Ahzab Savaşı, Direniş ve Zafer Örneği

Ahzab Savaşı, Direniş ve Zafer Örneği

Hz. Muhammed s.a.s ve sahabesinin Mekke'den Medine'ye hicreti ardından, İslam ve Resulullah'ın s.a.s tevhide davetine tahammül edemeyen Mekke müşrikleri ve yandaşları, Müslümanlar ve onların yeni kurulan hükümetlerine karşı bazı savaşlar başlattılar.

Büyük bir öneme sahip olan söz konusu savaşlardan biri ise, bir çok tarihi kaynağa göre hicretin 5. yılı 17 Şevval tarihinde yaşanan Hendek gazvesidir. Söz konusu savaşta İslam düşmanı tüm gruplar ve kabileler, bu yeni ve gelişmekte olan dine karşı birleştiler. Resulullah s.a.s efendimiz, düşmanların savaş için birleştikleri haberini duyunca, askeri bir şura kurdu.

Söz konusu şurada, Salman Farsi, Medine çevresinde özellikle de kente sızmanın kolay olduğu bölgelerde, düşmanın girişini engelleyecek hendekler kazılmasını önerdi. Söz konusu öneri onaylanınca birkaç gün içinde Hendek kazıldı, öyle ki geçişler çok zorlaştır. Yahudilerin işbirliği ile kurulan Müşriklerin güçlü ordusu Medine'ye yaklaştı, fakat kente ulaşmanın kolay olduğu bölgelerde geniş bir hendeğin kurulduğunu görünce hayretlere düştüler, zira daha önceki savaşlarda karşılaşmadıkları bir olaydı. Müşrikler ordusu mecburen kenti kuşattılar. Bazı rivayetlere göre söz konusu kuşatma bir ay sürdü. Medine'de kuraklığın yaşandığı ve halkın gıda açısından sıkıntıda bulunduğu bir dönemde hizipler birleşti ve Hendek kazıldı.

Öyle ki hendeğin kazılması sırasında Resulullah ve sahabeleri hatta birkaç gün aç ve susuz olarak az bir parça ekmekle çalışıyorlardı. Üstelik küçük bir kent olan Medine'nin sayıları 10 ila 20 bin olarak tahmin edilen müşrikler tarafından kuşatılması bazı Müslümanların moralini şiddetle bozdu. Kur'an Kerim Müslümanların bu kuşatma dönemindeki durumlarını Ahzab suresinin 10-11 ayetlerinde en iyi şekilde beyan ederek şöyle buyuruyor: Hani onlar size hem üst tarafınızdan hem alt tarafınızdan gelmişlerdi. Hani gözler kaymış ve yürekler ağızlara gelmişti. Siz de Allah’a karşı çeşitli zanlarda bulunuyordunuz.

İşte orada mü’minler denendiler ve şiddetli bir şekilde sarsıldılar. Bu zor sınavda Müslümanlar iki şekilde tepki gösterdiler. İmanları güçlü olmayanlar, her yerde kentin düşeceği, kadınlar ve çocukların düşman tarafından esir alınacağını ileri sürerek, çeşitli bahanelerle Resulullah'ın s.a.s emrini ve hendeğin yanında bekçilik yapmayı reddediyorlardı. Kur'an Kerim bu konuda da aynı surenin devamında ve 12-14. ayetlerinde şöyle buyuruyor: Hani münafıklar ve kalplerinde hastalık olanlar, “Allah ve Resûlü bize, ancak aldatmak için vaatte bulunmuşlar” diyorlardı. Hani onlardan bir grup, “Ey Yesrib (Medine) halkı! Sizin burada durmak imkânınız yok.

Haydi geri dönün” demişti. Onlardan bir başka grup da, “Evlerimiz açık (korumasız)” diyerek Peygamberden izin istiyorlardı. Oysa evleri açık (korumasız) değildi. Onlar sadece kaçmak istiyorlardı. Eğer Medine’nin her tarafından üzerlerine gelinse ve orada karışıklık çıkarmaları istenseydi, onu mutlaka yaparlardı; o konuda fazla gecikmezlerdi. Fakat aynı zor şartlarda gönüller Allah Resulü ve Yegane Yaradan'a olan iman ve aşkı ile dolup taşanlar ise Allah'ın zaferine gönül bağlamış ve yaşananları, kendileri için bir sınav telakki ederek, ciddi bir şekilde Allah Resulüne s.a.s yardımcıda bulunuyorlardı.

Ahzab suresinin 22. ayetinde de şöyle okuyoruz: Mü’minler, düşman birliklerini görünce, “İşte bu, Allah’ın ve Resûlünün bize vaad ettiği şeydir. Allah ve Resûlü doğru söylemişlerdir” dediler. Bu, onların ancak imanlarını ve teslimiyetlerini artırmıştır. Hendek savaşında müminlerin direniş ve Resulullah'ın dualarına ilaveten, hz. Muhammed'in s.a.s buyurduğu gibi kafirlerin her bireyinin evine rezaleti taşıyan diğer konu, hz. Ali'nin (as) Arapların tanınmış kahramanları Amr bin Abduvud'e karşı zaferidir. Bu karşılaşma söz konusu savaşta öyle büyük bir önem taşıyordu ki hz. Ali (as) müşriklerin pehlivanının karşısına şıkınca hz. Muhammed ** " Şimdi tüm İslam, tüm küfrün karşısında durmuştur" diye buyurdu.

