El-Mizan Tefsirinde Kelime Ve Kavramlar 8
El-Mizan Tefsirinde Kelime Ve Kavramlar 8
CİLT 7
KAHİR:"Kahir" kelimesinin kökeni olan "kahr" sözcüğü, bir tür galibiyeti ifade eder. Bu galibiyet, bir şeyin bir şeye üstün gelmesi, baskın çıkması şeklinde kendini gösterir. Buna göre, doğaları itibariyle veya başka bir şekilde etkileri birbiriyle çelişen mağlup taraf kendi etkisini yitirip galip tarafın etkisini kabullenmek zorunda kalır. Sözgelimi, su ateşe üstünlük sağlarsa, onu sönmek zorunda bırakır. Buna karşın ateş de suya üstün gelirse, onu buharlaşmak, ıslaklığını yitirip kurumak zorunda bırakır.
Bu nedenle, bütün sebepler, yüce Allah'ın gücü ve iradesi karşısında makhur ve mağlup, O ise,her şeyin üstünde galip ve kahirdir. Dolayısıyla "Kahir" ismi, yüce Allah için olduğu gibi, başkaları için de kullanılabilen bir isimdir. Ancak Allah'ın kahir olmasıyla başkalarının kahir olması arasında bir fark vardır. Şöyle ki, yüce Allah'ın dışındaki varlıkların bir kısmı, diğer bir kısmını baskı altında tutarak bir şeye zorlayabilirse de, varlıklarının mertebesi ve oluşlarının derecesi açısından aynı düzeydedirler. Sözgelimi, ateş odunu yanıp alevlenme zorunda bırakır. Ama her ikisi de doğal varlıktır; sadece birisinin gerek tirdiği, doğal olarak diğerinin gerektirdiğinden farklıdır. Bu farklılık bağlamında ateş odundan daha güçlü olduğu için, odunun kendisini etkilemesine oranla, o odunu daha çok etkiler, üzerinde etkisini göstererek ona üstünlük sağlar. Ancak yüce Allah'ın kahirliği, ateşin oduna üstünlük sağlayıp etkinliği altına alması gibi değildir. O, mutlak üstünlük ve kuşatıcılık anlamında kahirdir, kahhardır. Örneğin, odun gibi bir cismi yakmayı, alevlendirmeyi yüce Allah'a izafe ettiğimizde, bunun anlamı şudur:
Ona verdiği ve kendi eliyle (kudretiyle) içineyerleştirdiği özellikler ve nitelikler bağlamında onun üzerinde kahirdir, zorlayıcı güce sahiptir. Onu yakması için tutuşturduğu ateş bağlamında onun üzerinde kahirdir, zorlayıcı güce sahiptir. Çünkü ateşin kendisinin ve sahip olduğu bütün özelliklerin ve etkinliklerin sahibi O'dur. Ve odunun direncini kesmek ve onun yerine yanma özelliğini vermek bağlamında onun üzerinde kahirdir, zorlayıcı güce sahiptir. Bu yüzden, O'nun iradesi ve dilemesi karşısında odunun direnmesi, baş kaldırması, serkeşlik etmesi veya benzeri bir tavır içinde olması söz konusu olamaz. Çünkü oldukça yüce bir ufuktan gelen bir iradedir bu. O hâlde yüce Allah, kulları üzerinde kahir ve zorlayıcı güce sahiptir; ama aynı zamanda onların üstündedir. O'nun zorlaması, birbirine denk iki şeyden birinin diğerini bir şeye zorlaması gibi değildir. Kur'ân, sonucu itibariyle bu konuyu en çarpıcı şekilde dile getirmiş ve bu surede bu niteliği yüce Allah'ın ismi olarak iki yerde zikretmiştir. Biri tefsirini sunduğumuz bu ayette, diğeri ise 61. ayette. Her iki yerde de "kullarının üstünde" kaydı getirilmiştir. Kaynaklarda, "galebe" sözcüğünün aksine, "kahr" sözcüğünün daha çok zorlanan varlıkların akıl sahibi olmaları durumunda kullanıldığı yönünde bir gözlem vardır.
Bu yüzden Ragıp, bu kelimeyi, boyun eğdirme şeklinde açıklamıştır. Boyun eğmenin, akıl sahibi varlıklarla ilgili daha anlaşılır bir nitelik olduğu açıktır. Ama bu, gerçek anlamda veya mecaz olarak akıl sahibi olmayan varlıklar için de kullanılmasına engel teşkil etmez. Allah, kullarının üstünde kahir ve zorlayıcı güce sahiptir. Onlara zarar ve hayır dokundurur, iradesi karşısında onlara boyun eğdirir. Kullarının yaptıkları işler, bıraktıkları etkiler açısından da onların üstünde kahir ve zorlayıcı güce sahiptir. Çünkü, kullarına temlik ettiği şeylerin maliki O'dur, kullarını kadir kıldığı şeylere kadir olan O'dur. (6:18)
FELAH:
Bu yüzden Ragıp, "felâh" kelimesini, arzulanan şeyin elde edilmesi şeklinde açıklamıştır ki bu, "saadet"in anlamına yakın bir anlamdır. el- Müfredat'ta şöyle diyor:"el-Felhu; yarmak, ayırmak demektir. Araplar, 'el-Hadidu bil-hadidi yuflah=Demir demirle yarılır' derler. Çiftçiyede 'el-fellâh' denmesi, bu yüzdendir [toprağı yardığındandır]. 'el-Felâh' ise; zafer, kurtuluş ve arzulanan şeyin elde edilmesi demektir. Bu ise, dünyevî ve uhrevî olmak üzere iki kısma ayrılır." "Dünyevî kurtuluş; dünya hayatını güzelleştiren, onu hoş kılan mutluluklara kavuşmak anlamına gelir. Bu mutluluklar; insanın varlığını sürdürmesi, zenginlik ve onurdur. Şair şu sözleriyle bunu kastetmiştir:" "İstediğin şekilde mutlu olmaya çalış. Bazen mutluluk, eksik bir akılla bile elde edilebilir ve ileri derecede zeki olan bir kimse onu yakalamayabilir." "Uhrevî kurtuluşu ise, dört kısma ayırabiliriz: Sonu olmayan kalıcılık. Yoksulluğu olmayan zenginlik. Zilleti olmayan onur. Cehaleti olmayan ilim." (el-Müfredat'tan alınan alıntı burada son buldu.) Dolayısıyla şunu söylemekde mümkündür:"Felâh=kurtuluş", mutluluk demektir. Mutluluğun bu şekilde adlandırılmasının sebebine gelince; çünkü insan, istediği şeyi elde etmek, arzuladığı şeye kavuşmak için etrafındaki engelleri yarması gerekir.