El-Mizan Tefsirinde Kelime Ve Kavramlar 10
El-Mizan Tefsirinde Kelime Ve Kavramlar 10
CİLT 7
BE’S-ZARR: "El-be'sâ" aynı kökten olan "el-be's", ve "el-bu's" kelimeleri darlık, zorluk ve istenmeyen şey anlamına gelir. Ne var ki, sözcüğün "el-bu's" şeklindeki türevi genellikle, savaş anlamında kullanılır. "el-Be's" ve "el-be'sâ" türevleri ise, savaş dışında yoksulluk, kuraklık ve kıtlık gibi diğer zorluklar anlamında kullanılır. "ez-Zarr" ve "ez-zarrâ" ise, gam ve cehalet gibi insan nefsine dönük veya hastalık ve sakatlık gibi bedene dönük ya da makam ve mevkii kaybetme, malı yitirme gibi bunların dışında kalan bir şeye dönük kötü durumları ifade eder. Ayette "be'sâ" ile "zarrâ" (darlık ile sıkıntı) kavramlarının birlikte kullanılmasının maksadı, kuraklık, sel ve deprem gibi dış dünyada yaşanan zorluklarla, bunlardan yana insanlara musallat olan korku, yoksulluk, kötü hâllere düşme gibi durumların birlikte gündeme getirilmesi olsa gerektir. (6:42)
DÜBÜR: "Dübür" bir şeyin ardı, arkası, gerisi demektir. Karşıtı, bir şeyin önü anlamına gelen "kubül" kelimesidir. Bu iki kelime ile, bir şeyin öndeki ve gerideki parçaları kastedilir. Nitekim bundan dolayı, insanın ön ve arka organlarına da kinayeli olarak bu isimler verilmiştir. Kimi zaman bu iki ifadenin anlamsal kapasiteleri geniş tutularak öndeki ve arkadaki parçalarından sonra gelen şey anlamında da kullanılır. Bu anlamıyla bir şeyin önü ve arkası, onun bir parçası olan şeyleri değil, ondan ayrı olan şeyleri ifade eder. Bu iki kelimeden anlamlarına uygun fiiller de türetilmiştir: Akbele, edbere, kabbele, debbere, tekabbele, tedebbere, istakbele ve istedbere gibi. Bu türevlerden biri de, ayette geçen "dâbir" kelimesidir ve bir şeyin arkasında kalan, onun ardından gelen şey demektir. Araplar, "ems'ud-dâbir=geride kalan dün" derler. Nitekim, "âmun kabil=gelecek sene" de derler. Bu daha çok vermeme şeklinde gerçekleştiği için, kapıyı kapama deyimi anlamda "dâbir", bir şeyin izi, eseri anlamında da kullanılır. İnsanın kendisinden sonrakilere bıraktığı şeyler ve diğer eserleri gibi. (6:45)
BEYYİNE: "Beyyine" açık kanıt demektir. Kelimenin kökü "beyan"dır ki açıklık anlamına gelir. Bu sözcüğün kökeninde, bir şeyin başka bir şeyden bir daha kavuşmayacak ve karışmayacak şekilde ayrılması, uzaklaşması anlamı yatmaktadır. "Beyn=ara, bevn=fasıla, beynûne=ayrılık" gibi sözcükler de bu kökten türemiştir. Kanıta "beyyine" denilmesi, hakkın batıldan ayrılmasını sağlamasından, sayesinde hakkı açıkça görmenin, zorlanmaksızın algılamanın mümkün olmasından dolayıdır. (6:57)
KERB: Ragıp İsfahanî el-Müfredat adlı eserinde der ki: "el-Kerb; şiddetli üzüntü, gam demektir. Yüce Allah bir ayette şöyle buyurur: 'Onu ve ailesini büyük üzüntüden kurtardık.' el-Kurbetu; gumme gibi, gam ve üzüntü anlamına gelir. Bu kelimenin aslı, yerin eşilmesi, toprağın alt üst edilip sürülmesi anlamına gelen 'kirb' sözcüğüdür. Üzüntü de insan nefsini bu tür bir alt üst oluş durumuyla yüz yüze bırakır. Bir atasözünde şöyle denir: 'el-Kirabu ale'l-bakar=Toprağı sürmek öküzün işidir.' Ama bu, 'el-Kilâbu ale'l-bakar' anlamında değildir. Bu kelimenin, güneşin batmaya yüz tutması anlamına gelen el-kerb kökünden gelmiş olması da muhtemeldir. Araplar, 'İnaun kurban' derler. 'Karib' kökünden türeyen 'kurban' gibi. Yani, 'Kap, dolmaya yakındır.' Ya da bu kelime, el-kereb kökünden de türemiş olabilir. Bunun anlamı da, kovanın ipine sağlam bir düğüm atmaktır. Buna göre, üzüntünün el-kerb olarak isimlendirilmesi, kalbin içinde bir düğüm meydana getirmiş olmasından olabilir. Araplar, 'Ekrebtu'd-delve' derler. Yani, kovanın ipini sağlam bağladım." (Ragıp'tan alınan alıntı burada son buldu.) (6:64)
BA’S: Ragıp İsfahanî el-Müfredat adlı eserinde der ki: "el-Ba's sözcüğünün asıl anlamı, bir şeyi harekete geçirme ve yönlendirmedir. Araplar, 'Baastuhu fenbaase=Onu harekete geçirdim, o da hareket etti.' derler. Harekete geçirme, ilintili olduğu olguya göre farklı bir anlam ifade edebilir. Örneğin, 'Baast'ul-baire', 'Deveyi sürdüm' anlamına gelir. Bir ayette ise, 'Ve'l-mevta yeb'asuhumullah=Ölüleri ise Allah diriltir.' buyurulmuştur. Yani Allah, onları kabirlerinden çıkartır ve kıyamete doğru sürükler... Şu hâlde, 'ba's=harekete geçirme' iki kısma ayrılır. Bir kısmı beşerîdir. Deveyi sürmek ve bir insanı bir ihtiyaç peşinde göndermek gibi. Bir kısmı da ilâhîdir. Bu da iki kısma ayrılır: Birincisi: Objeleri, cinsleri ve türleri yoktan var etmek. Bu, salt yüce Allah'a özgüdür ve O'ndan başka hiç kimse buna güç yetiremez. İkincisi: Ölüleri diriltmek. Yüce Allah, İsa (a.s) gibi bazı velilerine bu özelliği bahşetmiştir." (Ragıp'tan alınan alıntı burada son buldu.) Kısacası, bu kelimenin anlamının esasında, bir şeyi kaldırma ve uyandırma anlamı yatmaktadır. Bu gerekçeyle yöneltme ve gönderme anlamında da kullanılır. Çünkü bir ihtiyaca yöneltme ve bir kavme gönderme olgusu, genellikle bir durgunluk, hareketsizlik ve dinginlikten sonra gerçekleşir. Buna göre, azabı harekete geçirmek anlamında azap göndermek, bu azabın her an onlara yönelebilecek, onların üzerine çökebilecek mahiyette olduğunu, ancak iman ve itaat gibi bir engelin bunun gerçekleşmesini engellediğini ima etmektedir.