budur Rabb'im dedi. Yıldız batınca, batanları sevmem dedi." (En'am, 76)

  İbrahim bu delilin aynısını ay ve yıldızlar yok olunca tekrarladı. Hz. İbrahim (a.s)'ın bu delilini birincisi ikincisinden ve ikincisi de üçüncüsünden daha derin olan iç içe değişik anlamlara tefsir edebiliriz; Kur’an-ı Kerim'in ayetlerinin üzerinde düşündüğümüzde bu anlamlara ulaşabiliriz. Şimdi bu anlamlara değinelim:

  1- İnsanın Rabbi, onun kaderini elinde bulundurduğu ve sürekli insanın kendisinden feyz aldığı için hazır ve nazır olmalıdır. Ama yaratıklarda bu özellik yoktur; yani onlarda batış ve kayboluş söz konusudur. Böyle bir varlık diğerlerinin ihtiyaçlarından nasıl haberdar olup onları giderebilirler "Yıldız batınca, batanları sevmem dedi."

  2- Rab, insan ve dünyaya hüküm süren, başka bir varlığa boyun eğmeyen ve teshir edilmeyen yüce bir varlıktır. Oysa yıldız, ay ve güneşin hareketleri ve belli bir nizama boyun eğişleri bunların yüce bir kudretin denetimi altında olduklarını gösterir. O halde bunlara değil, bunları yaratıp düzene koyan o yüce kudrete yönelmemiz gerekir: "Yıldız batınca, batanları sevmem dedi."

  3- Gökyüzündeki bu gezegen ve yıldızların hareketi sonsuz olamaz. Bu hareket ya noksanlıktan kemale ya da kemalden noksanlığa doğru. gitmektedir. Harekette ikinci faraziye düşünülemez, Birinci faraziye ise Rabb'in şanında değildir; çünkü kendisinin eksik ve güçsüz olduğunu ve bu hareketle bir kemale ulaşmak istediğini gösterir. Böyle bir varlık insan ve dünyanın rabbi nasıl olabilir?

  Bu üç anlamın üzerinde düşündüğümüzde bunların ayetin batını olmasına rağmen zahirle bir ilgisi olmadığı veya ayetin zahirî manasıyla çeliştiği anlamına gelmediği anlaşılmaktadır. Oysa Batinilerin ortaya koyduğu batini manalar, ayetin zahirî anlamıyla çelişir.


[1] - Tefsir-i İbn-i Kesir, c.1, s.5.

[2] - Tefsir-i Taberî, c.1, s.27-28.