Ey Ahmet!İzzet ve celâlime andolsun hangi kulum şu dört sıfatı kendisinde bulundurursa onu cennete yerleştireceğim
Cennet Ehlinin Özellikleri
Ey Ahmet!İzzet ve celâlime andolsun hangi kulum şu dört sıfatı kendisinde bulundurursa onu cennete yerleştireceğim
Üstad Muhammed Taki Misbah Yezdi
"Ey Ahmet! İzzet ve celâlime andolsun hangi kulum şu dört sıfatı kendisinde bulundurursa onu cennete yerleştireceğim. Dilini ona faydası olmayan boş sözleri söylemekten koruyan, kalbini şeytanın vesveselerinden muhafaza eden, onun her anını gördüğümü bilen ve açlığı göz nuru olarak kabul eden.
Ey Ahmet! Keşke susmanın ve açlığın ne kadar tatlı, faydalarının da ne kadar çok olduğunu bilseydin.
Arz etti: Rabbim, susmanın ve açlığın faydaları nelerdir?
Buyurdu: Hikmet, kalbin kontrolü, bana yaklaşma, her zaman hüzünlü olmak, insanların arasında kanaatli olmak, her zaman hakkı ve doğruyu söylemek, geleceğin zorluk mu yoksa rahatlık mı getireceği endişesinde olmamak.
Ey Ahmet! Kulumun bana en yakın olduğu anı biliyor musun?
Arz etti: Hayır Rabbim.
Buyurdu: Kulum, aç olduğun ve bir de secdeye kapandığı zaman bana en yakın olduğu andır."
Dört Özellik
İnsanın yaratılış felsefesi sonsuz kemal ve huzura ermesidir. Miraç hadisinin bu bölümünde kemale ulaşmak için gerekli olan dört şartı yüce Allah belirtmektedir ve kim bunları kendisinde toplaya bilirse cenneti de ona garantilemiştir. Dört şartın ikisi insanın bedeniyle alakalıdır ( dil ve mide ile) diğer ikisi de kalp ve insanın batınıyla ilgilidir. Bunlardan biri olumsuzluk, diğeri de olumluluktur; yani, birincisi kalbi şeytanın vesvese ve hilelerinden korumalı, ikincisi de; insan kalben sürekli Allah'ı yanında hissetmeli, onun bütün amelleri gördüğünün bilincinde olmalıdır. İlk iki şart nispeten kolaydır, ama son iki şart gerçekten çok zordur, bunun için çok çalışıp, her zaman alıştırma yapmak gerekir.
Şeytanla savaşmanın yollarından biri de insanın diline hâkim olması ve karnını çok yemekten korumasıdır. Tabi ki şeytanın insanı kendi tuzağına düşürmesi için başvurduğu yollar sadece bu ikisiyle sınırlı değildir, onun hileleri çok fazladır, ama en önemli ve kandırmada başarılı olduğu yöntem bu ikisidir. Çünkü eğer insan mideye düşkün olmazsa şehvetinin önünü de alabilir, diliyle çok konuşmanın önünü alabilirse gözünü ve kulağını da kontrol edebilir.
İnsandaki bilincin, şuurun, anlama kabiliyetinin ve kalpteki huzurun kaybolmasının en büyük nedeni çok yemedir. Karnını tıka basa doldurmuş olan, kafasını toplayarak ders çalışamaz, namazda zihnini sadece Allah'a yönlendiremez ve buna benzer dikkat isteyen işleri düzgün bir şekilde yapamaz. Bu durum tecrübeyle de sabit olduğundan, şu deyimi kullanmışlardır, "Dolu mideyle kılınan namaz, sarhoşun başkasını alaya alması gibidir."[1]
İnsan, en önemli özelliği olan anlama ve kavrama kabiliyetini, karın tok olduğu zaman kaybeder. Düşünsenize bir kuşun ayağına ağır bir taş bağlarsanız uçması nasıl zorlaşır, taşın ağırlığı ne kadar çok olursa kuşun uçması da o denli zor olur, insanın çok yemesi de buna benzer. Çok şeyler yiyerek mideyi tıka basa doldurmak, ruhun melekûta uçmasının önünü almaktır, uçmayı bırakın da, ruhun yerlere çakılıp nuraniyet ve ulaşmak istediği bütün mükemmellikleri kaybetmesine neden olur.
