Abdulbasit Muhammed Abdussamet'in Biyografisi

Abdulbasit Muhammed Abdussamet'in Biyografisi

 

ABDULBÂSİT ABDUSSAMED’İN HAYATI



Doğumu ve Nesebi: Şeyh Abdussamed 1927 yılında Mısır’da Erment Şehri’nin Murâ‘aza köyünde dünyaya gözlerini açmıştır. Daha küçük bir yaşta iken ahlakı ve hıfzı çok iyi bir kimseydi.
Kendisi, kuran duygusu ve tecvidi ile meşhur ve önemli bir kişiliğe sahipti. Aslında bu yetenek sadece onda değil diğer aile fertlerinde de mevcuttu. Öyle ki babası hafız ve tecvit ilminde saygıdeğer bir kimseydi.
 

Diğer iki ağabeyine gelince onlar da daha küçük yaşlarda iken hafız olmaya çalışıyorlardı. Şeyh de altı yaşında iken onlara katılmış ve o da belirginleşmeye başlamıştı.
Aslında Şeyh’in doğumuyla daha önce tarihin en geniş kapılarından girdiği köyüne ve şehrine yepyeni bir tarih sayfası olmuştur. O yetenekli, becerikli çocuk hocası Emir’den ders almak için onun yanına gitti. Hocası onu ilk gördüğünde onda apayrı bir yetenek ve ilerde de büyük biri olacağını hissettiğindendir ki onu çok güzel bir şekilde karşılamış ve ona karşı apayrı bir ilgi göstermişti.
Ders çıkışı eve giderken hocasından duyduğu şeyleri güçlü ve güzel bir ses ile söyler, öyle ki onu işiten her bir kimse onun yanında oturup o güzel sesini dinlerdi.
Şeyh hatıralarından birini anlatıyor
Ben on yaşlarında iken hafızlığımı bitirmiştim. Öyle ki o günlerde Kur’ân adeta akan bir nehir gibi dilimden fışkırıyordu. O zamanlar babam ulaştırma bakanlığında görevliydi. Dedem ise âlim bir kimseydi. Ben her ikisinden de kıraat almayı istedim, Mısır’ın Tanta şehrinde kıraat dersi almamı istediler. Mısır’ın Tanta Şehri’nde kıraat ilmini almam için Şeyh Mustafa Selim’i gösterdiler. Ama bulunduğum şehir ve Tanta Şehri arasında çok uzun bir mesafe vardı ve gerçekten çok uzaktı. Fakat bu benim istikbalim ve hayatım için çok önemli bir fırsattı. Ben pazar günü Tanta Şehri’ne gitmek için hazırlık yaparken, o sırada aniden bir haber almaz mıyım, Şeyh Mustafa Selim bizim memlekete gelecekmiş.
Kendisi burada kıraat dersi için bir medrese açmayı düşünüyormuş. Erment ahalisi Onu en güzel bir şekilde karşıladılar. Ve onun için birtakım şölen ve kutlamalar hazırladılar.
Onlar Şeyh Mustafa Selim’in kadrini ve kıymetini iyi biliyorlardı. Çünkü Mustafa Selim gerçekten âlim bir kimse idi.
Sanki kader bu adamı bize tam vaktinde gönderdi
Daha sonra onun yanına gidip ondan bir takım dersler aldım. Ve onun yanında iken Kur’anı hıfz ettim. Ayrıca kıraat-i seb‘a ilmine hâss olan Metn-i Şâtıbî’yi Onun yanında ezberledim.
Daha sonra Abdussamed kendisini büyütüp ve yetiştiren hocasının gözetimi altında birçok yerde kendisini Kur’an okuması için davet etti.