Amr bin Abduvud'un yenilmesi ile birlikte, müşrikler morallerini kaybederek evlerinin yolunu tuttular. Eninde sonunda Allah, müminlere gaybden yardım göndererek, çok hızlı esen bir rüzgar düşmanların çadırlarını kökten söktü, öyle ki hepsi utançtan gece vakti ve karanlıkta kaçak zorunda kaldılar. Yüce Allah yine Ahzab suresinin 25. ayetinde şöyle buyuruyor: Allah, inkâr edenleri, hiçbir hayra ulaşmaksızın kin ve öfkeleriyle geri çevirdi. Allah, savaşta mü’minlere kâfi geldi. Allah, kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir. Kur'an Kerim'de sabır ve direniş üzerine önemle vurgu yapılmıştır.

Gerçek Müslümanlar çeşitli dönemlerde her zaman düşmanların zorbalıklarına maruz kalmışlardır, fakat söz konusu rezaletler nedeni ile devrilen münafıklara rağmen, gerçek müminler karşılaştıkları zorlukları bir sınav ve tezkiye aracı olarak görüp, Allah yolunda var güçleri ile direniyorlar. Müslümanların toplumu günümüzde her zamankinden daha fazla direniş, sabır ve dayanıklı olmaya ihtiyaçları varadır. Kendini her zamankinden daha fazla zevalin eşiğinde gören ve İslam'ın güçlü mantık ve kültürü karşısında söyleyecek lafı olmayan kafirler cephesi, her türlü insanlık dışı yönteme başvurarak, kendi zannı ile İslam'ı yok etmeye çalışıyor.

Filistin'de katil Siyonist İsrail rejimi sözde insan hakları savunucusu olan ülkelerin kör bakışları karşısında kadın çocuk, genç yaşlı demeden sivilleri terörist olma suçu ile katliamdan geçiriyor. Irak ve Suriye'de sömürgeciler tarafından yetiştirilen tekfirci gruplar, Müslümanlara karşı en korkunç cinayetleri işlemekte.

Myanmar ve Merkezi Afrika'da mazlum Müslümanlar, radikal Budistler ve Hıristiyanların öfkesine maruz kalarak, ya katliam ediliyor ya da avare oluyor. Dikkatlice bakıldığında halihazırda yaşanan zor şartlarda bile bazı Müslüman toplumlar sergiledikleri direniş ile kafirlerin yaygaralarını susturarak nefeslerini kesiyorlar. 35 yıldan beri sömürgecilerin elini kendi ülkelerinden kesen İran halkı, bağımsızlık ve İslam bayrağını ele alarak, zalimlerin karşısında direnişin en bariz örneğini sergilemekte.

Müslüman İranlılar boş ellerle, inkılaplarının zaferinden sadece bir buçuk yıl geçerken, eşit olmayan bir savaşla karşılaştılar. 8 yıl süren savaşta sadece Saddam remimi ve Baas partisi ordusu ile değil, dünyanın tüm sömürgeci güçlerine karşı savaştılar; kahraman genç ve yaşlı tüm halkının direnişi bereketi ile zafere ulaştılar. Hali hazırda da Müslüman İran halkı, uygulanan tüm yaptırım ve düşmanların tüm baskılarına rağmen, sabır ve direniş ile düşmanların planlarını etkisizleştiriyor, her gün kalkınma yolunda daha güçlü adımlar atmakta. Mazlum Filistin halkı da direnişin diğer bariz örneğidir.

Dişlerine kadar tepeden tırnağa en modern silahlarla donatılan, bölgede bir çok Müslüman'ın dehşete kapılmasını isteyen Siyonist düşmana karşı boş elleri ile direnen Gazze halkı, sahip oldukları İslami inanç sayesinde Siyonist rejim ordusunu çaresiz bırakmıştır. Zira Siyonist rejim her ne kadar Gazze çocukların masum kanlarını akıtsa da amaçlarına ulaşamıyor. hatta Gazze daha da direnen, islami direnişin daha sevilen bir konuma ulaşırken, Siyonistlerin vahşiliği ve Filistinlilerin hakkaniyeti daha da gün yüzüne çıkıyor. Bugün Siyonist İsrail rejimine karşı müminlerin direnişinde mükemmel bir tablo çizen Lübnan İslami direniş hareketinin 33 günlük savaşta elde ettiği zaferin yıldönümünü.

Lübnan Hizbullah hareketi lideri Seyit Hasan Nasrullah söz konusu zaferin anahtarını, direniş olarak tanımlarken, bu mantıkla İslam ülkelerinde tekfirci vahhabi gruplara zafer kazanılacağını müjdeliyor. Her hal karda Siyonist rejim Amerika tarafından aldığı kapsamlı desteğe rağmen, Filistin ve Lübnan islami direnişten aldığı darbe ile yaralı bir yılan gibi kıvranıyor, kof varlığı dağılarak, şeytani yüzünden maskesi düşmüştür. Değişmeyen İlahi sünnet, Allah yolunda direnmenin, O'nun rızası, düşmana zafer kazanılması ve müminlerin gönlünden hüznün silinmesine sebep olmasıdır. Bu tıpkı hz. Muhammed s.a.s ve sadık sahabelerinin Hendek Gazvesinde izledikleri yöntemdir. Günümüzde de Müslümanlar yine Resulullah'ın sünneti ve Kur'an Kerim'in emirlerine uymalıdır. Zira Yüce Allah Ahkaf suresinin 13. ayetinde şöyle buyuruyor: Şüphesiz Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra da dosdoğru olanlara hiçbir korku yoktur, onlar üzülmeyecekler de