Açlıktan Maksat
Rivayetlerde açlığın çok beğenilip, övülerek anlatılması, tamamen açlık zorluğuna tahammül edilmesinin güzel bir iş olduğu anlamında değildir. Hadislerde aç olun deniliyorsa bundan maksadın hiçbir şey yememek olduğu anlaşılmamalıdır, maksat az yenilmesidir. Bu tür hadislerin amacı insanlarda ruhun yükselmesinin önünü alan faktörlerin belirtilmesidir.
Demek ki, insan ne çok yemeli ve ne de az yemeli, zira her iki durumda da işlerini doğru dürüst yapamaz.
Merhum Allâme Tabatabai (r.a) hadislerde ki açlıktan maksadın; çok yemenin ve tok olmanın karşıt manası olduğunu söyleyerek, hiçbir şey yememe olarak asla kabul etmemektedir. İnsanın hoşuna giden faydalı ürünlerden yemesi, protein ve vitamin yönünden bedenin ihtiyaçlarını karşılaması gerekir, fakat kesinlikle aşırıya gidilmemelidir.
Yüce Allah, açlık ve susmanın önemini buyurduktan sonra Hz. Resulullah (s.a.a) hemen bunların ne tür faydaları olduğunu soruyor. Peygamber'in, Allah'a soru sorması onun bilmediği veya hâşâ uygulamadığı anlamında değildir. Peygamber'in Allah'a soru sormasından maksat; başkalarına örnek olmak yahut bizim gibi madde âlemine bağlanıp kalmış insanlara bir hediye olması içindir.
Açlık ve Susmanın Faydaları
Peygamber (s.a.a) açlık ve suskunluğun yararlarını yüce Allah'tan sorduktan sonra, Allah şunları buyuruyor:
"Hikmet, kalbin kontrolü, bana yaklaşma, her zaman hüzünlü olmak, insanların arasında kanaatli olmak, her zaman hakkı ve doğruyu söylemek, geleceğin zorluk mu yoksa rahatlık mı getireceği endişesinde olmamak."
1- Hikmet
Açlıkla, susmanın çok değerli ve ilk faydası, insana kazandırmış olduğu hikmettir. Yani insan bu ikisi sayesinde hiçbir zaman kendi çabasıyla ulaşamayacağı bilgi ve gerçeklere ulaşabilecektir. Herkes, bu iki işi uygulayarak insanî ve kozmik gerçeklerin farkına varabilir. Müminler bu durumu Ramazan ayının sonlarında hissetmektedirler; sanki oruç neticesinde ruhları uçacak gibidir, kalplerinde tarif edilmez bir mutluluk ve sevinç duyulmaktadır. Artık açlık insana çok değişik bir maneviyat kazandırmıştır. Öyleyse beden için gerekenleri, ruhun kanatlana bilmesi için az miktarda vermeli ve asla beden için gerekenden fazla vermemeliyiz; çünkü ruhun melekût ve güzellikler diyarına yapacağı uçuşun önünü almaktadır. Ayrıca akıl ruha bağlıdır, daha çok, daha verimli ve daha iyi çalışabilmesi için insanın tok olamaması gerekir.
2- Vesveselerden Korunma
Açlık ve suskunluk insanın kalbini şeytanın vesveselerinden korur. Çok yiyip içmeyen müminler, kalplerini ve bedenlerindeki bütün duyu organları rahatlıkla kontrol edebilmektedirler. Aynı şekilde çok yiyip içenler de; kalplerinin, duyu organlarının ve hayallerinin önüne geçememektedirler.
3- Allah'a Yakınlık
Kim yaşamının her aşamasında açlık ve suskunluğu uygularsa, her an Allah'a daha fazla yaklaşacaktır. Allah'a yaklaşmak; gerçek mükemmellik ve her takvalı müminin en büyük hedefidir. Bu hedefe ulaşmak için kalbin heva-hevesten, amaçların da dünyevî ve maddî olmaktan kurtulmuş olması gerekir. Bu kurtuluş sadece ve sadece iradenin güçlenmesiyle olabilir. İlâhî kişilik kazana bilmek ve maneviyatta kendini yetiştire bilmek için sağlam bir irade şarttır, iradeyi ise geliştirip güçlendiren oruçtur.