Doğumunun Hatırasına Hz. Zeyneb’i Ziyareti:

Mîlâdî 1950 yılında Peygamber Efendimiz’in صلى الله عليه وسلم ehl-i beytini ve onun temiz neslini ziyaret etmeye gider. Onun buraya üst Mısır’da oturan akrabalarından biriyle gitmesinin nedeni, Hz. Zeyneb’in doğumunun kutlanmasıdır. Ona moral veren şey sesleri ilk olarak duyulan meşhur tecrübeli kârîlerdir. Bu kârîlerin en meşhurları Şeyh Abdulazîz Zâhir, Şeyh Abdulfettâh eş-Şa‘şâ‘î ve Şeyh Mustafâ İsmâ‘îl ve diğerleri… Gecenin yarısından sonra ehl-i beyti sevip de farklı farklı şehirlerden gelen kimseler Hz. Zeyneb Mescidi’ne grup grup akın ederler. Abdussamed’in Mısır’da ikamet eden akrabalarından biri, bu genç delikanlının çıkıp da aşır şeklinde Kur’ân okuması için izin ister ve ona izin verilir. Çok büyük bir insan topluluğunun ortasında kıraate başlar. Tilâvet Ahzâb Suresi’ndendir. Mescidin her tarafını sessizlik bürür ve gözler cesaretli olup büyük kârîlerin mekanına oturan, küçük kârîye çevrilir. Fakat bu sessizlik çok fazla sürmez. Sessizlik biraz sonra yerini bağrışmalara ve haykırmalara bırakır. Mescidin her bir yanı “الله أكبر”, “الله يرضى عليك” diye kalpten gelen birtakım sloganlarla inler. Bunun sebebi küçük karînin okuduğu aşırdır. Bu kıraat bir saatten fazla sürer. Kıraat o kadar güzel ve etkileyici olur ki, mescidin direkleri, duvarları ve lambaları da aradaki insanlara katılmış, her bir ayet okunduğunda Rabb’lerini tesbîh ediyor ve titriyorlarmış gibi bir manzara oluşuverir.

 

Şeyh ed-Dabbâ’ın, Abdussamed’e Sesinin Kaydedilip Yayınlanması İçin Öncülük Etmesi:

 

1951 yılının bitişiyle birlikte Şeyh ed-Dabbâ’, Abdussamed’den sesinin yayınlanması için başvuruda bulunmasını ister. Fakat Abdussamed Mısır ve Mısırlılarla olan bağını göz önünde alarak bu konunun ertelenmesini ister. Çünkü sesin yayınlanması özel bir organizasyona ihtiyaç duyuyordu. Şeyh ed-Dabbâ’, Abdussamed’in Hz. Zeyneb’in doğumu münasebetiyle okuduğu tilavetini çok beğenir ve ondan dolayı şaşkına döner. Böylece Abdussamed’in yayıncılıktaki itimadı tamamlanmış olur. Abdussamed’in yayıncılarla anlaşmasından birkaç ay sonra Hz. Zeyneb Mahallesi’nde oturan ailesiyle birlikte, bundan sonra devamlı Kâhire’de oturması gerekir. Abdussamed’in de radyoya girmesiyle birlikte, radyo araçları almaya yönelik istek artar ve evlerin ve köylerin çoğunda radyo çoğalır. Bunun nedeni Abdussamed’in o güzel sesini dinlemektir. Köylerden herhangi birinde, bir kişide radyo varsa, bu kişi evlerinde iken onun sesini dinleyebilsinler.

 

Dünya Devletlerine Olan Birkaç Ziyareti:

 

Abdussamed’in Kur’ân meydanlarındaki yolculuğu 1952 yılında başlar. Dünya’nın farklı farklı yerlerinden ona birçok davetler gelir. Özellikle de ramazan ayı… Ona gelen bazı davetler herhangi bir münasebet sebebiyle değildir bilakis sadece Abdussamed’in o devlete gelip, teşrîf etmesi içindir. Çünkü O, gittiği mekâna bir ferahlık ve mutluluk atmosferi getiriyordu. Öyle ki, Pakistan devlet başkanı onu Matar’a çağırır ve uçaktan iner inmez onu karşılar, onunla musâfahalaşır. Endonezya Devleti de onu çağırır. Ve oraya da gider. Endonezya’nın en büyük camilerinde Kur’ân okur. Gittiği her camide, caminin her bir yanı dolar ve insanlar caminin birkaç kilometre dışında sabaha kadar ayakları üzerinde Abdussamed’i dinlemek için dururlar.

