Şimdi bu üç noktaya, yani:
Kur’an-ı Kerim ve lügatte "istiva"nın istila ve sulta anlamında olduğuna
2- Arş ve serir birbirinden farklı anlamlar taşıdığı ve arşın güç ve kudret simgesi anlamında kullanıldığına,
3- Allah Teala'nın arşa istivasından söz edilen yedi ayette, Allah'ın arşa istivası sürekli ilahi güç ve kudret mazharlarının beyanıyla birlikte gelmesine dikkat ederek "Allah Arş'a istiva etmiştir" ayetinin veya "O Rahman, Arş'a istiva etmiştir" ayetinin gerçek anlamını elde etmeye çalışmalıyız.
Acaba gerçekten Kur’an-ı Kerim, Allah’ın güç ve kudret mazharlarından bahsederken bu arada Allah Teala'ın tahta oturmasını mı söz konusu etmek istemiştir, yoksa bu ayetin başka bir anlamı mı vardır? Bizce ayetteki ifade edilen ana fikre dikkat edilirse, açıkça şu gerçek anlaşılır ki maksat Allah’ın neüzübillah bir padişah gibi tahta oturması değil, Allah Teala'nın varlık alemine istilasıyladır. O kudret ve izzet varlık alemine hüküm sürmekte, kudret arşından yaratılış aleminin işlerini yönetmektedir; ne O'na engel olacak bir şey ve ne de bir yardımcısı var; işte bu yüzden ona tapmak gerekir.
Başak bir tabirle, eğer "istiva" oturma anlamında değil de her yerde sulta ve hüküm sürme anlamını ifade etmek için kullanılıyorsa ve arş da Arapça'da güç ve kudret markezi, memleketi yönetme sembolüyse ve Kur’an-ı Kerim güç ve kudret mazharlarını beyan ederken Allah'ın arşa istivasından bahsediyorsa, bu durumda bu cümleden, O'nun sürekli izzet ve yücelik makamına sahip olup alemi yönettiği, bu konuda hiçbir yardımcıya ihtiyacı olmadığı ve hiçbir şey ve hiçbir kimsenin ona engel olmadığı anlaşılmaktadır.
Bu cümleyi bu şekilde tefsir etmek onun önceki ve sonraki cümlelerle anlam bütünlüğünü sağlamaktadır.
Bu şekilde ayetlere anlam vermeye tevil diyorlarsa, bu ayette arşın güç ve kudret sembolü anlamında kullanıldığını, ağaç veya metalden yapılmış taht anlamındaki lügat anlamı kastedilmediği ortaya koyduğu içindir; işte böyle bir tevil reddedilmemektedir. Reddedilen tevil, ayetin zahiriyle tamamen farklı olan tevildir; oysa söz konusu ayetin zahiri anlamı da bu karineler ışığında beyan ettiğimiz şekildedir.
Önceki ve sonraki cümleleri dikkate almayarak, bu cümlenin Allah Teala'nın gerçekten tahta oturduğu veya onun üstüne oturduğu şeklinde tefsir edilirse bu cümle ne ayetlerdeki karinelerle ve ne de edebiyat kurallarıyla bağdaşır; çünkü böyle bir anlam onun öncesi ve sonrasıyla uyumunu bozar.
Bu geniş bahisten anlaşılıyor ki, müteşabih ayetin tevili onun zahirinin aksine yorumlanması anlamında değil, ayetin maksadını net olarak anlamak için ayeti diğer ayetlerden elde edilen genel ve kesin bilgiler çerçevesinde ve onun akışını göz önünde bulundurarak incelemek anlamındadır.
Ayeti zahirinin aksine yorumlamak anlamında ki tevil, sadece batıni tefsirlerde kullanılan yanlış bir yöntemdir.
Müfessir kesinlikle ayeti onun zahirinin aksine yorumlayamaz. Kur'an'ın zahiri onun nassları gibi hüccettir; zahirin aksine açık bir delil olursa ve insanlar arasındaki ifade kuralları gereği bir cümleyi zahirinin aksine olan başka belirli bir anlamda tefsir etmek yaygın olursa o başka tabii; aynen genel bir sözcük kullanıp onun belli bir anlamını veya mutlak bir sözcük kullanıp gerçekte onun kayıtlı anlamını kastetmek gibi.
Burada genel çerçeve itibarıyla semavî kitabımızı tefsir etme metodu anlaşıldı ve Kur’an-ı Kerim'in amaçlarını keşfetmek için gerekli metot sunuldu ve hepsinde asıl hedefin Allah Teala'nın bu ayetleri göndermekteki amaç ve maksatlarını keşfetmek olduğu anlaşıldı.