4- Hüzün
Açlık ve suskunluk hüzün getirir. Birçok rivayette hüzünlü olmak ve mahzun insanlar; beğenilip, övülmüşlerdir. Ama bu hüzün daha çok içsel olmalıdır, dışa moral bozukluğu ve sinirli bir halet olarak yansımamalıdır. Beğenilen hüzünlü olma, sarhoşça boş ve yersiz neşenin karşısında olan bir ruh haletidir. Aç ve suskun olan birisi asla yalan neşeler, boş eğlenceler ve mest gülüşlerin peşinde olmaz; duruşu, oturuşu ve tebessümü bir metanetle beraberdir. Bazıları ise niçin daha fazla zengin olmadım diye yahut maddî olan bir amacına ulaşamadı diye üzülüyorlar, bunun Allah katında hiçbir değeri yoktur. Allah katında değerli; İlahi rıza için olan, O'nu hatırlamadan alı koymayan ve mestane kahkahalardan insanı alıkoyan hüzündür.
5- Kanaatli Olmak
Açlık ve susmanın insan yaşamında ortaya çıkardığı bir diğer faydaysa, kanaatli olabilmektir. İnsan ne kadar başkalarına muhtaç olmasa, o kadar özgür olacaktır, başka insanlara muhtaç olan birisi zamanla onların esiri olacaktır. Tek derdi lezzetli yemekler, güzel içecekler olan kimse bunları karşılamak içinde birçok insanî değerlerinden ödün verecek, hürriyetini kaybedecektir. Dört ayaklılar gibi derdi ahırı ve otu olan birisi bunlara ulaşmak için sayısız zorluklara düşecektir. Daha bol çeşitli bir sofra için, daha çok çalışıp, daha çok haram yola düşecek ve başkalarına boyun eğecektir.
6- Hakkı Savunmak
Açlık ve suskunluk sayesinde insanın kazanmış olduğu bir diğer erdemse; hakkı ve hakikati savunmaktır. Gösterişsiz ve kanatlı yaşamı olan birisi her yerde, herkese karşı hak olan sözü söyleye bilir. Oysa amacı her zaman menfaatlerini korumak ve geçimi sağlamak olan birisi, asla herkese karşı gerçekleri haykıramaz; çünkü haksız insanlarla iyi geçinmezse bu durum onun menfaatlerine ters düşecektir.
Kanaatli, azla geçinmesini bilen hakkı söylemekten çekinmez; çünkü azla geçinmesini bilendir, başkalarından hiçbir beklentisi bulunmamaktadır, insanlar ne derse desinler yine de yanlışların, zulüm ve haksızlıkların her zaman karşısındadır. Tüketimi az olan her zaman haysiyetli yaşama, tek derdi karnı olan da sürekli rahat yaşama peşindedir, bu iki amaç arasında çok fark bulunmaktadır dolayısıyla da insan yaşamındaki sonuçlarda çok farklıdır.
7- Razı Olmak
Yukarıda açıkladığımız altı fayda neticesinde bir yedinci fayda da kendiliğinden ortaya çıkmaktadır, o da Allah tarafından takdir edilen her şeye razı olmaktır. Açlık ve suskunluk sonucunda mümin insan gelecek rahatlığı peşinde değildir, gelecekte onu iyi günler mi yoksa kötü günler mi bekliyor asla bunun tedirginliğini taşımaz; çünkü dünyada her zaman azla idare etmesini öğrenmiştir. Kanaatlidir, zengin olma ve mal mülk çoğaltma peşinde değildir, insanda oluşan bu ruh haleti ise peşi sıra kaza ve kadere razı olmayı getirir. Hadisin devamında yüce Allah şöyle buyuruyor:
"Ey Ahmet! Kulumun bana en yakın olduğu anı biliyor musun? Arz etti: Hayır Rabbim. Buyurdu: Kulum aç olduğun ve secdeye kapandığı zaman bana en yakın olduğu andır."
Hiç şüphesiz bu ikisi birlikte oldu mu, insanın Allah'a olan yakınlığı da daha fazla olacaktır. Yani bir kimse açsa ve o haliyle secdeye kapanmışsa, ruhu Allah'a doğru uçmak için çok daha hafif ve hızlıdır; çünkü açlık sonucu beden güçsüz düşmüştür, insan kendisinin ne kadarda aciz ve küçük olduğunun farkındadır, Allah karşısında tamamen mütevazıdır. Secde ise insanın zihnini bir noktaya yönlendire bilmesini sağlıyor ve böylelikle kalp de sadece bir noktaya yönelebiliyor.
1- Hz. Ali şöyle buyurmaktadır: "Uyanıklık ve zeki olmak asla çok yemeyle uyuşmaz."
Ehlader