Şeyh Abdulbasit radyo programlarına katılmasından sonra, Mısır dışına ilk ziyareti hacc farîzasını yerine getirmek için 1952’de babasıyla beraber Su’ûdî Arabistan’a gitmesiydi. Su’ûdî Araplar şeyhin bu ziyaretini Allah’tan bir hediye bilip meyveleri toplaması gerekli bir fırsat olarak kabul edip ve ondan bu ülkede birkaç kayıt yapmasını istediler. Şeyh de bu teklifleri geri çevirmedi ve Su‘ûdî Arabistan’da birkaç tilavet kaydı için bekledi. Bu ülkede yapmış olduğu en meşhur tilavetleri Mescid-i Harâm ve Medine-i Münevvere’de olmuştu. Bu okuyuşları öyle beğenildi ki, bundan sonra “Mekke’nin Sesi” diye kendisine lakap verildi. Su‘ûdî Arabistan’ı ziyaret son bulmadı bilakis birçok devlete, çağrılara katılmış ve özelliklede Kâbe’yi ziyaret etmek için tekrar Su‘ûdî Arabistan’ı ziyaret etmiştir. Dinî kutlamaları ihyâ etmek için ziyaret ettiği ülkelerden biri de Hindistan’dır. Hindistan’da bulunan zengin bir Müslüman onu ağırlamıştır. Şeyh, Kur’ân okuması için bir mescide davet edilmişti. Abdulbasit orada, Kur’ân okuması için kendisini bekleyen insanlara yöneldi, hepsi başlarını eğmiş gözleri secde yerine bakar halde yaş ile dolmuştu. Abdulbasit tilavet bitirinceye kadar böyle ağlamaya devam ediyorlardı. Şeyh’in gözleri de bu mütevazı görüntüden etkilenmiş, iki gözü yaş dolmuştu. Abdulbasit bu yolculuklarında sadece Arap ve Müslüman devletlerle yetinmemiş, dünyanın doğusunu, batısını, kuzeyini, güneyini ziyaret etmiştir. Müslümanlara okumuş olduğu en meşhur mescitler Mescid-i Harâm, Mescid-i Nebevî ve Mescid-i Aksâ ve Emevî Mescididir. Aynı şekilde Halil İbrahim Mescidi’ne, Asya, Afrika, Londra ve Hindistan’da bulunan en meşhur mescitlere gitmiştir. Böylece Şeyh Abdulbasit Kur’ân’ı güzel okuması ile üstün bir makama gelmiştir ve unutulmayan bir kimse olarak hafızalara kazınmıştır. Tıpkı kıymetli bir mücevher gibi üzerinden her zaman geçişinde kıymeti ve değeri daha da artmış. Birçok ülkeden ödül almıştır. Bu ülkelerden bazıları Suriye, Lübnan, Senegal gibi ülkelerdir.

 

Şeyh Abdulbasit’in Hastalığı ve Vefâtı:

 

 Şeyh diyabet hastalığına yakalanmıştı. İçme ve yemede sıkıntı çekiyordu. Bu hastalıkla beraber Şeyh’te ciğer yetmezliği de vardı. Abdulbasit bu iki ciddi hastalığa direnmeye güç yetiremiyordu. Böylece Giza şehrinde bulunan, Doktor Bedran Hastanesi’ne yatırıldı. Fakat doktorlar ve Şeyh’in çocukları onun sağlığının zayıflamasından dolayı Londra’ya gitmesini istediler, O da buna kabul etti, Londra’ya gitti. Bir hafta orada kaldı. Ömrünün günlerinin bittiğini anlamış gibi, kendisi ile beraber gelen oğlu Tarık’tan kendisini Mısır’a götürmesini istemişti. Şeyh Abdulbasit, 30.11.1988 Çarşamba günü vefat etti.

 

      Youtube Kanalımıza Gitmek İçin Tıklayın