Yaratılış Zamanı

Yaratılış Zamanı

Soru:

İnsanların babası Hz. Adem’in (a.s) yaratılışından bugüne kadar geçen süre ne kadardır?

Cevap:

İnsan türünün yeryüzünde yaratılışından buyana kaç yıl geçtiği konusu hakkında Kur’an’da açık bir şey yoktur. Allame Tabatabai, el-Mizan’da şöyle diyor:

    ‘’Yahudi tarihinde, insan türü yeryüzünde yaratıldığı günden bu yana yedi bin yıldan çok geçtiği yazılır. Bu tarih akla da yatkındır. Çünkü her yüzyıl, iki kişiyi türeme yoluyla bin kişi yapar… Bu hesabı yedi bin yıla vurduğumuzda yani yetmiş asır bu şekilde devam edersek insan nüfusu iki buçuk milyara ulaşır. Bu sayı günümüzdeki insan sayısı kadardır. Uluslararası istatistikler de bunu göstermektedir.

    Tarihin bu söylediğini akıl da kabul etmektedir. Ama jeologlar, insanın geçmişinin milyonlarca yıl öncesine dayandığını söylemekteler. Buna delil olarak insan fosillerini ve eski insanların taşlaşmış iskeletlerini gösteriyorlar. Bilimsel hesaplara göre yapılan tahminler onların her birinin ömrünün beş yüz binden fazla olduğunu göstermektedir.

    Bu onların görüşüdür. Ancak delilleri ikna edici değildir. Zira bu fosillerin günümüzdeki insanların atalarına ait olduğunu ispat edememektedirler. Yine bu taşlaşmış iskeletlerin yeryüzünde yaşayan çeşitli dönemlere ait insanlara ait olduğu ihtimalini de reddetmemektedir. Çünkü böyle bir şeyde mümkündür ve bizim dönemimizdeki insanlar, söz konusu fosillerin dönemine bağlanmayabilir. Hz. Âdem (a.s) yaratılmadan önce yeryüzünde başka insanlar yaşamış ve soyları tükenmiş olabilir. Belki de bu yaratılma ve tükenme günümüzdeki nesle gelinceye kadar tekrar edilmiştir.’’1

    Bunlar, Hz. Âdem’in (a.s) yaratılış zamanının yeni beşer neslinin ortaya çıkış dönemine ait olduğu, Ondan (a.s) ve şimdi nesilden önce yeryüzünde başka Âdemler, alemler ve başka insan nesillerinin yaşayıp yok olabileceği görüşünü takviye etmektedir. Jeologların bulguları ve keşfedilen fosiller milyonlarca yıl öncesine ait ve on beş bin yıllık ömürlü olan önceki nesillerin insanlarına aittir. Bu iddia Kur’an2 ve rivayetlerle de3 uyuşmaktadır.

 

 

1 Muhammed Hüseyin Tabatabai, el-Mizan (Farsça tercümesi), c. 4, s. 222.

2 O(r.a) şöyle diyor: insanın yeryüzünde ortaya çıkışı acaba yeryüzünde şu anda içinde bulunduğumuz devrenin insanlarıyla mı sınırlıdır yoksa çeşitli devreler olmuş ve bizim devremiz o devrelerin sonuncusu mudur, konusu Kur’an’ı Kerim’de açık bir şekilde ele alınmamıştır. Ancak bazı ayetlerde Hz. Adem (a.s) ve nesli yaratılmadan önce dünyada insanların yaşadığı anlaşılabilir. Örneğin Kur’an buyuruyor: ‘’Hani Rabbin meleklere, ben yeryüzünde mutlaka bir halife yaratacağım demişti. Demişlerdi ki: Orada bozgunculuk edecek ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?’’ Bu ayetten anlaşılmaktadır. Ehlibeytten (a.s) gelen bazı rivayetlerde şimdiki devreden önce bir çok devrelerin olduğunu ortaya koymuştur. (el-Mizan, Farsça tercümesi, c. 4, s. 223)

 

3 İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: ‘’Siz, Allah Teala’nın sizden başka insanı yaratmadığını zannedebilirsiniz; hayır öyle değil. Aksine binlerce Adem yaratıldı ve sizler onların sonuncususunuz.’’ (Tevhid, s. 277, h. 2.); İbn Meysem de Nehcü’l Belağa’ya yazdığı şerhinde bu manada bir hadisi İmam Bakır’dan (a.s) rivayet ediyor. (İbn Meysemi Şerh’i Nehcü’l Belağa, c. 1 s, 173) ; Saduk da aynısını Hisal’de getirmiştir. (Hisal c. 2, s. 652, h. 54) Hisal’de İmam Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilir: ‘’Allah Azze ve Celle, 12 bin alem yaratmıştır ve o alemlerin her biri yedi gök ve yedi yerden daha büyüktür. Bir alemde olanların aklına, Allah Teala’nın başka bir alem yarattığı gelmiyor.’’ (Hisal, c. 2, s. 639, h. 14) Aynı kitapta İmam Bakır (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor. ‘’Allah Azze ve Celle bu dünyanın kendisinde onu yarattığı günden itibaren yedi alem yaratmıştır (sonra onları yok etmiştir). Onların hiçbiri Adem’in neslinden değillerdi. Allah Teala onların hepsini yer kabuğundan yaratmıştır. Bir nesli başka bir nesilden sonra yaratçış ve her biri için bir alemden sonra başka bir alem yaratmıştır. Sonunda Adem’i yaratmış ve neslini kendisinden çoğaltmıştır.’’ (Hisal, c. 2, s. 358, h. 45)